Thursday, December 23, 2010
Guti Haz.
Joga Bonito - Messi
Sunday, December 5, 2010
Gladiators
Monday, November 29, 2010
Nokta.
Sunday, November 28, 2010
Sen Bana Birini Android #2
Iverson Isınıyo
Bu arada kendisiyle röportaj için sıraya giren muhabirlerden son nasiplenen spor portalı heinnews'inkiler olmuş. Linkte gayet keyifli ve yer yer mesajlar da içeren Iverson röportajını ilginize sunuyoruz.
Keyifli pazarlar.
Saturday, November 27, 2010
Üzülsem mi Sevinsem mi...
Ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun. Gelgelelim, ben haberdeki şu paragrafa takıldım kaldım:
"Valencia'da yeterince forma şansı bulamayan Fernandes'in, yaz başında İtalyan devi Inter'e transferi gündeme geldi. Ancak Fernandes'i satın alma opsiyonu ile kiralık olarak kadrosuna katmak isteyen Inter, sağlık kontrolleri sonrası fikrini değiştirdi. Fernandes bunun üzerine yeniden Valencia'ya döndü."
Quaresma'nın neredeyse her maç öncesi oynamasının muallak olduğu, sezon başından bu yana sakatlıklarla boğuşan ve büyük ölçüde bu nedenle de ideal 11'ini hala belirleyememiş (ortada öyle bir niyet varsa tabii !!) bir takımın taraftarı bu habere sevinsin mi üzülsün mü şimdi..!
Thursday, November 25, 2010
Asıl kafalar 1960'larda
Van Der Sar has gone fishing
Wednesday, November 24, 2010
Puskas Award
Tuesday, November 23, 2010
Kansız devrim mümkün mü?
7 Aralık tarihini ajandamıza not ettik, takipçisi olacağız.
P.S. Konuyla ilgili BBC Türkçe servisinin haberi.
Maradona by Kusturica
P.S. Maradona için bi tag mi açsak naapsak :)
Thursday, November 18, 2010
Yine fark yaratiyoruz...
Monday, November 15, 2010
Tuesday, November 9, 2010
Topal KIZARdı
Edit: Topal maç sonrasında bakın neler söylemiş: "Caceres sert bir faule maruz kalmış gibi kendini yere bıraktı ve hakemin kararını etkiledi. Sonuç olarak haksız bir kırmızı kart gördüm. Ben agresif ve sert oynayan bir futbolcuyum ama saldırgan bir oyuncu değilim."
Saturday, November 6, 2010
Allen "The Answer" Iverson
Allen Iverson - Practice
Big Fruity Myspace Video
Yaslı Gittik Şen Geldik
P.S. Öyleyse napıyoruz, uygun bi vaktimizde videonun tamamını izliyoruz ;-)
Thursday, November 4, 2010
...run Walcott run...
Wednesday, October 27, 2010
Kral Çıplak
Her ne kadar baslikta kral ciplak desem de (hep demek istemisimdir) Heat adina dunku macin adami kuskusuz LeBron James'ti (31 Pts, 4 Reb, 3 Ast, 1 Stl, 2 Blk). Offseason hamleleriyle sampiyonluk adayi ilan edilmesine ragmen, Heat hala takim organizasyonunu saglayamamis. Belki de Wade-LeBron-Bosh'un pre-season'da sadece 3 dakika beraber oynamasiyla iliskilendirilebilir bu uyumsuzluk. Celtics macinin 2. ceyreginde bi ara Rondo'nun 6 asisti varken, Heat'in sadece 3 asisti vardi. Ayrica, ilk ceyrekte attiklari 9 sayi ve ilk yarida attiklari 30 sayi gecen seneki en dusuk sayilarinin (12-32) altinda kaldi. Heat'in esas problemi ise guard ve pota alti savunmasi olacak gibi. Her ne kadar starting lineup'ta bu 3 isim cok cool gozukse de takiben gelen 2 isim Joel Anthony ve Carlos Arroyo. Joel Anthony'nin boyu sadece 6'9'' ve kendisinden 3 saniye korudorunu doldurmasini beklemek veya ilerleyen haftalarda Howard'i savunmasi beklemek biraz abes olur. Dunku macin ilk yarisinda Celtics ard arda turnikeler atarken, 38lik Shaq'a karsi alabildikleri tek onlem faul yapmakti - bi transition sonucu smac vurmasini da izledik ve Shaq'in Magic gunlerini hatirladik sagolsunlar. Carlos Arroyo da hicbir zaman takim oyuncusu olamadi (keza Bosh da) ve simdi kendisinden Rondo'nun yaptiklari beklenmese de hucumu yonlendirmesi isteniyor.
Heat muhakkak en iddiali sampiyonluk adaylarindan, ama sanki LeBron'la ugrasirken diger tamamlayici parcalari dusunmeye vakitleri kalmamis. Su haliyle Heat'in LeBron ve Wade'ten hem hucumu domine etmelerini hem riboundlari kovalamalarini hem de savunmayi ayakta tutmalarini umit etmekten baska yapabilecekleri pek birsey yok. Bu ikiliden Wade dun aksayinca (4-16 FGM-A, 6 TOs) LeBron'un gucu yetmedi. Bi de umarim Heat macerasiyla Bosh'un ne kadar overrated bi oyuncu oldugu da anlasilir artik.
Son olarak, sezonun ilk macinin baslamasina dakikalar kala Nike, LeBron merkezli "What Should I Do" reklamini dondurmeye basladi. Ilgilisine..
Haddini Bil !
Bursaspor hakkında söylenenler ne kadar ağırıma gittiyse, bu sözleri de bi o kadar kaldıramadım. Yahu tamam Türk futbolu düşüşte vs. falan da, sen kimsin Fenerbahçe kim Michael!? Tanımaman normal tabi! Dur ama sen hiç zahmet etme, ben sana elimden geldiğince tanıtiim Semih'i: Piyasa değeri yaklaşık 5,5 milyon Euro olan, 25 milli maçta 8 gol atmış, Fenerbahçe'de Alex'le beraber kaptanlık yapmış, 150'nin üstünde maça çıkmış, 50'nin üstünde de gol atmış, taraftarının sevgilisi, nam-ı diğer Genç Semih.
Şimdi tekrar soruyorum: Asıl sen kimsin Michael? Gönlün rahat olsun, Semih FB'den ayrılacak olsa bile -ki bence ayrılmamalı ve Aykut hoca tarafından sürekli oynayacak şekilde takıma monte edilmelidir- layığı Bundesliga'da her sene kümede kalma mücadelesi veren, geride kalan 9 haftada da 5 puanla sonuncu sırada olan 1.FC Köln olmaz!
New Season => New Spot
Tuesday, October 26, 2010
Biraz Ciddiyet !!
Öncelikle ilk onbirde Onur'u görmek herkes için sürpriz olmuştur sanırsam. Schuster'in Onur'a daha önce de kazandığı veya kaybettiği (bu kısım önemli) maçların son 10 dakikalarında şans verdiğini gördük. Fakat Kayseri gibi bi deplasmanda 11 başlatmak büyük risk değil mi yahu! Guti 90 dakika oynayabilecek ölçüde hazır değilmiş. Peki kabul. Yusuf'la başla o zaman, anladım düşünmüyosun adamı ama haftalardır da yedek kulübesinde oturtuyosun. Hem Onur'a da yazık. Çocuk büyük ümitlerle geldi, geleceğimizdir, doğru. Ama dün sahada şaşkın şaşkın gezindi durdu. Bildiğin 10 kişi oynadık 65 dakika. Çocuk inanamamış ki sen nasıl inandın!
Hadi bunları geçtim, üzerime vazife değildir. Takımı hocadan iyi bilecek halim yok ya. Gelgelelim, maç sonrasında yaptığın açıklamalar yenilir yutulur gibi değil be arkadaş. Hoca önce diyo ki, ligin son 2 haftasında değiliz, endişelenmiyorum, puan farkı kapanır. Ulan sen hiç anlamamışsın ki bizim olayımızı. Beşiktaş'ın rakibi önce Beşiktaş'tır arkadaş! Puan farkı kapanır kapanmaz .ikimde değil, ama son 5 sezonun en kötü başlangıcını yaptın, çıkıp söylediğin laflara bak!
Sonra da iyi oynadığımızı ve kaybetmeyi hak etmediğimizi söylüyo! Neyi hak ettin o zaman, beraberliği mi? Beraberlik için mi çıkıyosun en önemli üç oyuncusu eksik Kayserispor karşısına? Her iki takımın da eşit sayıda pozisyona girdiğini söylemiş. Ben farklı bi maç mı izledim arkadaşlar? Souleymanou'yu bi pozisyonda gördük, o da kendi stoperinin hatasını sonucu oluştu zaten!
Zorla sövdürüyo adama yahu...
Monday, October 25, 2010
Ilkler
-Hayatim Allen Iverson hangi takimda oynuyor?
-Bilmem Denver miydi en son?
-Yok ama simdi nerede biliyor musun?
-Nerede?
-Besiktas!
-Amaaaan... Ne? Besiktas Allen Iverson diye birini mi aldi?
Iste boyle bir ruya oldu. Boylesi imkansiz bir sey oldu. Ilhan Mansiz belki bir daha o formayi giyemeyecek ama onun kadar guzel gozlu AI'imiz var artik.
Tupcu acaba bu transferin Guti ve Quaresma'dan daha muhim oldugunun bilincinde mi? Ya da AI hic bir sey oynamasa da Turkiye basketbol ligini Amerika ulusal televizyonlarina tasiyacaginin? Amerika'da Besiktas diye bir basketbol takiminin varligindan haberdar olunacaginin? Siradan mac ligi biletlerinin kapisildiginin, artik futbol seyircisine bedava bilet vermemesi gerektiginin farkinda mi? Sadece 1.5 milyon lira verip ikna etmek icin aylarca surunduklerine gore, farkinda oldugundan emin degilim. Bence AI oynamasa bile bundan fazlasini hakediyor. Bence Turkiye'deki moda dergileri bile harekete gecmeli...
Umarim AI Turkiye'de mutlu olur. Umarim... Cunku gunumuzde sportif basari hic bir seydir, reklam hersey.
Sunday, October 24, 2010
Karman corman bir yazi...
Evet bizim (yerli) cocuklar yine goze batiyor, yine yeteneksizler, yine geri oynuyorlar, yine gerginler... FB'nin yerlileri gorece daha iyi. Gokhan topcu. Emre iyi ama anlamiyorum, Emre'nin derdi ne anlamiyorum. Mesela Ayhan'in sorunu ne onu da anlamiyorum. Fotograftaki pozisyonda Cana karti gorecek, hakemle konusuyor donup gidiyor. O sirada Ayhan hakemin koltuk altina dogru bagiriyor, haykiriyor, tukuruyor, kusuyor. Dikkat, yuzune bile degil hakemin! Asagilarda bir yerde, hakem de onun ustunden takiliyor. Bu olay o kadar uzun suruyor ki fotograftan olayin vahametini tam anlamak maalesef mumkun degil.
Emre'nin saha icindeki hareketlerini inceleyen psikologlar "Emre'nin ciddi sorunlari var, destek almali" demis. Adam bokuyla kavga ediyor. Hatali pas attiginda bile pas attigi adami azarlayabiliyor. Ama nasil gerilmesin? Sokakta onu goren GS'liler yukleniyor, belki sovuyor, FB'liler iyi oynuyor diye takimda gormekten memnun olsa da bayilmiyorlar. Bir yalniz adam. Oysa agresiflikle antipatikligi ayiran cizgi o kadar da ince degil. Vaktinde atip tutmasa Italya'ya giderken, dondugunde de pasa pasa oynayacak FB'de. Kimse gik cikarmayacak, bu polemikler cikmayacak, medyaya yuklenmesine gerek kalmayacak, GS'a da bok atmayacak, parasini alacak topunu oynayacak, kimseye orta parmagini gostermeyecek...
Aklima David Rivers geldi. Olimpiakos'ta oynarken son saniyelerde Panatinaikos'a karsi serbest atis atacakti. Birini atsa bile kazanacaklardi. 35 sayi falan atmisti zaten sicakti. Gerilim hat safhada, geldi cizgiye, zaten iyi atar, sicak vs. Derken kacirdi. Sevincten cilgina donen ev sahibi Pana taraftari salonu yikiyor, sakince gitti tribunlere, iki eliyle daha da bagirin gibi bir hareket yapti - hani Tarabya'da bizim usaklar sahnede yapar ya. Seyirci oyle tahrik oldu, ugultu oylesine artti ki, bizim evdeki televizyondan zatece patlak hoparlor sesi geliyordu. O ugultuda gitti, ikincisini atti, sesi kesti, bizim TV de rahatladi. Mesaj cok netti :)
Ben bugun Rivers'in sokakta bir Pana taraftarindan cekindigini sanmiyorum. Ama bizim cocuklar olsa ya orta parmagini gosterir (ornekleri coktur), ya Hido gibi soktuktan sonra donup guler, dil cikarir, kisacasi kendini kurtardiktan sonra asagilar. Rivers'in olayi gerilimin disa vurumu ve kendine guvenden gelen makul bir tepki iken, diger saydiklarim asagilik kompleksi degil de nedir?
Tuesday, October 19, 2010
Sad but true!
Sunday, October 17, 2010
Pazarlama harikası?
Japanese Diego Maradona
Thursday, October 14, 2010
Bursalona
20 Ekim'de Manchester'da tarihi maçlarından birine çıkıcak Bursaspor. Daha önce Berbatov'la ilgili yazımda, mümkün oldukça ManU maçlarını kaçırmadığımı belirtmiştim. Valencia'yla oynadıkları son CL maçlarını İngiliz yorumculardan dinlerken, Bursaspor'dan averaj takımı gibi bahsetmeleri canımı sıkmıştı. Meğer bir tek onlar değilmiş böyle düşünen. Bakınız Sir Alex Ferguson maç öncesi Inside United dergisine yaptığı açıklamada neler demiş: "Yeşil-beyazlı takımın başkanının Rus olduğunu ve son birkaç yıldır transfere çok para harcadıklarını biliyoruz." Bursaspor'u yakından takip ettiklerini iddia eden 68 yaşındaki deneyimli menajerin gafı bununla da sınırlı kalmamış ve rakiplerinin kadrosunda iki Brezilyalı futbolcunun bulunduğunu kaydetmiş.
Konuyu milli maçlara bağlamak istemiyorum ama; Türk futbolunun katettiği(!) yol açısından baktığımızda, hepimizin dirseklerini sert bir yüzeye dayayıp, başını da ellerinin arasına alıp bi süre düşünmesi gerekiyo sanırım...
Kaynak: Sabah
Edit#1: Yarınki (02.11.2010) maç öncesinde, gazetecilerin maçla ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine "55-0 Bursaspor kazanır." demiş. Ne kadar da komik gerçekten!..
Edit#2: Madem öyle, Ertuğrul Sağlam'ın Ferguson'a cevabını da yazalım: "Ben buna ne diyeyim? Şaka yapmıştır herhalde. Kendisi ciddi bir cevap olarak söylememiştir. Bunu Ferguson'ın güzel bir şakası olarak, skoru bir kenara bırakıp Bursaspor kazanır tarafını ciddiye alıp gerçekleştirmeye çalışalım."
Sana da bu yakışırdı SAĞLAM. Yolunuz açık olsun...
Wednesday, October 13, 2010
Free Kick DERSen...
Tuesday, October 12, 2010
Mister Geppetto gundem yaratmaya devam ediyor
http://mistergeppetto.blogspot.com/2010/10/uygunsuz.html
12 Ekim Milliyet Gazetesi'nden:
Wednesday, October 6, 2010
UYGUNsuz!
Çocukluğumun Eskişehir'inde play-off zamanı gelip çattığında (nedense hep play-off oynamak durumda kalıyordu takım) sokaklar bomboş kesilir, herkes radyolarının (o zamanlar D-Smart da yok tabi) başına kurulurdu. Spikerin ses tonu ve şiddetine göre pozisyonlar hayallerde canlandırılır, her kaçan gol sonrası sokaklardan tıpkı bir koro ahengiyle duruma uygun nidalar yükselirdi. Yaşanan heyecanın nedeni ise gayet basit: Müzesinde 1 Türkiye Kupası bulunan, ligi 3 kez lig 2.si, 2 kez de lig 3.sü bitirmiş bir takımın taraftarları bulundukları yeri kendilerine yakıştıramıyorlardı.
Bu sezon ise, geride kalan 7 haftanın ardından, henüz galibiyetle tanışamayan kırmızı-siyahlılar ligin dibine (17.) demir atmış durumda. Bu nedenle de geçtiğimiz günlerde Rıza Çalımbay ile yollar ayrıldı. Hele bir Ümit Karan meselesi var ki hiç değinmek dahi istemiyorum. Neyse efenim, buraya kadar hadi anlamış olalım olan biteni. Sonuç itibariyle, Eskişehirsporlu yöneticilerin takımı bizden daha yakından takip ettiğinden şüphemiz yok. Bir anda Zico'nun ismi geçmeye başladı kulislerde, biz de sevindik hatta. Ya dedik, vizyon katar bu adam camiaya. Derken olan oldu ve Bülent Uygun'un görevinden istifa ettiği haberi patladı medyada. Ne olduysa da bundan sonra oldu zaten!
Yazımın son paragrafına başlamadan, biraz önce aldığım ve beni bu yazıyı döşenmeye mecbur eden haberden ötürü, bir Eskişehirli olarak, büyük utanç duyduğumu belirtmeden devam edemicem. İlk istifa haberini aldıktan sonraki şüphelerim Bülent Uygun'un Eskişehirspor'la anlaştığı haberi üzerine doğrulandı. Konunun Bucaspor'la ilgili olan kısmı ancak başka bir yazının konusu olabilir ve olmalıdır da. Fakat bu leke lig tarihine mürekkep usülü bulaşmıştır. Güzel şehrimin güzel insanları adına, üzerime vazife olmasa dahi, gerek Buca halkına, gerekse ülkemdeki tüm futbolseverlere karşı özrü bir borç biliyorum.
Bu noktadan itibaren başarıdan konuşmak ise laf-ı güzaf!
P.S. Federasyonu ise, bir daha böyle bir rezalet yaşanmaması adına, bu gibi durumlarda ödenecek tazminat tutarlarında ciddi bir artış getirmeye davet ediyorum. Ben FM'den olma kısıtlı bilgimle bu kadarını düşünebildim, lütfen ne gerekiyorsa yapılsın! Konuşturmayın daha fazla beni...
Edit#1: Takipçisi olacağımızı söylemiştik, sözümüzde duruyoruz. Etik Kurulu'nun yaptığı değerlendirme sonucunda Bülent Uygun talimatlara aykırı biçimde menajerlik faaliyetinde bulunmasından dolayı tedbirli olarak Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edildi.
Kaynak: ntvspor.net
Edit#2: Bülent Uygun'un faaliyetlerini(!) takip edecek hıza sahip değilmişiz meğerse, dolayısıyla siz Geppetto babanın çocuklarından özür diliyoruz. Yukarıdaki link'teki haber Buca-Eskişehir dosyasından tamamen farklı imiş. Kendileri gerçekten de talimatlara aykırı menajerlik(!) yapmışlar. Buca'da sezon öncesi transfer bolluğunun nedeni şimdi anlaşıldı. Tiksindim yahu...
P.S. Konuyla ilgili Ercan Güven'in yazısını okumak isteyebilirsiniz.
Edit #3: Umarım bu son edit olur, çünkü bu konu gerçekten kabak tadı vermeye başladı. Efenim, soruşturma sonrasında PFDK Bülent Uygun'a 8 maç resmi müsabakalardan men cezası verdi. Eskişehirspor yönetimi de kararı ağır bulduklarını ve hocalarının arkasında olduklarını beyan etti. Bi yandan da Bucaspor yönetimi Uygun'un lisansı iptal edilmeliydi diyor. Herkes bişi söylüyo sizin anlayacağınız. Kalbim sıkışır gibi oluyo vallahi, daha fazla yazamıcam kusura bakmayın. Buyrun linkler, kendiniz bakın: 1 2 3 4
5 (yasal uyarı: kalıcı sinir tahribatına neden olabilir)
Sunday, October 3, 2010
Gercekten kazanmak...
Agir yagmur sonucu patates tarlasina donen bir sahada spikerlerin BJK'nin top tutamamasini elestirmesi, Guti'den harikalar yaratmasini beklemesi abest. TS sadece kapanirken bir hava topunda BJK savunmasinin zaafini iyi degerlendirip harika bir gol atti. Bir cogunu da kacirdi. Ama BJK sadece ilk yarida TS'nin kanat zaaflarini iyi kullanirken, ikinci yarida daha plansiz saldirdi. Ilk yarida basketbol macini andiran muthis mac, ikinci yarida, ozellikle TS golu bulduktan sonra, kapanan Anadolu takimina karsi suursuzca saldiran Turk buyugu macina dondu.
TS 4. buyuk oldugu iddia ederken, yerlerde yatmalar, kendini yere atmalar, mac bitmisken rakibe yumruk atmalar, TS'ye yakismadi. Bu olanlar futbol'un F'sini degil ama siyasetin S'sini cok iyi bilen Senol Gunel'in verdigi taktik hakkinda da aydinlatici oldu. Sahada top oynamaya niyetli sadece Coleman ve Selcuk, oynayabilen sadece Selcuk varken bu TS ancak boyle kapandigi maclarda sevinebilir. Kanimca yine ligi Bursa, BJK, ve FB'nin altinda bitireceklerdir.
Kuddusi Mutfuoglu icin Ersin Duzen'in mac esnasindaki tweetleri yeterlidir herhalde. "kuddusi müftüoglu'nun kariyerinde tartisilmayan bir maç var mi acaba?" ve bundan bir saat kadar sonra "maci izleyen fay hatti bile kuddusi müftüoglu'nun yönetimine tepkisiz kalmadi!!!" yazdi. E hakem boyle olunca, zemin yuzunden asagi yukari ayni topu oynayabilen iki takimin macini da yazi tura kadar rassal bir bicimde belirlemis oluyorsunuz. Olan kaybeden takimin futbolcu ve taraftarinin sinirlerine oluyor...
Wednesday, September 29, 2010
On yılda bir!
Bugün 19:30'da başlayacak Rubin Kazan-Barcelona karşılaşmasını bir Türk hakem yönetecek. Devler liginde en son bir Türk, bundan 10 yıl önce, şimdiki MHK Başkanı Oğuz sarvan düdük çalmıştı. (Kaynak: Vatan Gazetesi) Dolayısıyla bendeniz de bir futbolsever olarak, bu tarihi anı kaçırmamak adına ekran başında olacağım. Üstelik Atletico Madrid maçında sakatlanan Lionel Messi'nin de oynama ihtimali olduğunu şimdiden müjdeleyelim.
Bana sorarsanız, FIFA'nın şu anda elit hakem kategorisinden sonra en üst seviyesi olan 1. klasmanda yer alan hakemimiz, son yönettiği Fenerbahçe-Beşiktaş maçında kontrolü daha başlarda kaybetti ve felaket bir maç yönetti. Gelgelelim tam da bu aşamada benim değil, aynı maçta tribünde maçı takip eden UEFA hakem kurul üyesi Uilenberg'in görüşleri önem kazanıyor. Üstat tamam dediyse tamamdır! Bize de şu andan itibaren Cüneyt Çakır ve yardımcılıklarını yapacak olan Bahattin Duran, Tarık Ongun, Fırat Aydınus, Tolga Özkalfa ve Süleyman Abay'a başarılar dilemek düşer. Yolunuz açık olsun Türk fatihleri...
P.S. Yukarıdaki sahneyi bilen bilir. Zamanında Delgado'yu izlemek ve kaptan olarak görmekten büyük haz almış bir Beşiktaşlı olarak, 1 taşla 2 kuş vuriim dedim. Sanıyorum iyi de ettim.
Tuesday, September 28, 2010
Free Enes!
Enes'le ilgili daha once de defalarca yazmistik ama bilgisi olmayanlar, su macin ozetlerinden de gorebilirler ki, ABD Enes'i bekliyor!
Monday, September 20, 2010
Di mi Berbatov !!
Bundan tam 2 sene önce, bu takımda 4 yıl boyunca top koşturmuş ve toplamda 42 gole imzasını atmış, PES'te Koreli çocukla beraber vazgeçilmezim olmuş Louis Saha'yı Everton'a yolcu ederken arkasından dahi bakamamıştım. Yüreğim el vermemişti. Çok sevmiştik onu da bundan öncekiler gibi...
Neyse ki Sir bizi yanıltmadı ve onu aratmayacak bir transfere noktayı koydu
bir sonraki ay: Evet yanılmadınız, Dimitar Berbatov'dan bahsediyorum. Haberini ilk aldığım anı dahi unutamıyorum, sezonun başlamasına kalan günler geçmek bilmemişti. Düşünsenize, bu adam 2006 yılında Tottenham takımıyla İnönü'ye geliyor, bir de böyle bir gol atıyor, maçtan sonra ise tribünlerde biz onu alkışlıyoruz o da bizi.
İzlemeyen bilemez. Size tavsiyem, Manu'nun maçını izleyecek olursanız bu çocuğu player cam'den izleyin. Oyunun içinde bu denli kalan, siz "yoruldu herhalde" derken bir anda patlayan, Nobre gibi sağa sola amaçsızca koşturmaktansa pozisyon takibini [FM oynayanlar için positioning ve anticipation'dan bahsediyorum ;) ] tek kelimeyle müthiş yapıp her an olması gerektiği yerde olan, kısaca oyunu zekasıyla oynayan Balkanlar'dan çıkmış belki de bu en iyi golcüye ancak şapka çıkartıyorum. Alçakgönüllülüğü ve fair-play anlayışı ile rakipleri tarafından dahi sevilen ve takdir gören bir şahıs olması ise onun ne kadar bütün bir futbolcu olduğundan ziyade, ne kadar bütün bir insan olduğunun habercisidir kanımca! Dün oynanan ve 3-2 Manu'nun üstünlüğüyle sona eren, hat-trick yaptığı karşılaşmadan sonra, 2. golüyle ilgili söylediklerine bir bakarmısınız lütfen!
Geçtiğimiz sezon İnönü'de izledim gerçi ama bu çocuğu ve Manu'yu bir kez de Old Trafford'da izleyemezsem gözlerim açık gidecek!..
P.S. Konumuzla ilgisi yok biliyorum ama dünkü maçın şapka çıkarılacak hareketi her şeye rağmen Stevie G.'den geldi bence. Sizi o görüntüyle başbaşa bırakmadan videoyu tam ekranda izlemenizi ve özellikle son kamera açısına dikkat kesilmenizi tavsiye ediyorum.
Edit: Gerard'ın 2. golünden bahsediyodum. Videonun link'i ölmüş, maç videosununkini ("3-2") yeniledim, ordan izleyebilirsiniz. İlgilenemedim, özür diliyorum.
Saturday, September 18, 2010
Verne ile Uykudan Once
"Table-leg John!.. belki boyle taniyorsundur..". Gozlerim aydinlaniyor - departmandaki rutin muhabbetlerimizden birinde Sean bahsetmisti, aidsten olen porno yildizlariydi konumuz. Ingilizce konusmaktan yoruldugum, hakikaten adam hakkinda Sean'in cite ettikleri haricinde bilgi sahibi olmadigim ve dinleme modu on konumuna gecmek istedigim icin "hımmm, yok yaa, karistirdim heralde" diyorum, "anlatsana!".
"He was The King. John Holmes was to the adult film industry what Elvis was to rock 'n' roll." diye historik bi sozle basliyor hikayeye. "Porno kariyeri bi gun tuvaletteyken yan pisuvarda iseyen fotografci bi adamin cukunun buyuklugunu yan gozle gormesi ve John'u gazlamasiyla basliyor. 2500'e yakin porno filmde oynamis ve 14000 kadinla beraber olmus.". Siki bi John Holmes fanatigine denk geldigimi dusunerek urkmeye basliyorum - "Veridigin istatistikler bana hicbir sey ifade etmiyor, bunlar iddiali rakamlar mi?". "Peki o zaman, buna ne diyeceksin bakalim" diyor: "Cuku 15 inch (38 cm gibi) civari imis!! Surekli erekte oldugundan don giymiyormus.". Arastirmaciyim, bilgiyi sualsiz kabul etmem, vakit kaybetmeden kucagimda laptop arastiriyorum Rafa'nin rivayet ettiklerini. Ogreniyorum ki 1988 Mart'inda aidsten olmus, ama aids teshisi konulan 1986'dan klinige yatincaya kadar porno film cekimlerine kimseye hastaligindan citlatmadan devam etmis Holmes. Bu tarihi kisilik anisina 2003'te bir de Val Kilmer'in basrolunu oynadigi Wonderland filmi cekilmis.
(To be continued)
Moon
Bütün filmi tek başına (biraz sert! evet) götüren Sam Rockwell beni kendine hayran bıraktı. Henüz ikinci filmini çeken yönetmen Duncan Jones ise ne yalan söyleyeyim şaşırttı. Ayrı bir parantezi ise film müziklerini besteleyen Clint Mansell'e açmak lazım. Kendisini Pi, Requiem for a Dream ve The Fountain [yeri gelmişken bu da oldukça sert filmdir, edindikten sonra izlemek aylarımı almıştı :) ] gibi filmlerden hatırlayanlar olabilir. Hiç şüphem yok ki siz de benim gibi filmi izledikten sonra soundtrack albümünü edinmek için binbir takla atacaksınız.
Heyecanı bastırmak adına fragman önden iyi gider. Aperativo ;)
ESPN sagolsun...
Youtube Time Machine
Enstantane şu: Siz bir yıl seçiyorsunuz, o da size o yıla ait ilgi çekici videolar sunuyor. Nasıl ama? Kulağa eğlenceli geliyor değil mi? Üstelik karşınıza gelecek videonun türlerini de seçebiliyosunuz. Daha ne olsun. Bir an önce girip bızıklayın derim.
P.S. Kottge.org'dan alıntıdır.
Thursday, September 16, 2010
Guilt Can Be a KILLER
Yayınlanmaya başlandığı 2006 yılından bu yana 23 ödülü cebine koyan, geride bıraktığımız Ağustos ayında da 2 Emmy ödülünü daha hanesine yazdıran, imdb'de aldığı 9.2 puanla ortalığı kasıp kavuran Dexter'dan bahsediyorum size. Başlangıçta 4 sezon olarak planlanmış olmasına rağmen, gösterilen ilgilden dolayı 2 sezon extension alan, baş aktörü Michael C. Hall'un geride bıraktığı kanser tedavisi sonrasında bomba gibi sahalara döneceğini ümit ettiğimiz dizinin web sitesindeki counter'da an itibariyle 10:02:00 yazmakta. Bu da 5. sezonun tam 10 gün 2 saat sonra start alacağının müjdecisi.
"Ben başlıktan bir şey anlamadım." diyenler için yeni sezonun fragmanını koyuyorum buraya. Fakat ilgilenenlere öncesinde, kalan 10 günde, geride bıraktığımız 4 sezonu izlemeleri tavsiye olunur! Unutmayın, Dexter için uykusuz kalmaya değer...
Tuesday, September 14, 2010
Bu işte bir yaLNışlık var
Bu talihsiz aciklama Manisaspor'un yeni teknik direktoru Hikmen Karaman'a ait. Manisaspor'u sampiyon yapmak istiyormus da (yani hadi heyecanina verelim) basin aciklamasinda esas dikkatimi ceken kisim "calistigim sezonLARda" sozu oldu. Malum.. Sadece 2005-2010 tarihleri arasinda Karaman sirasiyla Adanaspor, Kayserispor, Ankaragucu, Ankaraspor, Antalyaspor ve Ankaragucu'nu calistirdi, ve sadece Adanaspor'un basinda 2 yil gecirebildi. Gectigimiz sezon Ankaragucu'nden ayrilmasi icin de yonetim yapmadigini birakmadi. Ozetle Hikmek Karaman yaklasik 5 yildir calistirdigi hicbir takimin yaz hazirlik kampinda bile yer alamadi, oyuncu tercihlerini kendisi yapamadi. Sanki sampiyonluktan once dikkat etmesi, uzerine emek harcamasi gereken baska hedefleri olmali - hazirlik kampi yaptirabilmek gibi. Imza toreninde Karaman'in sozlesme suresi de aciklanmamis - bayaa sasirdim.
Bu açlığın kalması bir bakıma da iyidir.
Söze Tanjevic'ten başlamak isterim müsadenizle. Geçmişte ne yaptı yapamadıyı tartışmaktan ziyade, bu turnuvada kendisinde tespit ettiğim birtakım değişiklikler söz konusu. Bir kere malum hastalığından mı bilinmez ama kesinlikle durulmuş bir Tanjevic izledik bu turnuvada. Bunun da oyuncularımız üzerinde pozitif bir etkisi oldu kanımca. Şöyle ki, eskiden hiç oturmayan, yerinde duramayan, kenara aldığı her oyuncuyu fırçalarıyla oyuna küstüren Tanjevic gitmiş, yerine gözlüğünü takıp oturduğu yerden elindeki istatik vb. raporlarına bakan ve oyunu taktiksel açıdan kurgulayan bir Tanjevic gelmiş. Turnuva boyunca sıkça da teknik ekibine sorumluluk verdi ki, bence finale çıkmamızdaki en önemli etkenlerden biri de budur. Ne yazık ki bu söylediklerimi final maçı için geri almak durumundayım. Zira, kariyerinin sonuna gelmiş Tanjevic'in evinde milli takımlar düzeyinde bir altın madalya olmayışından ötürü bu maçta kendini tutamayıp içindeki canavarı bize ve oyunculara göstermiş olmasının maçtan çok erken kopmamıza neden olduğunu düşünüyorum. Ben bizzat Semih ve Sinan'ın daha 2. çeyrekte bırakın maçı, hayata nasıl küstüğünü gördüm. Kimbilir devre arasında, soyunma odasında neler yaşamdı!.. Tanjevic hakkında bu kadar konuştuğum yeter, kendisine bundan sonraki emeklilik(!) hayatında sağlıklı günler diliyorum.
Milli takımımızla ilgili de şunları söyleyeceğim: Turnuvadan önce kendi hedefimi 5. lik olarak koymuş, hatta gruptan 2. mi yoksa 3. mü (dikkat ederseniz 1. değil) çıkacağımızdan emin olamadığım için çeyrek final maçlarının oynandığı iki güne de bilet almıştım. Fakat gruplardaki performansımızdan sonra hedefimi madalyaya yükselttim. Son çeyreğinde kalbimin durma noktasına geldiği Sırbistan maçından sonra ise turnuva benim için bitti. Ne yalan söyleyeyim, hazırlık maçlarını dahi kaçırmayan bendeniz final maçını gayet isteksiz izledim. Belki kızacaksınız ama ABD'yi yenip şampiyon olmamızı istemedim desem yalan olmaz. Sırbistan'a yenilsek kahrolurdum, çünkü onları yenmemizin ve bir madalya almamızın zamanı gelmişti. ABD'yi yenmemizin zamanı ise henüz gelmedi. Ama gelecek. Onlara da yenile yenile yenmeyi öğrenicez. Final oynaya oynaya da şampiyon olmayı öğrenicez. En azından bunları konuşabilir hale geldik artık. Böylesi uzun vadede inanın daha sağlıklı olacaktır.
Uzattığımın farkındayım; fakat son bi paragrafı da bronz madalyayı boynuna geçiren Litvanya'ya ayırmam gerekiyor. Çeşitli sebeplerden ötürü, ABD maçına kadar namağlup gelen Litvanya'nın hiçbir maçını izleyememiş kahroluyordum ki, Arjantin'i devirdikleri o malum gece Sinan Erdem'de çıplak gözlerime bir basketbol ziyafeti yaşattılar! Bir takım, bu kadar mı disiplinli, bu kadar mı bütün bir basketbol oynar be kardeşim! Fundamental olayını da bizim birdirbir oynadığımız senelerde bitirmiş adamlar! :-p Açıkçası Sırbistan maçında yüreğimin ağzıma gelmesinin nedeni de, 3. lük maçında Litvanya'yla karşılaşıp madalyayı kaçırma korkusudur. Adamlar için jenerasyon fark etmiyo. Seyircisiyle, malzemecisiyle [ gördüm de konuşuyorum :-) ] tam bir basketbol ülkesi. Bundan sonraki uluslararası her turnuvanın da favorisi bana göre.
İşte o turnuvalarda tekrar görüşmek dileğiyle... Hoşçakalın.
Monday, September 13, 2010
Nasil yani?
Sunday, September 12, 2010
Durantula
"Mufettis Gadget gibi kollari bir anda uzuyor" - Murat Murathanoglu
Hayır! Tayfur Havutçu benim!!
Saturday, September 11, 2010
Tebrikler Tanjevic
Sahada 3 saniye ve hucum faullerde ne oldugunu anlamayip yanindakine soranlar, yarinki mac icin de hic mi umut yok diye dusunebilirler. Ne de olsa biz Brezilya'ya karsi futbol takimimiza bile daha cok sans verebilen bir basina sahibiz. Desteklemek ile ihtimal vermek baska seyler. Yarin da avuclarim patalayan kadar alkislayacagim, sesim kisilana kadar bagiracagim ama maalesef sansimiz yok denecek kadar az. Bugunku Litvanya-ABD macinda ESPN spikerinin dedigi gibi, "bu hakemler acaba 7'4" wingspani (kollarini acinca olan uzunluk, kulac mi denir?) olan oyuncunun macini yonetmis mi?" Burada bahsedilen Durant ama kadrodaki atletik oyuncular saymakla bitmiyor. Nasil biz cok uzun ve kalipli bir takimiz, ABD de cok atletik. Ben Lubnan'in bile nasil ABD'yi iceriden zorladigini da izledigimden bu macta Omer Asik, Semih Erden, Kerem Gonlum iyi oynar diyorum. Gelgelelim ben Ender'in bu gece uyuyabilecegini sanmiyorum. Bu macta Ender ve Omer Onan gibi dribblingi zayif oyuncularimiz 0 (yaziyla sifir) dakika almali ki top kayiplarimizi en aza indirelim. Zaten pas arasi falan cok olur da artik gardin da elinden topu vermeyelim, ayiptir :)
Bugunku maca donecek olursak, macin ilk yildizi; kanser tanisina ragmen, doktorlarca strese girmemesi tembihlenmesine ragmen, lafta degil, gercekten "atin olumu arpadan olsun" diyebilen Bogdan Tanjevic. Iyi bir kocsuz Ivkovic'i yenmenin olanaksiz oldugu bir kez daha goruldu. Ve islerin iyi gitmedigi bir takimda rotasyonun oneminin arttigi da. Son hucumda kenara gecerek ellerini baglayip, tek kelime etmeden Orhun'un seti cizmesine izin vermesi ise tuylerimi diken diken etti.
Mac icindeki yildizimiz Kerem Tunceri'ydi. Zaten saglam oyuncuydu ama ofansif yonunu o kadar gelistirdi ki, bravo diyorum. Ilk ceyrekteki orta mesafeli panyali atisinda "neyse ki artik potaya korkarak bakmiyor" diye icimden gecirisimin, son periyodu kapatan 7 sayisiyla (ve muhtesem bir asist) tasdiklenmesi mukemmel oldu.
Hidayet icin en iyi yorum esimden geldi. Izleyenlerin bile ellerinin titredigi son dakikalarda; esimin "dusun yani guvendigimiz de bu gerizekali" demesi, ustune bunu tasdikleyen Hido'nun Krstic'in ustunden anlamsiz bir 3luk zorlamasi, bende bir an mac gidiyor hissi yaratsa da neyse ki sahneye Kerem cikti.
Mactaki her pozisyon kirilma noktasi gibiydi. Farki 2 kez eritmemize ragmen savunma direncimizi dusurmemiz bize yakismadi. Burada basketbolu bilmeyen seyirciye de bir parantez acmak isterim. Basketbolda sesin en yuksek oldugu an takiminizin savunma yaptigi andir. Futbol'da ise gol sonrasi. Bizim ozellikle bu macimizda en cok gurultu maalesef basketlerimizden sonra oldu - ki tamamen fuzuli ve uzucu. Top rakipteyken daha cok bagirmayi, bizimkiler serbest atis atacakken "HADI OMEEEER!" diye bagirmamayi ogrenmemiz "SART"!
Mac boyu 2 sey aklimdaydi: 1. cok iyi bir takimiz, 2. sirplar dunyanin en iyi ekolu. Bir takim icin isler hic iyi gitmeyecek, hic one gecememis olacak, cok guvendigi savunmasi bombos cut'lar yiyecek, genc yildizi 10 saniyede faul problemine girecek kadar kendini kaybedecek, cok guvendigi sutlari girmeyecek, ote yandan rakip cok yuzdeli atacak, rakibin en korktugu silahi yildizlasacak, yaninda bir tane de bonus yildiz cikacak (11 numaralari ne top oynadi arkadas), ve 3. ceyrek sonunda skor 63-60 olacak. Iste bu yuzden cok iyi takimiz. Peki Sirp'larin neden en iyi ekol oldugunu anlatmaya gerek var mi? Yas ortalamalari 23 demek yeterli olacaktir sanirim. Buna ragmen apoletleri bizden fazla, mesela bizde Euroleague en degerli oyuncusu yok.
Sinem Kobal'in en on sirada ne vasifla oturdugunu anlamasam da (kimse biletli oldugunu iddia etmesin o siranin), yaninda kikirdestigi iki de arkadasini gorunce kan beynime sicrasa da, mac bizim icin hatalarla dolu yarin icin hic umit vermese de, dunya 2.siyiz. O halde hep beraber; "ciiiktik acik alinla...."
Thursday, September 9, 2010
the Late Thierry Henry
Vuvuzela Hero
Monday, September 6, 2010
Hoşbulduk
Yenilenen tasarımı ve yazar kadrosuyla aramıza geri döndü Mister Geppetto! Ne mutlu bana ki, lütfettiler, bu yeni dönemde beni de aralarında görmek istediler. Kendi blog'uma zor zaman ayırıyorum, ya boşlarsam, üzülürüm sonra dedim. İster her gün yaz, ister hiç yazma, sen aramızda ol yeter dediler. E bize de geriye bu yazıyı yazmak kaldı sadece. Umarım güveninizi boşa çıkarmam çocuklar.
Tekrardan hoşbulduk!..
Friday, August 27, 2010
Eylül'de gel...
Galatasaray mali sıkıntı içinde olduğu ayan beyan ortada olan takımdır, takımımdır.. Geçen senenin flaş transferlerini bir yerde petrol bulduğu için değil bu seneye yatırım olarak yapmıştır. Hedef şampiyonlar liginden gelecek para ile ve bu sene açılacak olan Türk Telekom Arena'da daha çok kombine satıp bir miktar rahatlamaktı..
Ama olmadı geçen sene Rijkaard elindeki kadroyla şampiyon olamadı.. Bursa harikalar yarattı.. Evdeki hesap çarşıya uymadı..
Sonra ne oldu eldeki yabancılar lüks oldu.. Para kazandıracak adamlar satıldı.. Mehmet Topal, Keita.. Elano'yu da canla başla göndermeye çalışmalarının nedeni budur.. Yerlerine görece daha ekonomik (yıllık ücreti daha az, bonservisi olmayan v.s.) adamlar alındı (çürük olacakları hesaba katılmamıştı ne yazık ki - sağlık ekibine selam ederim). Haldun belki de elinden "özgürce" para harcama yetkisi alındığı ve flaş transferler yapamayıp taraftarın gözündeki "kral yönetici" statüsü sallanacağını önceden gördüğü için ayrıldı..
Bir türlü bitmeyen yabancı transferinin nedeni de yönetimin kendini garantiye alma çabasıdır. UEFA'da gruplara kalınsın sonra yaparız transferi düşüncesidir..
Ama Rijkaard elindeki kadro ile bunu başaramadı.. Burada elindeki kadronun yetersizliği ve kendisinin teknik direktörlük konusundaki yeterliliğine girmeyeceğim.. Geçen sene görece kaliteli adamlarla şampiyon olamadı, bu sene kalitesiz adamlarla UEFA'da gruplara kalamadı..
Şu anda Galatasaray yönetimindeki her adam eminim ne yapacağını kara kara düşünüyordur.. Bir sürü borç.. Bunun yanında sportif başarı da yok.. Bitirilmeye çalışılan bir stat.. Ama sportif başarıyı bırakın başarıya dair umut da yokken kombineden gelecek paraya bel bağlanamayacağı aşikar..
Hepsi toptan istifa etse problem çözülecek mi? Gelecek adam çok zengin ve klubün borçlarını karşılayabilecekse (bir oligark falan bulsan) belki.. Mali duruma bakıp da taşın altına elini sokacak adam bulabilecek misin?
Şu anda malesef Rijkaard'a verilen maaş da dün geceden sonra "lüks" olmuştur. Kendisinin tazminatını bilemiyorum ama onu dün gece göndermediklerine göre sanırım göndermeyi göze alamayacakları kadar yüksek olmalı..
Bundan sonra olacak olan nedir? Sanırım sene sonuna kadar böyle gider.. Teklif gelirse Arda'yı satarlar.. Elano'yu satabilirlerse satarlar.. Sakatlar iyileşirse belki Avrupa kupalarına katılabilecek bir sonuçla bitirebiliriz ligi.. Ama bu sene kesin kayıp..O ortada..
Olması gerekene bakarsak: bence gençlerle, içinde biraz oynama hırsı olan "yaşlı"ları harmanlayıp bir takım kurmalı artık Rijkaard. Ama futbolcuları oynamaya alışkın olduğu mevkii dışında oynatıp moralini bozmasın, taraftara malzeme yapmasın.. Hakan Balta sol bek oynayamıyor (kendisi stoper oynarken alkışlanıyordu) dolayısıyla ısrar etmesin. Çizgiye hızlıca inip orta yapmasını beklemesin.. Aynı şekilde Ali Turan'da (belli ki Rijkaard'ın verdiği görevi uygulayabilecek) bir sağ bek değil.. Elinde bek yoksa devşirme bek yaratmasın (Arda Turan Manisaspor'da sağ bek oynuyordu dikkat!).. Altyapıdan getirsin oynatsın daha çok verim alır.. Bir de Barış Özbek'den futbolcu olmuyor.. Bunu görsün..
Bir de şunu görsün eğer kendini devirmeyi kafaya koymuş adamlara karşı oyunu kuralına göre oynamazsa sezon zonunu göremez.. Türk tarihinden feyz alsın.. Talat Aydemir'i okusun, neşteri vursun.. Yapılacak en akıllı iş gün itibariyle Arda Turan'ı kaptanlıktan almaktır. Hem kendini hem Arda'nın futbol geleceğini bu şekilde belki kurtarabilir..
Wednesday, August 4, 2010
Ter Kokmayan Turk Filmi
Ha belki hayatinizi degistirmeyecek ama yere goge koyamadigimiz "You've got mail" da hayatimizi degistirmedi ki. Bu filmden Shawshank ya da The Prestige beklersen sonrasinda da gidip imdb'ye ortalama 5.8 mi ne basarsin. Ama film bence izlemeye kesinlikle deger. Baslikta da bahsettigim gibi film ter degil parfum kokuyor. Filmin ana rengi pembe. Kizlar sahane; Sedef Avci, Sinem Kobal, Burcu Kara, Burcu Esmersoy, efendime soyliyim Janset. Vallahi yanlis anlamayin ama adamlar da sahane; Engin Altan. Evet Engin Altan oyle bir portre ciziyor ki tek basina yeter. Issiz Adam da var ama yamuk kaliyor, ustelik de basrolde. Bir de Gurgen var Okan Bayulgen'in adami. Ben bu adamin nesinin komik oldugunu bu filmde anladim. Hele film sonunda kesilen sahnelerde bir igrencligi var ki, izlerken viskimi ustume doktum (bkz. icmeye merakli, bundan milleti haberdar etmeye daha merakli insanlar).
Simdi hikaye tamam, senaryo cesur, basi belli sonu belli. Ama kardesim, bu film neden hic konusulmaz ben anlamiyorum. Gavur saci guzel diye Mag Ryan'i yere goge koyamazken biz neden bu kizlari sisiremiyoruz? Abuk subuk filmlere pay vermekten olsa gerek. Simdi hedefim cok methettikleri "Eyvah Eyvah"i izlemek ama onda da bir alaturkalik bekliyorum maalesef. Ben boyle batili filmler istiyorum. Ve reklamlari daha iyi yapilsin, gencler bunlari izlemeye gitsin istiyorum... Ya cok mu sey istiyorum? :)
Bir paragraf da Sedef Avci'ya. Bir insan bir dizide (Halil ve Menekse) bu kadar siradan, bir dizide bu kadar kotu (Ezel), bir filmde bu kadar dogal (e bu bahsettigim film) nasil oynar? Hala tam cozemedim nasil oyuncu oldugunu....
Izlemek isteyenler http://www.dizihd.com/romantik-komedi-filmi-izle-full-hd# adresinden gayet guzel izeleyebilir.
Edit: E Begum Kutuk'u unutmusum yani dusunun...
Tuesday, May 18, 2010
En pis kim GOT oldu?
Bunca yildir bu ligi izlerim. Cogunluk gibi sadece takimimi degil, herkesi izlerim. Gozlemim sudur; Fener'in kabahati yenilmeyi bilmek. Bu ulkede gururlu ve dik duracaksin. Burnunu dusursen egilip almayacaksin. Basarisiz da olsan, adin skandala da karissa, koltuguna yapisacaksin. Boynunu bukup gitmeyeceksin.
Aziz Yildirim cikip kimseyi suclamiyor, soyunma odasina girip takimi azarliyor. Bunu kac yonetici yapabiliyor? Ustelik suclanacak onca sey varken; BJK, TS, hakemler. Iste gurur duyulacak sey budur. Kucuk bir mac degil ustelik, koca lig kaybediliyor ve adam susuyor. Herkes gunu kurtarma cabasinda ama Fenerbahce yuzyilini kurtariyor. Bu zihniyetle 30 yil da hasret olsa kupalara, gunu geldiginde cikip 30 tane arka arkaya alacaksin.
Mali yapi, stad bir tarafa, takim formalari icin bile Umbro'ya, Adidas'a para koklatmiyor. Sadece futbol degil, basketbol'da da akilli hamleler yapiyorlar. Fenerbahce Cumhuriyeti de, ne kadar antipatik de gelse, bu pazarlama stratejisinin bir parcasi. Ben bugun bir Besiktas'li olarak, daha once hic duymadigim kadar kiskanclik duyuyorum. Gercekten gipta ediyorum Fenerbahce'ye. Digerleri bugunlerde cok egleniyor gibi gozukseler de, seneye (YINE) borc bataginda nasil idare edeceklerini dusunuyorlar.
Benim takimimdan tek istedigim "yagmurlu bir gunde gordugum cubuklu formali" adamlar olmalari. Her kademede adam gibi olmalari. Gurur duyulacak ikincilikler yasatmalari. Ama balik "bastan" kokali yillar oluyor, o yuzden TUPCU gidene kadar o konuda yorum yapmiyorum...
Donuyorum yine bu seneye... En iyi kaybeden; (sahada timsah yuruyusu yapan soytarilara ragmen) Fenerbahce, en kotu kaybeden (tam 10 puan fark yedigi ezeli rakibiyle dalga gecen) Galatasaray. En iyi kaybeden kategorisinde onur odulu, yuzyilin kaybedeni, Ertugrul Saglam'i begenmeyip gonderen buyuk TUPCU! Acaba bugun onun rezilligini konusmayalim, Fener maymun olsun onu konusalim diye o anonsu Tupcu mu yaptirdi?
Yilin kapagi Ertugrul Saglam'dan geldi. Neler yapabildigini herkese gosterdi.. Bu Bursaspor kadrosu 10 sene evvel firtinalar estiren Gencler'den kotu, 3 sene onceki Sivas'tan epey kotu - izliyoruz da konusuyoruz. Ama farki yaratan, Turbulent sacmaliklari yerine futbolu bilen, Con Benjamin To$ak'in bile futbolu bildigi icin bek oynayabilir dedigi, adam gibi adam Ertugrul Saglam.
Gozden kacan bir diger yildiz; Makukula. Basarili kariyerini, Super Lig gol kralliginda attigi farkla taclandirdi. Kimse bu lig soyle kotu boyle kotu demesin, 21 gol atti adam.
Bir dahaki yazimizda dunyanin en basarili spor figurunu, Guiza'nin menajerini konusacagiz...