Monday, February 1, 2010

Görüntü var, ses yok..

Yapılan flaş transferlerle Los Galácticos İstanbul şubesi haline gelen takımımı uzun zaman sonra çıplak gözle (üzerime hafif bir şeyler almıştım :p) izleme fırsatı buldum.

O kadar transfer yapıldı sağ kanatta hala Barış oynuyor diye iç geçirirken dakikalar birbirini kovaladı ve 20'yi gösterirken Denizli kalesine atılmış tek bir şut yoktu. Klişenin dibine vuracağım ama gerek rakibi bunaltan pres gerekse Emre Çolak'ın henüz 18 yaşında sazı eline alma konusundaki istekliliği ve yeterliliği bal yapmayan arı yakıştırmasını engelleyemiyor; Arda Turan'ın Hakan Şükür'e nazire yaparcasına attığı muhteşem gol ise savunma ve kaleci konusundaki hala ve hala eksik olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu (bkz. kanatlardan gelişen Denizli akınları).

İlk yarı son saniyede Jo'nun (bu arada kendisini profilden Maymunlar Cehennemi'ndeki hatuna benzettim dikkat!) karşısında kimse yokmuşçasına attığı harika çalım ve kaleciyle karşı karşıya kalıp atamadığı -ve dolayısıyla son vuruş becerisi konusunda kafalarda soru işareti bıraktığı- pozisyonla bitti.

İkinci yarı ise Denizli'nin defans zaafımızı en sonunda değerlendirmesiyle attığı golün yaşattığı kısa süreli heyecan ve Jo'nun kaleciyle karşı karşıya ilk seferde atamayıp ardından sanıyorum "o bonus kafana sıçarım" şeklindeki serzenişimi duyup(!) dönen topu tamamlayarak takımı son kez takımını öne geçirmesiyle hatırlarda kaldı. Son saniyeler ise bir Galatasaray klasiği haline gelen son saniyede gelen karambol golüyle iki puanı kaçırma stresinin tavan yaptığı anlardı. Allahtan spikerin "Avrupa'nın üst düzey liglerinde Denizlispor haricinde galibiyeti olmayan hiç bir takım yok" şeklindeki sinir bozucu hatırlatmaları (bu arada Türkiye ligini bu kategoriye soktun ya canım benim, helal olsun sana) sonucu değiştirmeye yetmedi!

Maçla ilgili önemli bir iki husus var:

1. Sen Engin Memişler, ekmeğini bu spordan kazanıyorsun. Sen nasıl insafsız bir adamsın ki ikili mücadele adı altında rakibinin ayağını kıracak hamleleri gözünü kırpmadan yapabiliyorsun? Ben üç pozisyon saydım, üçünde de rakibinin destek aldığı ayağına tabanla daldın. Umarım ayağını eline vermezler bu şekilde öküzlük yaptığın bir maç esnasında. Seni oyunda tutup buna prim veren hakeme çok güvenme..
2. Sen Giovani Dos Santos, ekmeğini bu spordan kazanıyorsun :p Daha ilk maçında şov yapacağım ayağına boş pozisyondaki adamlara yüzde yüz golle sonuçlanabilecek ataklarda pas vermedin. Pas vermediğin adamlardan biri Arda Turan. Takımın top dağıtıcısı. Umuyorum bu iki pozisyon sonrasında el kol işaretleriyle pas istediğin pozisyonlarda pas yerine aldığın şey birazcık kendine getirir seni. İlk maçının heyecanına ve yaşına veriyorum ama dikkat!
3. Ve sen Leonardo Noeren Franco, ne yazık ki sen de ekmeğini bu spordan kazanıyorsun.. Üzerine gelmeyen bir topu kalenin içine girmeden çıkarabildiğin bir pozisyonu izleyebilecek miyiz Türkiye'de bulunduğun süre içerisinde? Ayaklarını yerden kesmeye korkan kaleci olur mu lan? O yediğin golde o refleksi ben de gösterirdim, sen niye o kadar para alıyorsun kardeşim? Kestiğin adam Ufuk Ceylan. Bence senin kadarını yapar kalede dursa, hem milli takım da bir kazmadan kurtulur belki?

Sözün özü uzun süre sonra izlediğim takımımı yaratılan pozisyonlar ve oyun iştahı açısından gayet iyi buldum ancak iyi kapanıp kanatları iyi kullanan (allahtan Avrupa'nın üst düzey liglerinden biri olan ligimizde bunu yapabilen çok takım yok!) bir takım bu defansı maymun yapar. Ayrıca Emre Çolak'ın üzerinde durulmalı. Mümkün olduğunca çok süre almalı. Bu çocuk çok iş yapacak öküzün biri ayağını kırmazsa.

No comments: