Aradan iki ay geçti ama yazmazsam olmaz. Münich'e geldik bi kere madem, Allianz Arena da bi maç seyretmeden dönmek olmazdı elbet. Hemen fikstüre bakıldı. İlk maç Schalke. Güzeeel. Bilet? Orda dur. Biletler daha sezon başlamadan tükenmiş hacı. Kapasite? 66.000. 38.000'i kombine. Vay canına... E napçaz? Valla hacı ya karaborsa kovalıycan, ya daaa... Bi yöntem daha var ama...
Bilet Borsası
Maça gi(t/de)meyecek olanlar biletlerini şuraya koyarlar. Sen de yakalayabilirsen alırsın. Zaten Schalke maçına günde 2-3 bilet falan düşüyo. Bu da tüm gün F5'in yakasını bırakmamak anlamına geliyo tabii. 150 €'dan başlayan fiyatları da görünce bu maçı bir an önce unutup önümüzdeki maçlara odaklanmamız gerektiğine kanaat getiriyoruz. Bi sonraki maç iki hafta sonra Hoffenheim'la. İyi madem, biz de bu arada dersimize çalışırız biraz: 18 ve 11'ler, kişisel ve takım istatistikler/i, sakatların durumu, teknik ve idari personelden demeçler vs.
Ertesi hafta deplasmanda alınan Leverkusen mağlubiyeti sonrası Dortmund'la puan farkı beşe çıkınca tepki koyarak maça gitmeyen arkadaşlar sağ olsun Hoffenheim maçına bilet bulmak beklediğimizden kolay oluyo ve maç gününü beklemeye koyuluyoruz.
Ohhh Beee
Beklenen gün geldi çattı. Maç saatinden iki saat evvel arabamıza atlayıp otobandan stadın yolunu tutuyoruz. 20 dk.'da ordayız. Trafik levhalarının yardımıyla kimseye bir şey sormaya ihtiyaç dahi duymadan stadın 10.000 kişilik otoparkına (Avrupa'nın en büyük yeraltı otoparkı) park ediyoruz. Zıp zıp sekerek yukarı, stadın dışındaki sosyalleşme alanına çıkıp bilet kuyruğuna girerken bir yandan da biralarımızı yudumlamaya başlıyoruz. Ortamda alkol seviyesi yüksek; lakin herhangi bir taşkınlık söz konusu değil. Metrodan inip tezahüratlar ve marşlar eşliğinde stada yürüyen gruplar geçiyo önümüzden. Tek bir kaynak girişimine dahi tanık olmaksızın 15-20 dk. içerisinde biletimizi alıyor ve birkaç fotoğraf çek(il)ip stad girişine doğru hareketleniyoruz. Bu andan itibaren içeri girene kadar başka hiçbir ademoğluyla temas etmiyorum! Salına salına giriyoruz yani içeri. Şaşkınlıklar içerisindeyim! Bunu kaldırdım tamam ama maç esnasında en azından bi itiş kakış, denge kaybı falan yaşanmazsa işte o zaman ben ben olmaktan çıkarım korkusuyla başıma geleceklere kendimi hazırlamaya çalışıyorum.
Fan Shop'a yapılan ziyaretin ardından boyunlara sarılan atkılar ve tazelenen biralar eşliğinde stadın içerisinde gezinmeye başlıyoruz. Daha maçın başlamasına bir saat var nasıl olsa. İçeride nakit geçmiyo, onlarca kiosktan birinden otopark çıkışında da ihtiyacımız olacak Arena Card'ı belirli bir depozito karşılığında temin edip bir miktar nakit yüklüyoruz. Halen kimseye herhangi bir şey sorma gereği duymadık (Almanca'mız da kısıtlı yanlış olmasın.). Yine onlarca büfelerden birinde karnımızı doyurup tribünümüze doğru seyirtiyoruz. Girişte bizi bir görevli karşılıyor. Biletlerimize hızlıca göz attıktan sonra bizi içeri buyur ediyor. Hacı cebimde çakmak, cüzdanımda bozuk para, çantamda su şişesi de dahil olmak üzere bilimum fıydırmaya elverişli nesne var, bu ne laubalilik diye isyan edesim geliyo, zorlukla yatıştırıyorum kendimi.
Seyir açımız bileti en ucuz kategoriden almış olmamıza rağmen oldukça iyi. Bunda stad fotoğrafları ve planını önüme açıp bir banka soygununa hazırlanırcasına titizlikle çalışmış olmamın büyük katkısı var elbet! Futbol tanrılarından bendenize akıl fikir dileyip maça dönüyorum yüzümü. Etrafta geyik bi yana harbiden de her yaştan insan var. Hatta bir de köpek gördüm desem bilmem inanır mısınız? Bira tüketimi her zaman olduğu gibi (özellikle Bavyera'da) had safhada. Eğlence gırla. Santra zamanı gelip çattığında kaynaştığımız elemanlardan biri "Yalnız moruk biz burda maçları oturarak seyretmeyiz." diyerek uyarıyor beni. Bu kadarı da fazla ama! İçimdeki ergene daha fazla hakim olamayıp, yaptığı münasebetsizliğin farkında olmayan kırmızılıya "Sen benim nerden geldiğimi biliyo musun olm?" diye çıkışıyorum. "Yoo nerden?" sorusuna da "Ribery'ye sor, o anlatır." cevabını vererek iyice çirkinleşiyorum. Sarf ettiğim sözcüklerden sonra artık kimsenin yüzüne bakacak halim yok. Lakin koca bir 90 dk. var önümde. Alnım dik tamamlamalıyım bu maçı. Artık bir tek kendimden değil, 75 milyondan sorumluyum zaar.
Uzatmayalım, şansımıza Bayern gole boğdu Hoffenheim'ı. 80. dk.'da skor 7-0 iken "Beyler..." dedim "Bir maç günü bu kadar dertsiz tasasız geçemez, geçmemeli. Gelin dedim madem, kendi sıkıntımızı kendimiz yaratalım. Maç sonrası trafiği stresine sokalım kendimizi." ve meraklı bakışlar altında apar topar, kaçarcasına arabaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladık. Maç günlerinde kısa fasılalı ekstra metro seferleri konulduğunu ise çok sonra öğrenecektim.
P.S. Meraklısına birkaç foto da şurda var.
Saturday, May 12, 2012
Friday, May 11, 2012
Tarla Çiçek Açmış...
Beşiktaş'ın FB'yi 1-0 yendiği ve GS maçındaki taşkınlıklardan ötürü alınan ceza nedeniyle maçı sadece kadın ve çocukların izlediği maçı TV'den izleyenlerin dikkatini çekti mi bilmiyorum. Zira yayıncı kuruluş zaman zaman tribünlerin sesini kıstı gibime geldi benim. Neden mi? Neden olacak, erkekler neden stada giremiyolarsa ondan, küfür!
Özellikle takip ettim PFDK'yı ve beklenen ceza geldi. Rakam önemli değil; zira Beşiktaş bu sezon aldığı cezalarda açık ara lider yanlış bilmiyosam. Küfredenler de yeni sezonda bi atkı, bi de forma alıverirler, vicdanlar rahatlar ne de olsa...
Yazının başlığını Tarihe Geçtik koymaya hazırlanırken bir de ne göreyim. Meğer ilk değilmiş ki bu. Daha önce de farklı klüpler sadece kadınların ("ve çocukların" yazamıycam üzgünüm) izlediği maçlarda edilen küfürlü tezahürat nedeniyle ceza almışlar. E öyleyse Stadlar Çiçek Açmış hakkaten de!
İşin garibi gugıla "kadın, küfür, seyircisiz" yazıp karşıma ilk çıkan bir iki blog ve portalda da şöyle ifadelerle karşılaştım: "Kadınlar Sövemez mi?", "Küfür Sadece Erkeğin Hakkı mı?". İşin boyutu gayet sosyolojikmiş yani anlayacağınız...
Hülasa, bu uygulama derhal kalksın, basında çıkan "Erkekleri Aratmadılar" haberleri de derhal bitsin lütfen. Biz de bi farkınız var sanmıştık. Sosyolojiden anlamıyoruz ya, ondan olacak heralde, yanıldık.
Kaçıran Bin Pişman
Bu sene dokuzuncusu gerçekleştirilen Berlin Uluslararası Futbol Filmleri Festivali'nde gösterimi yapılan filmlere ait içeriğe (Birçoğunun fragmanı da mevcut.) buradan ulaşabilirsiniz. Geçtiğimiz senelerin arşivine ise şuradan. Meraklılarına duyurmuş olalım.
P.S. Biz de borges'ten duyduk.
Wednesday, May 9, 2012
Siyah-Beyaz: GS vs. FB
Uzun zamandir yazmak istedigim bir mevzu. Hani GS ve FB birbirine dusman ya. Hani FB'ye herkes dusman, BJK de GS'yi sever ya. Kulliyen yalan...
Yoneticiler ne dusunur bilemem. Is/cep durumuna gore, ya da sirketlerinin girdigi ihalelerde hangi kulubun yoneticisinin etkisi olacagina gore bu dinamikler degisir. Ya da "ben tam ortaya i$erim, kimsenin ustune sicramaz" diyen bir yonetici cikip hem GS hem FB hem de Anadolu kuluplerinin bir numarali adami olabilir.
Bu isler genel olarak mide bulandirici isler. Yok yok sike degil, sike boyle olmaz. Suna bakip bir futbolcunun sike yaptigini iddia etmek abesttir. Burada cok ciddi bir oyunun oldugu (futbol bu oyunun aslinda hic bir yerinde), ayrintilarinin ne oldugu, kimlerce neden tezgahlandigi artik satir aralarini okuyanlarca malum. Neyse ki kantarin kendi taslarindaki pisligini, karsi tasa disaridan pislik tasiyarak dengelediler de sular duruldu. Turkiye'min hassas dengeleri. Medya "sike yapana acikca ceza yok deniyor" demecleri veren yaltaklari gozumuze soka dursun, satir aralarindan biz de ustumuze dusen mesaji efe sinif baskanindan aliyoruz "Benjamin ya da modern mimari icin basina buyruk is yapana itinayla kilif dikilir"
Gelgelelim tum bunlar olurken GS de kendini dunyanin en akce pakce kulubu ilan etti. Gecmisteki 8-0'lik Ankaragucu macinin siradan bir mac oldugunu ispatlamak icin Besiktas'in da ayni takima bilmemkac gol atmasi, hatta Adanademirspor'a attiklari kullanildi. Ancak bu maclarin hicbirinde kaleci tuttugu topu rakip forvetin ayagina birakip devre arasinda oyundan alinmamisti. Ama Ibrahim Akin'in mimigini gorecek kadar dikkatli bakan gozler bunu kacirmis olmali.
Sadede gelecek olursam; benim icin mevzunun ozeti basittir. FB yenilmeyi bilen, GS bilmeyen takimdir.
Ne BJK'nin, ne TS'nin, ne de bildigim bir Anadolu takiminin "efsane GS maci" yoktur. Olamaz, musaade etmezler, agzinizin tadini bozana kadar anlatirlar. Ama BJK'nin, TS'nin, FB'nin malzeme oldugu cok mac vardir. Yine FB GS karsilastirmasina donecek olursak;
FB BJK'ye iceride kaybeder. BJK kalecisi yoktur. FB bunun BJK icin bir efsane olmasina ses etmez, eger kafasini oturur.
GS FB'ye kaybeder, cektigi sut sayilarini rakiple karsilastirir, topa sahip olmasini anlatir. Bir de tabii son zamanlarda tribunde actiklari o bi boka benzemeyen sozde 3 boyutlu kareografiyi anlatirlar...
FB sampiyonlugu kaybeder, sampiyon oldu sanip sahalara iner, alay edilir. Cikip zurtlamaz. Eger kafasini oturur.
GS sampiyonlugu onumuzdeki hafta kaybeder. Play-off'lara giydirilir. Ne kadar sacmadir. Onemli olan normal sezonu en onde bitirmis olmasidir, kendi sahasinda 3 kuvvetli takima da puan kaybetmesi onemli degildir. Hatir kupasi maclari gibi muazzam bir espri patlatilir. Oysa dunyanin play-off oynanan tum organizasyonlarinda ligi en onde bitirenin sampiyonlugu garantidir, play-off formalitedir, yoksa haksizliktir, neden normal sezon oynansindir... Simdilik bu sarkinin verse'undeyiz, haftaya nakaratta gulusmek uzere...
YAZARDAN EDIT: Evet, tahminlerimde yanildim ve GS sampiyon oldu. Ama tesbitimde yanilmadigimi Ali Durust haykirdi: "Berabere kaldik ve sampiyon olduk. Beraberlik yetiyordu berabere kaldik, yenmemiz gerekseydi yenerdik." Iste anlatmaya calistigim sey budur, bu artik kendine guven degil burnu buyukluktur. Zira maci da sezonu da izledik, GS iyi oldugu zaman helal olsun dedik. Ama GS FB'nin elinden "onceden anons edilen" play-offlarda resmen zor kacmistir. Insanlarin, ozellikle bazi GS'lilerin, bu kadar kendi merkezli dusunmesi ne kadar aci... Boyle olmayan GS'liler adina, muhtesem insan, en buyuk GS'li Ergun Penbe'yi de bir kez daha analim...
YAZARDAN EDIT: Evet, tahminlerimde yanildim ve GS sampiyon oldu. Ama tesbitimde yanilmadigimi Ali Durust haykirdi: "Berabere kaldik ve sampiyon olduk. Beraberlik yetiyordu berabere kaldik, yenmemiz gerekseydi yenerdik." Iste anlatmaya calistigim sey budur, bu artik kendine guven degil burnu buyukluktur. Zira maci da sezonu da izledik, GS iyi oldugu zaman helal olsun dedik. Ama GS FB'nin elinden "onceden anons edilen" play-offlarda resmen zor kacmistir. Insanlarin, ozellikle bazi GS'lilerin, bu kadar kendi merkezli dusunmesi ne kadar aci... Boyle olmayan GS'liler adina, muhtesem insan, en buyuk GS'li Ergun Penbe'yi de bir kez daha analim...
Saturday, May 5, 2012
FA Cup Blues
Futbol bakimindan kisir gunun merakla beklenen aktivitesi kuskusuz Chelsea ve Liverpool'un tarihlerinde ilk defa karsi karsiya geldikleri FA Cup final maciydi. Chelsea, karsilasmayi 2-1 kazandi ve son 6 yilda 4. kez (toplamda da 7. defa) FA Cup'i kucaklamis oldu. Bakici-antrenor Roberto Di Matteo da Villas-Boas'tan gorevi devraldigindan beri cektigi cefanin odulunu - bir nebze olsun - almis oldu. Arzuladigi esas odul Chelsea ile olan kisa donemli kontratinin sezon sonunda uzatilmasi olacaktir heralde. Bu karsilasmada kunyelerinde Chelsea yazan 2 tane de rekor kirildi bu arada: (1) Didier Drogba, Chelsea'nin mactaki 2. golunu atarak 4 ayri FA Cup final macinda gol atabilen ilk futbolcu oldu, (2) Ashley Cole, kaldirdigi bu kupa ile 7 defa FA Cup sampiyonluk sevinci yasayan (Arsenal ile 3, Chelsea ile 4 defa) ilk futbolcu unvanini kazandi .
Chelsea'nin soyunma odasi sampiyonluk kutlamalarinin gosterildigi kisa bir video da asagida, Didier Drogba'nin mukemmel dans sovuyla birlikte...
Friday, May 4, 2012
the Googlers
Real Madrid futbol takimi 32. La Liga sampiyonlugunu 3-0 kazandiklari Athletic Bilbao macinin ertesi gunu Cibeles'te kutladi. Jose Mourinho yonetiminde Barcelona'yi ilk defa (nihayet) maglup edebildikleri La Liga karsilasmasinin sadece 2 hafta sonrasinda. Madrid ekibi ayni zamanda La Liga'da bir sezonda atilan en fazla gol rekorunu da 115 gol ile kirmis durumda ve onumuzdeki gunlerde guncellemeye de devam edecek sanki. Bu verilerin isiginda Mourinho, kendisini "idare ettigi takimlara her daim anti-futbol oynatiyor, tek yaptirdigi sert savunma" argumaniyla elestiren ve ideal futbol olarak Barcelona'nin tiki-taka pas stilini isaret eden futbol yorumcularini es gecmek istememis:
My team played some of the best football in history. But there are some luminaries who believe that only one type of
football exists on earth. But these people only know football through
Google. They swallow knowledge, but know nothing.
Amerikalilar'in "the Googlers" seklinde ifade ettikleri bir alt grup esasinda on plana cikardigi, hep en gucluye ve kazanana sempati duyan taraftarlari dahil ettikleri "the Glory Hunters" segmenti gibi. Kendisi "the Googlers"a sitem ede dursun Turkiye'deki mumtaz spor yazarlarinin/yorumcularinin arastirma yapmak bir yana internet kullanabilme yetisine sahip oldugu bile muamma. Zaten Turkiye sinirlari dahilindeki tek gercek sudur: herkes her konu hakkinda fikir/bilgi sahibidir. Futbol yorumlari da "hatir" ile yapilir. Nokta.
Wednesday, May 2, 2012
Financial "Unfair" Play
La Liga'yi 2. sirada bitirmek ve 9 Chelsea'li futbolcu ve Fernando Torres tarafindan Sampiyonlar Ligi'nin disina itilmek ne kadar merak ediyorsaniz cevabi $217,014,221. ESPN'in Money Issue'daki maas anketine gore bu rakam Barcelona'nin 2011-2012 sezonu maas bordrosundaki toplam meblag. Ayni rakam Barcelona'yi ust uste 2. kez en fazla maas odeyen spor takimi yapiyor, hem de sadece Ispanya'da degil butun dunyada. Bu Pep Guardiola'nin kadrosundaki her bir futbolcu icin ortalama $8,680,569 ediyormus, veya haftalik $166,934. Barcelona'nin Madrid'deki kankalari listede 2. siradayken Eastlands'te Sheikh Mansour bin Zayed Al Nahyan kaynakli petrol dolarlarinin akisi Manchester City'i bu sene 10. siradan 6 basamak yukariya tasimis durumda. Listenin tepesindeki 10 takim ve odedikleri yillik ortalama maas degerleri asagida:
Dikkatinizi cekmistir, listenin zirvesindeki 10 spor kulubunun 7'sinin kunyesinde "futbol" yaziyor ve bunlara 3 Amerikan takimi - Yankees, Los Angeles Lakers ve Philadelphia Phillies - eslik ediyor. Gectigimiz sene zirvedeki Amerika'li takim sayisi 5 idi. Anketten cikarilacak esas sonuc su: Avrupa futbolundaki maas artisi korkutucu bir seviyeye dayanmis durumda. Machester City'de 26%'lik artis bir yana Barcelona ve Chelsea'daki 10% ve 13%'luk oranlar gozden kacmamali. Diger taraftan Amerikan sporlarindaki maas miktarlarinin bir limiti oldugu ve takimlarin kontrollu harcamalar yaptiklari gorunuyor. Misal, su anda en karli Amerikan sporu NFL ama 2011 listesinde en tepedeki NFL takimi $149.8 milyon ile 75. siradaki Pittsburgh Steelers. Veya Amerikan sporlarinda listenin tepesindeki 2 takim Los Angeles Lakers ve New York Yankees 2010-2011 sezonuna gore oyuncularina daha az maas oduyor: Lakers'ta 4%'luk, Yankees'te de 8%'lik bir dusus var. Bu rakamlar belki de futbolun global gucunu ve topluluklarin bir topu tepmesi icin sporculara milyon dolarlar odenmesine aldiris etmemesini kanitlayan en guzel veri. Veya UEFA'nin neden Finansal Fair Play'i bir an evvel yururluge koymasi gerektiginin.
Subscribe to:
Posts (Atom)