Ölü toprağı hepimizin üstünde. Ağırlığı, kasveti ve griliğiyle. Tutunduğumuz dallardan sapan yaptılar şimdilerde. Lakin futbol... O ki kötülerin elinde nasıl bir silah olabiliyor ve bozuk para gibi harcanabiliyorsa, iyilerin elinde bir ışığa dönüşecek cevheri de her zaman içinde barındırdı.
Öyle büyük bir zevkle izledim ki Being: Liverpool belgeselini, sizinle de paylaşmadan edemedim. Hakkında çok şey yazardım ama bir araya geldiğimizde muhabbetimize meze kalsın istedim. Zira çok ihtiyacımız var.
Bu seri sayesinde tanıdığım güzel insan, takımı için şiirler kaleme alan oyun yazarı Dave Kirby 'den bir pasajla veda ediyorum. Tekrar görüşeceğiz.
Mister Geppetto
Sunday, March 23, 2014
Wednesday, November 14, 2012
Monday, October 22, 2012
Nerede kalmıştık?
Hepimiz geri donuslerin hastasi degil miyiz? Bizim blog'un uzun suren suskunlugunu bozarak muhtesem bir geri donus icin boyle bir "bomba" gerekiyor sanirim...
Saturday, May 12, 2012
Türk'ün Medeniyetle İmtihanı
Aradan iki ay geçti ama yazmazsam olmaz. Münich'e geldik bi kere madem, Allianz Arena da bi maç seyretmeden dönmek olmazdı elbet. Hemen fikstüre bakıldı. İlk maç Schalke. Güzeeel. Bilet? Orda dur. Biletler daha sezon başlamadan tükenmiş hacı. Kapasite? 66.000. 38.000'i kombine. Vay canına... E napçaz? Valla hacı ya karaborsa kovalıycan, ya daaa... Bi yöntem daha var ama...
Bilet Borsası
Maça gi(t/de)meyecek olanlar biletlerini şuraya koyarlar. Sen de yakalayabilirsen alırsın. Zaten Schalke maçına günde 2-3 bilet falan düşüyo. Bu da tüm gün F5'in yakasını bırakmamak anlamına geliyo tabii. 150 €'dan başlayan fiyatları da görünce bu maçı bir an önce unutup önümüzdeki maçlara odaklanmamız gerektiğine kanaat getiriyoruz. Bi sonraki maç iki hafta sonra Hoffenheim'la. İyi madem, biz de bu arada dersimize çalışırız biraz: 18 ve 11'ler, kişisel ve takım istatistikler/i, sakatların durumu, teknik ve idari personelden demeçler vs.
Ertesi hafta deplasmanda alınan Leverkusen mağlubiyeti sonrası Dortmund'la puan farkı beşe çıkınca tepki koyarak maça gitmeyen arkadaşlar sağ olsun Hoffenheim maçına bilet bulmak beklediğimizden kolay oluyo ve maç gününü beklemeye koyuluyoruz.
Ohhh Beee
Beklenen gün geldi çattı. Maç saatinden iki saat evvel arabamıza atlayıp otobandan stadın yolunu tutuyoruz. 20 dk.'da ordayız. Trafik levhalarının yardımıyla kimseye bir şey sormaya ihtiyaç dahi duymadan stadın 10.000 kişilik otoparkına (Avrupa'nın en büyük yeraltı otoparkı) park ediyoruz. Zıp zıp sekerek yukarı, stadın dışındaki sosyalleşme alanına çıkıp bilet kuyruğuna girerken bir yandan da biralarımızı yudumlamaya başlıyoruz. Ortamda alkol seviyesi yüksek; lakin herhangi bir taşkınlık söz konusu değil. Metrodan inip tezahüratlar ve marşlar eşliğinde stada yürüyen gruplar geçiyo önümüzden. Tek bir kaynak girişimine dahi tanık olmaksızın 15-20 dk. içerisinde biletimizi alıyor ve birkaç fotoğraf çek(il)ip stad girişine doğru hareketleniyoruz. Bu andan itibaren içeri girene kadar başka hiçbir ademoğluyla temas etmiyorum! Salına salına giriyoruz yani içeri. Şaşkınlıklar içerisindeyim! Bunu kaldırdım tamam ama maç esnasında en azından bi itiş kakış, denge kaybı falan yaşanmazsa işte o zaman ben ben olmaktan çıkarım korkusuyla başıma geleceklere kendimi hazırlamaya çalışıyorum.
Fan Shop'a yapılan ziyaretin ardından boyunlara sarılan atkılar ve tazelenen biralar eşliğinde stadın içerisinde gezinmeye başlıyoruz. Daha maçın başlamasına bir saat var nasıl olsa. İçeride nakit geçmiyo, onlarca kiosktan birinden otopark çıkışında da ihtiyacımız olacak Arena Card'ı belirli bir depozito karşılığında temin edip bir miktar nakit yüklüyoruz. Halen kimseye herhangi bir şey sorma gereği duymadık (Almanca'mız da kısıtlı yanlış olmasın.). Yine onlarca büfelerden birinde karnımızı doyurup tribünümüze doğru seyirtiyoruz. Girişte bizi bir görevli karşılıyor. Biletlerimize hızlıca göz attıktan sonra bizi içeri buyur ediyor. Hacı cebimde çakmak, cüzdanımda bozuk para, çantamda su şişesi de dahil olmak üzere bilimum fıydırmaya elverişli nesne var, bu ne laubalilik diye isyan edesim geliyo, zorlukla yatıştırıyorum kendimi.
Seyir açımız bileti en ucuz kategoriden almış olmamıza rağmen oldukça iyi. Bunda stad fotoğrafları ve planını önüme açıp bir banka soygununa hazırlanırcasına titizlikle çalışmış olmamın büyük katkısı var elbet! Futbol tanrılarından bendenize akıl fikir dileyip maça dönüyorum yüzümü. Etrafta geyik bi yana harbiden de her yaştan insan var. Hatta bir de köpek gördüm desem bilmem inanır mısınız? Bira tüketimi her zaman olduğu gibi (özellikle Bavyera'da) had safhada. Eğlence gırla. Santra zamanı gelip çattığında kaynaştığımız elemanlardan biri "Yalnız moruk biz burda maçları oturarak seyretmeyiz." diyerek uyarıyor beni. Bu kadarı da fazla ama! İçimdeki ergene daha fazla hakim olamayıp, yaptığı münasebetsizliğin farkında olmayan kırmızılıya "Sen benim nerden geldiğimi biliyo musun olm?" diye çıkışıyorum. "Yoo nerden?" sorusuna da "Ribery'ye sor, o anlatır." cevabını vererek iyice çirkinleşiyorum. Sarf ettiğim sözcüklerden sonra artık kimsenin yüzüne bakacak halim yok. Lakin koca bir 90 dk. var önümde. Alnım dik tamamlamalıyım bu maçı. Artık bir tek kendimden değil, 75 milyondan sorumluyum zaar.
Uzatmayalım, şansımıza Bayern gole boğdu Hoffenheim'ı. 80. dk.'da skor 7-0 iken "Beyler..." dedim "Bir maç günü bu kadar dertsiz tasasız geçemez, geçmemeli. Gelin dedim madem, kendi sıkıntımızı kendimiz yaratalım. Maç sonrası trafiği stresine sokalım kendimizi." ve meraklı bakışlar altında apar topar, kaçarcasına arabaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladık. Maç günlerinde kısa fasılalı ekstra metro seferleri konulduğunu ise çok sonra öğrenecektim.
P.S. Meraklısına birkaç foto da şurda var.
Bilet Borsası
Maça gi(t/de)meyecek olanlar biletlerini şuraya koyarlar. Sen de yakalayabilirsen alırsın. Zaten Schalke maçına günde 2-3 bilet falan düşüyo. Bu da tüm gün F5'in yakasını bırakmamak anlamına geliyo tabii. 150 €'dan başlayan fiyatları da görünce bu maçı bir an önce unutup önümüzdeki maçlara odaklanmamız gerektiğine kanaat getiriyoruz. Bi sonraki maç iki hafta sonra Hoffenheim'la. İyi madem, biz de bu arada dersimize çalışırız biraz: 18 ve 11'ler, kişisel ve takım istatistikler/i, sakatların durumu, teknik ve idari personelden demeçler vs.
Ertesi hafta deplasmanda alınan Leverkusen mağlubiyeti sonrası Dortmund'la puan farkı beşe çıkınca tepki koyarak maça gitmeyen arkadaşlar sağ olsun Hoffenheim maçına bilet bulmak beklediğimizden kolay oluyo ve maç gününü beklemeye koyuluyoruz.
Ohhh Beee
Beklenen gün geldi çattı. Maç saatinden iki saat evvel arabamıza atlayıp otobandan stadın yolunu tutuyoruz. 20 dk.'da ordayız. Trafik levhalarının yardımıyla kimseye bir şey sormaya ihtiyaç dahi duymadan stadın 10.000 kişilik otoparkına (Avrupa'nın en büyük yeraltı otoparkı) park ediyoruz. Zıp zıp sekerek yukarı, stadın dışındaki sosyalleşme alanına çıkıp bilet kuyruğuna girerken bir yandan da biralarımızı yudumlamaya başlıyoruz. Ortamda alkol seviyesi yüksek; lakin herhangi bir taşkınlık söz konusu değil. Metrodan inip tezahüratlar ve marşlar eşliğinde stada yürüyen gruplar geçiyo önümüzden. Tek bir kaynak girişimine dahi tanık olmaksızın 15-20 dk. içerisinde biletimizi alıyor ve birkaç fotoğraf çek(il)ip stad girişine doğru hareketleniyoruz. Bu andan itibaren içeri girene kadar başka hiçbir ademoğluyla temas etmiyorum! Salına salına giriyoruz yani içeri. Şaşkınlıklar içerisindeyim! Bunu kaldırdım tamam ama maç esnasında en azından bi itiş kakış, denge kaybı falan yaşanmazsa işte o zaman ben ben olmaktan çıkarım korkusuyla başıma geleceklere kendimi hazırlamaya çalışıyorum.
Fan Shop'a yapılan ziyaretin ardından boyunlara sarılan atkılar ve tazelenen biralar eşliğinde stadın içerisinde gezinmeye başlıyoruz. Daha maçın başlamasına bir saat var nasıl olsa. İçeride nakit geçmiyo, onlarca kiosktan birinden otopark çıkışında da ihtiyacımız olacak Arena Card'ı belirli bir depozito karşılığında temin edip bir miktar nakit yüklüyoruz. Halen kimseye herhangi bir şey sorma gereği duymadık (Almanca'mız da kısıtlı yanlış olmasın.). Yine onlarca büfelerden birinde karnımızı doyurup tribünümüze doğru seyirtiyoruz. Girişte bizi bir görevli karşılıyor. Biletlerimize hızlıca göz attıktan sonra bizi içeri buyur ediyor. Hacı cebimde çakmak, cüzdanımda bozuk para, çantamda su şişesi de dahil olmak üzere bilimum fıydırmaya elverişli nesne var, bu ne laubalilik diye isyan edesim geliyo, zorlukla yatıştırıyorum kendimi.
Seyir açımız bileti en ucuz kategoriden almış olmamıza rağmen oldukça iyi. Bunda stad fotoğrafları ve planını önüme açıp bir banka soygununa hazırlanırcasına titizlikle çalışmış olmamın büyük katkısı var elbet! Futbol tanrılarından bendenize akıl fikir dileyip maça dönüyorum yüzümü. Etrafta geyik bi yana harbiden de her yaştan insan var. Hatta bir de köpek gördüm desem bilmem inanır mısınız? Bira tüketimi her zaman olduğu gibi (özellikle Bavyera'da) had safhada. Eğlence gırla. Santra zamanı gelip çattığında kaynaştığımız elemanlardan biri "Yalnız moruk biz burda maçları oturarak seyretmeyiz." diyerek uyarıyor beni. Bu kadarı da fazla ama! İçimdeki ergene daha fazla hakim olamayıp, yaptığı münasebetsizliğin farkında olmayan kırmızılıya "Sen benim nerden geldiğimi biliyo musun olm?" diye çıkışıyorum. "Yoo nerden?" sorusuna da "Ribery'ye sor, o anlatır." cevabını vererek iyice çirkinleşiyorum. Sarf ettiğim sözcüklerden sonra artık kimsenin yüzüne bakacak halim yok. Lakin koca bir 90 dk. var önümde. Alnım dik tamamlamalıyım bu maçı. Artık bir tek kendimden değil, 75 milyondan sorumluyum zaar.
Uzatmayalım, şansımıza Bayern gole boğdu Hoffenheim'ı. 80. dk.'da skor 7-0 iken "Beyler..." dedim "Bir maç günü bu kadar dertsiz tasasız geçemez, geçmemeli. Gelin dedim madem, kendi sıkıntımızı kendimiz yaratalım. Maç sonrası trafiği stresine sokalım kendimizi." ve meraklı bakışlar altında apar topar, kaçarcasına arabaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladık. Maç günlerinde kısa fasılalı ekstra metro seferleri konulduğunu ise çok sonra öğrenecektim.
P.S. Meraklısına birkaç foto da şurda var.
Friday, May 11, 2012
Tarla Çiçek Açmış...
Beşiktaş'ın FB'yi 1-0 yendiği ve GS maçındaki taşkınlıklardan ötürü alınan ceza nedeniyle maçı sadece kadın ve çocukların izlediği maçı TV'den izleyenlerin dikkatini çekti mi bilmiyorum. Zira yayıncı kuruluş zaman zaman tribünlerin sesini kıstı gibime geldi benim. Neden mi? Neden olacak, erkekler neden stada giremiyolarsa ondan, küfür!
Özellikle takip ettim PFDK'yı ve beklenen ceza geldi. Rakam önemli değil; zira Beşiktaş bu sezon aldığı cezalarda açık ara lider yanlış bilmiyosam. Küfredenler de yeni sezonda bi atkı, bi de forma alıverirler, vicdanlar rahatlar ne de olsa...
Yazının başlığını Tarihe Geçtik koymaya hazırlanırken bir de ne göreyim. Meğer ilk değilmiş ki bu. Daha önce de farklı klüpler sadece kadınların ("ve çocukların" yazamıycam üzgünüm) izlediği maçlarda edilen küfürlü tezahürat nedeniyle ceza almışlar. E öyleyse Stadlar Çiçek Açmış hakkaten de!
İşin garibi gugıla "kadın, küfür, seyircisiz" yazıp karşıma ilk çıkan bir iki blog ve portalda da şöyle ifadelerle karşılaştım: "Kadınlar Sövemez mi?", "Küfür Sadece Erkeğin Hakkı mı?". İşin boyutu gayet sosyolojikmiş yani anlayacağınız...
Hülasa, bu uygulama derhal kalksın, basında çıkan "Erkekleri Aratmadılar" haberleri de derhal bitsin lütfen. Biz de bi farkınız var sanmıştık. Sosyolojiden anlamıyoruz ya, ondan olacak heralde, yanıldık.
Kaçıran Bin Pişman
Bu sene dokuzuncusu gerçekleştirilen Berlin Uluslararası Futbol Filmleri Festivali'nde gösterimi yapılan filmlere ait içeriğe (Birçoğunun fragmanı da mevcut.) buradan ulaşabilirsiniz. Geçtiğimiz senelerin arşivine ise şuradan. Meraklılarına duyurmuş olalım.
P.S. Biz de borges'ten duyduk.
Wednesday, May 9, 2012
Siyah-Beyaz: GS vs. FB
Uzun zamandir yazmak istedigim bir mevzu. Hani GS ve FB birbirine dusman ya. Hani FB'ye herkes dusman, BJK de GS'yi sever ya. Kulliyen yalan...
Yoneticiler ne dusunur bilemem. Is/cep durumuna gore, ya da sirketlerinin girdigi ihalelerde hangi kulubun yoneticisinin etkisi olacagina gore bu dinamikler degisir. Ya da "ben tam ortaya i$erim, kimsenin ustune sicramaz" diyen bir yonetici cikip hem GS hem FB hem de Anadolu kuluplerinin bir numarali adami olabilir.
Bu isler genel olarak mide bulandirici isler. Yok yok sike degil, sike boyle olmaz. Suna bakip bir futbolcunun sike yaptigini iddia etmek abesttir. Burada cok ciddi bir oyunun oldugu (futbol bu oyunun aslinda hic bir yerinde), ayrintilarinin ne oldugu, kimlerce neden tezgahlandigi artik satir aralarini okuyanlarca malum. Neyse ki kantarin kendi taslarindaki pisligini, karsi tasa disaridan pislik tasiyarak dengelediler de sular duruldu. Turkiye'min hassas dengeleri. Medya "sike yapana acikca ceza yok deniyor" demecleri veren yaltaklari gozumuze soka dursun, satir aralarindan biz de ustumuze dusen mesaji efe sinif baskanindan aliyoruz "Benjamin ya da modern mimari icin basina buyruk is yapana itinayla kilif dikilir"
Gelgelelim tum bunlar olurken GS de kendini dunyanin en akce pakce kulubu ilan etti. Gecmisteki 8-0'lik Ankaragucu macinin siradan bir mac oldugunu ispatlamak icin Besiktas'in da ayni takima bilmemkac gol atmasi, hatta Adanademirspor'a attiklari kullanildi. Ancak bu maclarin hicbirinde kaleci tuttugu topu rakip forvetin ayagina birakip devre arasinda oyundan alinmamisti. Ama Ibrahim Akin'in mimigini gorecek kadar dikkatli bakan gozler bunu kacirmis olmali.
Sadede gelecek olursam; benim icin mevzunun ozeti basittir. FB yenilmeyi bilen, GS bilmeyen takimdir.
Ne BJK'nin, ne TS'nin, ne de bildigim bir Anadolu takiminin "efsane GS maci" yoktur. Olamaz, musaade etmezler, agzinizin tadini bozana kadar anlatirlar. Ama BJK'nin, TS'nin, FB'nin malzeme oldugu cok mac vardir. Yine FB GS karsilastirmasina donecek olursak;
FB BJK'ye iceride kaybeder. BJK kalecisi yoktur. FB bunun BJK icin bir efsane olmasina ses etmez, eger kafasini oturur.
GS FB'ye kaybeder, cektigi sut sayilarini rakiple karsilastirir, topa sahip olmasini anlatir. Bir de tabii son zamanlarda tribunde actiklari o bi boka benzemeyen sozde 3 boyutlu kareografiyi anlatirlar...
FB sampiyonlugu kaybeder, sampiyon oldu sanip sahalara iner, alay edilir. Cikip zurtlamaz. Eger kafasini oturur.
GS sampiyonlugu onumuzdeki hafta kaybeder. Play-off'lara giydirilir. Ne kadar sacmadir. Onemli olan normal sezonu en onde bitirmis olmasidir, kendi sahasinda 3 kuvvetli takima da puan kaybetmesi onemli degildir. Hatir kupasi maclari gibi muazzam bir espri patlatilir. Oysa dunyanin play-off oynanan tum organizasyonlarinda ligi en onde bitirenin sampiyonlugu garantidir, play-off formalitedir, yoksa haksizliktir, neden normal sezon oynansindir... Simdilik bu sarkinin verse'undeyiz, haftaya nakaratta gulusmek uzere...
YAZARDAN EDIT: Evet, tahminlerimde yanildim ve GS sampiyon oldu. Ama tesbitimde yanilmadigimi Ali Durust haykirdi: "Berabere kaldik ve sampiyon olduk. Beraberlik yetiyordu berabere kaldik, yenmemiz gerekseydi yenerdik." Iste anlatmaya calistigim sey budur, bu artik kendine guven degil burnu buyukluktur. Zira maci da sezonu da izledik, GS iyi oldugu zaman helal olsun dedik. Ama GS FB'nin elinden "onceden anons edilen" play-offlarda resmen zor kacmistir. Insanlarin, ozellikle bazi GS'lilerin, bu kadar kendi merkezli dusunmesi ne kadar aci... Boyle olmayan GS'liler adina, muhtesem insan, en buyuk GS'li Ergun Penbe'yi de bir kez daha analim...
YAZARDAN EDIT: Evet, tahminlerimde yanildim ve GS sampiyon oldu. Ama tesbitimde yanilmadigimi Ali Durust haykirdi: "Berabere kaldik ve sampiyon olduk. Beraberlik yetiyordu berabere kaldik, yenmemiz gerekseydi yenerdik." Iste anlatmaya calistigim sey budur, bu artik kendine guven degil burnu buyukluktur. Zira maci da sezonu da izledik, GS iyi oldugu zaman helal olsun dedik. Ama GS FB'nin elinden "onceden anons edilen" play-offlarda resmen zor kacmistir. Insanlarin, ozellikle bazi GS'lilerin, bu kadar kendi merkezli dusunmesi ne kadar aci... Boyle olmayan GS'liler adina, muhtesem insan, en buyuk GS'li Ergun Penbe'yi de bir kez daha analim...
Saturday, May 5, 2012
FA Cup Blues
Futbol bakimindan kisir gunun merakla beklenen aktivitesi kuskusuz Chelsea ve Liverpool'un tarihlerinde ilk defa karsi karsiya geldikleri FA Cup final maciydi. Chelsea, karsilasmayi 2-1 kazandi ve son 6 yilda 4. kez (toplamda da 7. defa) FA Cup'i kucaklamis oldu. Bakici-antrenor Roberto Di Matteo da Villas-Boas'tan gorevi devraldigindan beri cektigi cefanin odulunu - bir nebze olsun - almis oldu. Arzuladigi esas odul Chelsea ile olan kisa donemli kontratinin sezon sonunda uzatilmasi olacaktir heralde. Bu karsilasmada kunyelerinde Chelsea yazan 2 tane de rekor kirildi bu arada: (1) Didier Drogba, Chelsea'nin mactaki 2. golunu atarak 4 ayri FA Cup final macinda gol atabilen ilk futbolcu oldu, (2) Ashley Cole, kaldirdigi bu kupa ile 7 defa FA Cup sampiyonluk sevinci yasayan (Arsenal ile 3, Chelsea ile 4 defa) ilk futbolcu unvanini kazandi .
Chelsea'nin soyunma odasi sampiyonluk kutlamalarinin gosterildigi kisa bir video da asagida, Didier Drogba'nin mukemmel dans sovuyla birlikte...
Friday, May 4, 2012
the Googlers
Real Madrid futbol takimi 32. La Liga sampiyonlugunu 3-0 kazandiklari Athletic Bilbao macinin ertesi gunu Cibeles'te kutladi. Jose Mourinho yonetiminde Barcelona'yi ilk defa (nihayet) maglup edebildikleri La Liga karsilasmasinin sadece 2 hafta sonrasinda. Madrid ekibi ayni zamanda La Liga'da bir sezonda atilan en fazla gol rekorunu da 115 gol ile kirmis durumda ve onumuzdeki gunlerde guncellemeye de devam edecek sanki. Bu verilerin isiginda Mourinho, kendisini "idare ettigi takimlara her daim anti-futbol oynatiyor, tek yaptirdigi sert savunma" argumaniyla elestiren ve ideal futbol olarak Barcelona'nin tiki-taka pas stilini isaret eden futbol yorumcularini es gecmek istememis:
My team played some of the best football in history. But there are some luminaries who believe that only one type of
football exists on earth. But these people only know football through
Google. They swallow knowledge, but know nothing.
Amerikalilar'in "the Googlers" seklinde ifade ettikleri bir alt grup esasinda on plana cikardigi, hep en gucluye ve kazanana sempati duyan taraftarlari dahil ettikleri "the Glory Hunters" segmenti gibi. Kendisi "the Googlers"a sitem ede dursun Turkiye'deki mumtaz spor yazarlarinin/yorumcularinin arastirma yapmak bir yana internet kullanabilme yetisine sahip oldugu bile muamma. Zaten Turkiye sinirlari dahilindeki tek gercek sudur: herkes her konu hakkinda fikir/bilgi sahibidir. Futbol yorumlari da "hatir" ile yapilir. Nokta.
Wednesday, May 2, 2012
Financial "Unfair" Play
La Liga'yi 2. sirada bitirmek ve 9 Chelsea'li futbolcu ve Fernando Torres tarafindan Sampiyonlar Ligi'nin disina itilmek ne kadar merak ediyorsaniz cevabi $217,014,221. ESPN'in Money Issue'daki maas anketine gore bu rakam Barcelona'nin 2011-2012 sezonu maas bordrosundaki toplam meblag. Ayni rakam Barcelona'yi ust uste 2. kez en fazla maas odeyen spor takimi yapiyor, hem de sadece Ispanya'da degil butun dunyada. Bu Pep Guardiola'nin kadrosundaki her bir futbolcu icin ortalama $8,680,569 ediyormus, veya haftalik $166,934. Barcelona'nin Madrid'deki kankalari listede 2. siradayken Eastlands'te Sheikh Mansour bin Zayed Al Nahyan kaynakli petrol dolarlarinin akisi Manchester City'i bu sene 10. siradan 6 basamak yukariya tasimis durumda. Listenin tepesindeki 10 takim ve odedikleri yillik ortalama maas degerleri asagida:
Dikkatinizi cekmistir, listenin zirvesindeki 10 spor kulubunun 7'sinin kunyesinde "futbol" yaziyor ve bunlara 3 Amerikan takimi - Yankees, Los Angeles Lakers ve Philadelphia Phillies - eslik ediyor. Gectigimiz sene zirvedeki Amerika'li takim sayisi 5 idi. Anketten cikarilacak esas sonuc su: Avrupa futbolundaki maas artisi korkutucu bir seviyeye dayanmis durumda. Machester City'de 26%'lik artis bir yana Barcelona ve Chelsea'daki 10% ve 13%'luk oranlar gozden kacmamali. Diger taraftan Amerikan sporlarindaki maas miktarlarinin bir limiti oldugu ve takimlarin kontrollu harcamalar yaptiklari gorunuyor. Misal, su anda en karli Amerikan sporu NFL ama 2011 listesinde en tepedeki NFL takimi $149.8 milyon ile 75. siradaki Pittsburgh Steelers. Veya Amerikan sporlarinda listenin tepesindeki 2 takim Los Angeles Lakers ve New York Yankees 2010-2011 sezonuna gore oyuncularina daha az maas oduyor: Lakers'ta 4%'luk, Yankees'te de 8%'lik bir dusus var. Bu rakamlar belki de futbolun global gucunu ve topluluklarin bir topu tepmesi icin sporculara milyon dolarlar odenmesine aldiris etmemesini kanitlayan en guzel veri. Veya UEFA'nin neden Finansal Fair Play'i bir an evvel yururluge koymasi gerektiginin.
Monday, April 30, 2012
Tchu Tcha Tcha
Barcelona, ard arda gelen Real Madrid ve Chelsea travmalarinin ardindan huzuru yine La Liga'da buldu: Pazar gunu La Liga'da dusme hattinin 6 puan uzerindeki Rayo Vallecano ile oynadiklari tek kale maci 7-0 kazandilar. Davi Alves'in asistiyle attigi Barcelona'nin 5. golunden sonra Thiago gol sevincini paylasmak icin Dani Alves'in yeniden yorumladigi Tchu Tcha Tcha dansina katildi. Rayo taraftarlari 5-0'lik skoru kutlayan kareografiyi yuhalarken Barcelona kaptani Carles Puyol bu ikilinin yanina depar atti ve ozellikle Thiago'yu paylayarak dansa noktayi koydu. Ayni dakikalarda kameralarin odaklandigi Pep Guardiola ve halefi Tito Vilanova, Puyol kadar mutlu gozukuyorlardi. Puyol'u Barcelona icin bu kadar degerli kilan belki de bu yaklasimi. Ligden dusmemek icin mucadele veren bir takima 5. golu attiginda bu sekilde sevinirsen tatsiz tuzsuz bir goruntu cikar ortaya. Uzucu olan ise 30 yasindaki Dani Alves'in bunu hala kavrayamamis olmasi.
Sunday, April 29, 2012
#23 ve Michael Jordan
But did we want to chase the most pingpong balls? No way. Ever since
I've owned the team I think we've made some very positive moves on the
business side. We had to make a difficult decision to turn over the
talent. This year the talent we had didn't respond, but that doesn't
cause me to turn my back on the plan.
Michael Jordan
Modern basketbol lugatinda Michael Jordan'in forma numarasi "23" ile "azamet" kelimesi Jordan'i izleme sansina sahip pek cok basketbolsever icin es anlamlidir. Nitekim, artik basli basina bir marka olan "23" Michael Jordan icin bambaska bir anlama sahip. Persembe aksami, Jordan'in luks locasindan takip ettigi ve Charlotte Bobcats'in 84-104 kaybettigi New York Knicks karsilasmasiyla Bobcats ust uste 23. maglubiyetini aldi. Gelisme bolumu bu maglubiyet serisi olan hikayenin en carpici bolumu sonuctu: Bobcats, lokavttan muzdarip 66 maclik 2011-2012 NBA sezonunu NBA tarihinin en kotu kazanma yuzdesiyle (0.106) noktaladi. Rekorun onceki sahipleri 1972-1973 sezonunu 9-73 (0.110) ile bitiren Philadelphia 76ers idi. Bobcats bu sezonunu 7-59 ile tamamladi ve hakikaten numaralarin isaret ettigi kadar kotu durumdalar, hatta belki daha da beter. Normal sezon sonunda "attiklari sayi" ve "sut isabet yuzdesi" kategorilerinde son sirayi parsellemis durumdalar. Dahasi, oynadiklari 66 karsilasmanin 22'sini 20 sayi ve uzeri farkla kaybettiler. Acikcasi hangi bakimdan daha kotu durumda olduklarina karar vermek zor, hucumlari mi yoksa savunmalari mi.
Bu sezon taraftarlarinin adeta izdirapla takip edebildigi Bobcats, Jordan'in basketbol oyuncusu iken sahip olduklarinin neredeyse hepsinden yoksun. Mesela, uretken ve yarismaci degiller, daha kotusu Bobcats maclarini izlemek zevk degil aci veriyor. Bobcats kadrosunda Jordan'in karizmasina az biraz yaklasabilecek kimse yok - sahayi domine etme yetisine deginmiyorum bile. Organizasyonun yuzu diyebilecegimiz (en azindan basketbol sahasinda) bir isim de dikkat cekmiyor, hatta ufukta bile gorunmuyor. Ve butun bunlar Jordan'in omuzlarina yuklenmeye devam ediyor ve kendisinin yonetici kimligi/itibari her gecen gun darbe uzerine darbe aliyor. Jordan'in artik yuksek sesle sorgulanmaya baslayan kararlari "Hall of Famer"i yeni bir tartismanin merkezine cekmis durumda: Jordan yoneticilik yapabilecek yetiye sahip mi?
Hatirlarsiniz, Chicago macerasi sonrasi Jordan Washington'da 1.5 sezon gecirmisti - once takim baskani daha sonra da part-time oyuncu olarak. O donemki Wizards Amerikan medyasi icin cok albenili bir organizasyon kivamina gelmisti ama takim/sportif basari olarak felaket durumdaydilar. Geri donusu de Jordan'in Wizards takip sahibi Abe Pollin tarafindan kovulmasi olmustu. Jordan'in yargilandigi konu basliklari kisaca (1) Juwan Howard ve Richard Hamilton'i takas etmesi, (2) 2001 NBA Draft'inda 1. siradan Kwame Brown'i secmesi ve (3) Larry Hughes ile yuklu bir kontrat imzalamasiydi. Jordan, 2006'da Charlotte Bobcats'in hisselerinin bir kismini satin alarak organizasyonun o donemki en buyuk hissedari ve sahibi Bob Johnson'in ardindan en buyuk 2. hissedar oldu. Ve tabii ki Bobcats'in basketbol operasyonlari yonetiminde soz sahibi.
Uzerinden 5 yil gecmis olmasina ragmen kotu personel secimi vebasi pesini birakmadi Jordan'in. NBA Draft'inda 2006'da Adam Morrison (3. siradan), 2007'de Brandan Wright (8. siradan), 2008'de ise Alexis Ajinca secimleri karavanaydi. 2006'daki Morrison tercihiyle iskaladigi oyunculardan bazilari sunlardi: Brandon Roy, Randy Foye, Rudy Gay, Rajon Rondo. 2008'deki draftta gozden kacan isimler de dikkat cekici: Joakim Noah, Thaddeus Young, Rodney Stuckey, Wilson Chandler. Draft secimlerinde gun yuzune cikan veba takas tercihlerine de bulasti Jordan'in. Misal, Subat 2010'da Ronald Murray, Acie Law ve 1. tur draft hakki karsiligi Tyrus Thomas'i takas etti Jordan (Pof cikmasi bir yana Thomas'in 3 yil icin $26 milyonluk bir kontrati var ve gectigimiz haftalarda Bobcats menajeri Paul Silas ile soyunma odasinda yumruklastiklari konusuluyor).
Jordan idaresindeki Charlotte Bobcats 2 yil once (Jordan'in Mart ayinda en buyuk hissedar oldugu 2010 yilinda) playofflara adim atmayi basarmis, fakat Orlando Magic'e 4 macta boyun egmislerdi. Jordan, bu supurulmenin faturasini oyunculara cikarmis ve takima reset atmak icin kadroyu dagitmisti. Ise yaramadi: 2011 draftinda sectikleri Kemba Walker organizasyonun aranan yuzu/kani olamadi. 2012 NBA Draft'inda Charlotte Bobcats bu defa 0.25 sans yuzdesiyle 1. siraya kapak atmis durumda. Kurada sanslari yaver giderse (daha dogrusu bir aksilik olmazsa) 1 numarali topu sececekler ve Kentucky'nin forveti Anthony Davis ile yine en bastan baslayacaklar. Davis, Bobcats organizasyonunu Jordan'in golgesinden kurtarabilecek mi? Neden olmasin. Peki ama ya vebadan?
Saturday, April 28, 2012
Win or Go Home
Lokavt magduru 2011-2012 NBA sezonu Persembe aksami nihayetlendi. Muzdarip olma sirasi yaklasik 4 saat sonra Chicago Bulls - Philidelphia Sixers eslesmesiyle start alacak NBA playofflarinda! Iyi seyirler...
Wednesday, April 25, 2012
Celtics Bench vs. Heat Bench
In my 11 years, that's the worst game I've ever witnessed. In the NBA, you've got to take the good with the bad.
Shane Battier - Miami Heat
TD Garden'in ev sahipligi yaptigi 2011-2012 NBA sezonunun son karsilasmasi Boston Celtics ve Miami Heat arasindaydi ve "NBA Yaz Ligi" kivaminda seyreden maci kaciranlar gecenin talihlileri oldular. Mactan hemen once birisi hizli adimlarla yaniniza yaklasip biletlerini satmayi teklif etse ne olup bittigini maca baslayacak 5'ler anons edildiginde coktan anlamis olurdunuz. Cunku, bu haftasonu start alacak "2012 NBA Playoffs" golgesinde hem Doc Rivers hem de Erik Spoelstra takimlarindaki yildiz basketbolculari dinlendirmeye karar verdiler. TD Garden'daki biletli taraftarlar da LeBron James, Dwyane Wade, Chris Bosh, Rajon Rondo, Kevin Garnett gibi all-starlarin yerine Dexter Pittman, Ryan Hollins, Sean Williams gibi kutukleri takip etmek zorunda kaldi. Sonuc - ongorulebilecegi gibi - TV karsisindaki basketbol seyircisini, medyayi, ama daha onemlisi biletli 18626 taraftari gucendirmek oldu. Soz konusu basketbol karsilasmasinin ne kadar bayagi oldugunu su istatistikler ortaya koyuyor sanirim: 1. ceyregin sona ermesine 5:45 varken Boston 0-11 gerideydi, 1. ceyrekte 2 takim toplamda 17 top kaybi yapti ve sadece 12 isabet buldu, 3. ceyrek sonunda skor 50-50 idi, Miami attigi 66 sayi ve yaptigi 24 top kaybi (11 tanesi ilk ceyrekte) ile her 2 kategoride de sezon rekorunu kirdi.
You know these games are still important, probably for both teams. We
pretty much know our rotation[for the postseason], but someone else is
always going to help you in the playoffs, and games like this can give
you confidence. That was huge for Sasha Pavlovic.
Doc Rivers - Boston Celtics
Netice olarak bir takimin kazanmasi gerekiyordu ve Boston Celtics son ceyrekte Sasha Pavlovic'in adeta alev almasiyla (kullandigi son 7 suttan 6 isabet cikardi ki durumun vahametini yeterince anlatiyor sanirim) karsilasmayi 78-66 kazandi. Pavlovic de maci 16 sayiyla tamamladi: 50% 3PT, 70% FG. Bir kisim Celtics taraftari Boston'daki evlerine galibiyet sarkilariyla donduler, ama tahminen daha kalabalik bir grup mac biletine hic ettikleri paranin agirligini hissettiler. Bu asamada Rivers ve Spoelstra'nin as oyuncularini dinlendirme kararlariyla ilgili bir problemim yok. Sonuc olarak, takimlarini sadece 4 aya sikistirilmis 66 maclik NBA sezonunda tasiyan oyuncularini dinlendirmek - ozellikle Kevin Garnett'in All-Star arasi sonrasi uzerine cok yuk bindi - ve lokavt nedeniyle yogun gececek playoff kosusu oncesi 100% hazir hale getirmek onlarin oncelikli vazifesi. Playoff neticelenip hersey sona erdiginde de 24 Nisan'daki as oyuncularini dinlendirme kararlariyla degil Mayis ve Haziran'da yapacaklari playoff karsilasmalarinin sonuclarina gore yargilanacaklar. Diger taraftan, bu karsilasmanin TNT'de naklen yayinlanmasi ve esasinda her 2 takimin da dun aksam alacaklari galibiyetle playoff potasinda ev sahibi avantaji yakalama ihtimalleri (Boston'in Atlanta eslesmesinde, Miami'nin de olasi bir Chicago eslesmesinde), basketbol seyircisinin hayal kirikligini daha da kuvvetlendirdi. Maalesef bu ilk defa yasadigimiz bir deneyim degildi ve son defa da olmayacak. Dolayisiyla tek temennim NBA yonetiminin normal sezonun son ayindaki maclar icin hem takimlari hem de taraftari mutlu edecek cozum onerileri sunmasi. Ozellikle biletli taraftarlar all-star basketbolculari yakindan seyredebilmek icin ciddi para harciyorlar ve onlari yedek kulubelerini izlemeye mecbur kilmak pek adil degil.
Bipolar Bozukluk
The concussion ... demonstrates the danger posed by violent acts of this kind, particularly when they are directed at the head area. We remain committed to taking necessary measures to protect the safety of NBA players, including the imposition of appropriate penalties for players with a history of on-court altercations.
NBA Commissioner David Stern
Los Angeles Lakers'in 2012 NBA Playoff gemisi daha limandan ayrilamadan onemli bir darbe aldi. NBA yonetimi, Pazar gunu oynana ve 2 uzatma sonunda LA Lakers'in Oklahoma City Thunders'i 114-106 yendigi karsilasmada Thunder guardi James Harden'a dirsek attigi icin Metta World Peace'e 7 mac ceza verdi. World Peace, LA Lakers adina normal sezonun son randevusu olan Sacramento Kings mucadelesinde forma giyemeyecek ve geriye kalan 6 maclik ceza playofflara tasinacak. LA Lakers, playoff agacindan 6 mac oynamadan duserse de kalan maclar NBA'in 2012-2013 sezonuna aktarilacak. World Peace'in cezasi nedeniyle forma giyemeyecegi bu 7 mac 2011-2012 sezonunda oynanirsa kendisinin maddi kaybi $348.000 olacak (oynamadigi maclarda maasini alamayacagi icin).
I hope James Harden is OK. I apologize to the Oklahoma City Thunder fans and the Thunder organization.
Metta World Peace
7 maclik oynamama cezasi Metta World Peace'in 13. (sanssiz) senesini doldurdugu NBA kariyerindeki 13. cezaydi. Eylul 2011'de Ron Artest adini Metta World Peace olarak degistirmisti ve Kasim 2004'teki Detroit Pistons - Indiana Pacers karsilasmasinda kendisine 86 maca mal olan The Palace kavgasindan beri major munakasalardan uzak durmayi basarabilmisti. Nitekim, 13 yillik NBA macerasindaki sportmenlik disi faullerin ve kavgalarin kabarik listesine goz atinca farkediyoruz ki Metta World Peace'in kariyerini kendisinden daha cok sabotaj eden tek atlet Ron Artest. Bipolar bozukluk hem World Peace'i hem Artest'i olduruyor. Artik o cemberin disina ciktigini dusunurken kendisini yine o cemberin icine atiyor.
Tuesday, April 24, 2012
Cristiano Tombul Ronaldo
Brezilya'li (tombul) Ronaldo'nun Real Madrid formasini fit vucudunda tasimasinin uzerinden neredeyse 5 yil gecti. Nitekim, vucuduna bol miktarda yag depoladigi bu surec onun The Times of India gazetesinin mansetinde yer almasina mani olmadi... Hem de gectigimiz haftasonu Camp Nou'da oynanan El Clasico'da Barcelona'ya attigi iddia edilen ve Real Madrid'e galibiyeti getiren 2. gol ile. The Times of India editorleri bu hatalarina ragmen rahat bir nefes alabilirler, cunku Cristiano Ronaldo ve (tombul) Ronaldo'yu karistiran tek/ilk medya organi kendileri degiller. 16 Nisan 2011'de oynanan, C. Ronaldo ve Messi'nin karsilikli golleriyle 1-1 biten El Clasico oncesi benzer bir hatayi Amerikan spor kanali ESPN yapmisti.
C. Ronaldo ve Messi'nin 2010-2011 sezonundaki bireysel performanslarinin karsilastirilmasinin yapildigi SportsCenter programinda Portekiz'linin yerine Brezilya'li tombul Ronaldo'nun fotografi secilmisti ki kendisi 2011 Subat ayinda emekliligini aciklamisti. En son Real Madrid formasini sirtina gecirdiginde de sene 2007 idi. Bu arada ESPN'nin kendisini "the worldwide leader in sports" mottosuyla pazarladigini da hatirlamakta fayda var. Tahminen o gunlerde "LeBron ve Heat NBA playofflarinda ne yapacak?" sorusuyla mesgullerdi.
Sunday, April 22, 2012
Tenis Topu Yagmuru
El Clasico'nun La Liga'daki hegemonyasi Sevilla'nin Sanchez Pizjuan'da Levante ile dun aksam oynadigi La Liga macinin birkac dakika ertelenmesine neden oldu.. Ev sahibi Sevilla taraftarinin protestosu nedeniyle.. Hem de sahaya firlattiklari tenis toplariyla.. Santra vurusunun uzerinden bir dakika gecmemisti ki Sevilla kalecisinin korudugu kalenin arkasindaki taraftar grubu sahaya duzinelerce tenis topu atmaya basladi. Gorevliler kale sahasini tenis toplarindan temizlemekle mesgulken bu sefer de Real Madrid menajeri Jose Mourinho'nun mac sonu basin toplantisina atifta bulunan su pankarti actilar: "Stop the match, Mourinho is talking" (Maci durdurun, Mourinho konusuyor). Nedeni mi? Primetime kusaginda sadece Barcelona - Real Madrid macina yer vermek icin Sevilla - Levante macinin baslama saatinin degistirilmesi ve macin gece kusagina ertelenmesi.
Belki de su anda dunyanin en iyi 2 futbol takimi olan Barcelona ve Real Madrid'e yapilan bu pozitif ayrimciligi protesto etmek anlasilabilir bir durum, fakat neden tenis topu? Cevap icin fazla degil sadece 2 yil oncesine, Isvicre'deki Basel - Luzern futbol karsilasmasina goz atmamiz yeterli. Novak Djokovic ve ulusal kahraman Roger Federer arasinda oynan ATP Basel tenis turnuvasi finalinin baslama saati Basel - Luzern maciyla cakismis, Basel - Luzern macinin baslama vurusu daha gec bir saate ertelenmis ve hakemin duduguyla birlikte Basel taraftarlari sahayi tenis topuna bogmuslardi. Anlasilan bu fikir Sevilla fanatiklerinin hosuna gitmis ve ellerine hazir firsat gecmisken bunu degerlendirmek istemisler, her ne kadar El Clasico tenis ile alakadar olmasa da.
Taraftarin tenis topu cephanesi tukendikten sonra oynanan karsilasma 1-1 beraberlikle sonuclandi. Ayni dakikalarda Jose Mourinho basin toplantisinda boy gostermek yerine medyanin sorularini cevaplandirmak icin yardimcisi Aitor Karanka'yi gondermisti, belki de kendine has tarziyla basini protesto etmek icin.
Saturday, April 21, 2012
Manu Ginobili: Where Amazing Happens!
Dun aksam San Antonio Spurs'un LA Lakers'i 121-97 yendigi karsilasmadaki dominant karakteri hakkinda detayli kelam edebilirdim... Manu Ginobili'nin neden NBA tarihindeki "Hall-of-Famer"lerin kalibresinde bir basketbolcu oldugunu ama hakettigi ovguyu neden asla alamadigini ve alamayacagin da aciklayan 1-2 paragraf karalayabilirdim... Veya Ginobili'nin verimlilik, uretkenlik ve essizlik gibi kavramlarin canli kaniti oldugunu orneklerle ifade etmeye calisabilirdim... Nitekim, Ginobili'nin Lakers macinda 4. ceyregin hemen basindaki yavaslatilmis tekrarini izlemeden algiyamadigim o pasi sarfettigim her bir kelimeyi golgede birakirdi. Pau Gasol ve Metta World Peace'in o pasi asist yapan Matt Bonner'in basketi sonrasi paylastiklari bakistaki caresizlik gibi...
Friday, April 20, 2012
"Pırt" Sorunsalı
Dun aksamki Miami Heat - Chicago Bulls macinin devre arasinda maci yayinlayan TNT kanalinda "half-time coverage" vardi. Moderator Ernie Johnson, ilk yarida Heat ve Bulls oyunculari arasindaki rekabetin yogunlugunu isaret ediyordu ki TNT'nin bu sezonki flas transferi Shaq yonelttigi zor soruyla muhabbeti apayri bir kivama soktu: "Who farted on the Miami Heat bench?" (Miami Heat yedek kulubesinde kim osurdu?). Kimin osurdugu ortaya cikmadi tabii ki ancak ilk yaridaki bir mola esnasinda ekrana yansiyan asagidaki goruntulere gore osuruk 4-5 oyuncunun burnunu ortemesine neden olacak kadar yogunmus. Haftaya baslayacak playoffun ve olasi Dogu yakasi sampiyonlugu rekabetinin yogunlugu bu olsa gerek. Bir de o 4 oyuncunun yaninda oturan Juwan Howard'in hic orali olmamasi ilginc...
Tuesday, April 17, 2012
Dallas Mavericks Origins: Dirk & Jet
NBA'de playoff sezonu hizla yaklasirken Bati konferansinda ilk 8 takim arasinda kalma mucadelesi veren Dallas Mavericks organizasyonunun PR ekibi Dirk Nowitzki ve Jason Terry'nin basketbola baslama hikayelerini cizgi roman formatinda yayinladi. NBA'de taraftarlarina en iyi mac ici eglencesini sunmasiyla unlenen Mavs organizasyonundan yine 5-yildizlik bir calisma. Bu kisa cizgi roman filmlerinin en guzel tarafi super kahraman hikayelerinin aksine cikis noktalarini gercek hayat deneyimlerinden almasi olmus. Videoda isimleri gecen Hoger Geschwindner, Dirk Nowitzki'nin mentoru/kisisel antrenoru, Slick Watts da Terry'nin Seattle'da gecen cocukluk doneminde kendisinden ilham aldigi Seattle Supersonics takiminin yildiz oyuncusu. Umarim 3. cizgi roman kahramani super coaching gucleriyle Mavs'i gectigimiz sene NBA sampiyonu yapan Jim Carrey pardon Rick Carlisle olur.
Subscribe to:
Posts (Atom)