Tuesday, September 29, 2009

6

Evliyiz


Khloe Kardashian ve Lamar Odom

Tercuman

'bi VCD vardi, ne oldu ona?' diyerek Ahmet Cakar tiripleri atmayacagim rahat ol, ama hakikaten ortaokul yillarimda bu VCD denen seyler pek bi kiymetliydi, hala trend devam ediyor mu merak ettim. Sinemayla es zamanda pijamalarinla evde bilgisayar basinda izlerdin fimleri. Bu kacak VCDlerin en can alici kismi da kapaklarindaki film adinin Turkce tercumesiydi. Her seferinde merakla beklerdik acaba bu sefer nasil tecavuz ettiler diye, o zaman icin nasil buyuk eglence bizim icin bi bilsen. Aklima gelen bir kac sanat eseri kivamindaki tercumeyle selama durmak istedim.

Gladiator - Generalin intikami
Matrix - Internet savascilari
Ocean's Eleven - Okyanus'un onbiri
Gone in 60 Seconds - Super araba hirsizlari
Requiem for a Dream - Olumun buyusu
Forrest Gump - Gump ormani
Donnie Darko - Karanliktan kork
Pay It Forward - Intikam icin
Deep Blue Sea - Jaws 5

Hayatim basketbol izleyerek gecti ama...

...boylesini ne duydum, ne gordum. Bildigin Shannon Brown. Bildigin 6'4". Bildigin 193 cm.

Yellow Cab


Rutin bir gun, alisageldik muhabbetler, sutlu kahve ve porno. Evet, tahmin ettigin gibi Sean ile yine ofisin munasip bir kosesinde yer kapmis lafliyoruz. Konu cekikler; departmandaki Cinliler hakkinda azinlik olarak kendi kendimize cemkiriyoruz, bundan da garip bir keyif aliyoruz, antikalik iste. Usta, departmandaki 11 doktora ogrencisinin 8'inin Asya'dan geliyor olmasi rastlanti olabilir mi, ihtimaller ne kadar yuksek olabilir ki? Peki herbirinin Ingilizce'yi les gibi konusmasi, hatta konusmayi birak konusulani dahi algilayamamasi kaderin bir cilvesi mi? Butun taslarimi suan dokecek halim yok; seni cekikleri kovalarken gormek istemiyorum, ama anlatacaklarimla alakadar.

Cinliler'in sayisal ustunlugu yalnizca benim cevreme has degilmis; sayisal verilerim yok, Tugay'in Vodafone reklaminda dedigi gibi her kose basinda, hatta yedek kulubesinde bile nete giremiyorum maalesef, ama Sean'a gore Amerika'daki cekik populasyonu onlari 'minority' sinifindan cikaracak kadar. Sebep mi? Amerikali pek cok coninin Asyali hatunlarla evlenmesi (Sean'a gore) ve universite (bence). Daha ilgi cekici oldugundan evlilik uzerine yogunlastik. Laf lafi aciyordu, hizimizi almistik, sanki o Turkce ben Ingilizce konusuyordum ki bir an goz goze geldik, derin bir soluk alip ayni soruyu sorduk: 'saat kac?'. Pardon yanlis hikaye, ayni soruyu sorduk: 'peki Asyali hatunlari bu kadar ilgi cekici yapan ne?'. Soru bildigimiz yerden gelmisti: 'Porno'. Cok heyecanlandik, yine konuyu pornoya isabet ettirebilmistik, biraz ustalasiyorduk sanki, kahvelerimizi tokusturduk, onunki uzerine dokuldu, salak.

Sosyolojiye herhangi bir sekilde bulasmisligim yok, ama etnik pornoyu isitmissindir muhtamelen, en kotu izlemissindir usta. Bu etnik porno hadisesinde Asian Women'in yeri Hispanik veya zencilerden biraz farkli. Zencininki zaten yaratandan da Asian Women kavraminin literaturede yer edinmesin sebebi oncelikle Bati. Detaya inmeyecegim, ozetle Uzak Dogu'nun kendileri icin bir bilinmeyen olmasi ve geysalik gibi kulturel kavramlarin uyandirdigi cagrisimla hayal guclerini empoze etmeleri. Kelebek etkisi mi dersin artik bilmem, Japonlar bu gelismeye yaratici bir pazarlama hamlesiyle cevap veriyorlar; 'yellow cab' mottosuyla. Yellow, sari irki temsil ediyor, cab'in de Turkce karsiligi taksi, burada 'at' anlaminda. Yani biz Turkler arasindaki 'at gibi kari' muhabbetinin yabanci ulke gormus hali. Butun bunlari Sean'a anlatip fantazilerini kirletmek istemedim, hala ustundeki kahve lekesini cikartmaya calisiyordu. Koreli bir arkadasimiz yanasti o sira; 'ne oldu' dedi Sean'a bakarak, 'lanet olasica kahve dokuldu' dedi Sean, 'aa oyle mi' dedi, 'gelirken bana da kahve alir misiniz, tol layt', Sean'la goz goze geldik, guzel bir hafta olmasini temenni etmistik halbuki..

Monday, September 28, 2009

Houston'da havalar

Houston Rockets son olarak non-guaranteed kontrat kapsamında Rashad McCants ile anlaştığını bildirdi. 84 doğumlu bu arkadaş bildiğiniz üzere UNC yıldızıyken Junior döneminin sonunda Timberwolves tarafından 2005 draftında 14. sıradan draft edilmiş ancak yetersiz fiziği ve savunması geçirdiği sakatlıklar ile birleşince bir hayalkırıklığı olarak -2007-2008'de yaptığı çıkışa rağmen- bu Şubat'da trade kapsamında Kings'e gönderilmişti. Böylece Rockets'ın hayalkırıklığı yaratan adamlara 2. bir şans verme geleneği sürmüş oluyor. Geçen senede Rafer Alston'ı Kyle Lowry ve Brian Cook karşılığında trade etmişlerdi.

Bunun yanında GM Morey ile yeniden sözleşme imzalandı. Morey genç oyuncuları takıma kazandırma konusunda iyi bir performans göstermiş olsa da daha önce basket oynamamış olması bir handikap olarak gösteriliyor. Sonuçta iyi analiz yeteneğiniz olabilir ama iyi oyuncuyu ucuza kapatmak şampiyonluk için her zaman yeterli olmayabiliyor.

Bu arada son transferlerle Rockets kadrosu oldukça genç ve dinamik bir yapıya kavuştu. Takımda 30 yaşın üzerinde sadece 3 adam var: Shane Battier (31), Tracy McGrady (30) ve Brent Barry (37). Buna bir de McGrady'nin kontratının bu sene bitmesi dolayısıyla eklenecek ciddi bir cap space ile bir all-star ı  ve bu sene büyük ihtimalle playoff ların kaçırılacak olmasından kaynaklanacak lottery pick hakkıyla sağlam bir rookie yi takıma kazandırma olasılığı eklenince Rockets fan ları için mutluluk yakın diyebiliriz.

Şu an için en büyük problem Yao'nun durumundaki belirsizlik. Bu sezon dönme ihtimali düşük olduğundan kontratında sadece 1 senesi kalmış olacak iyileştiğinde. Olası bir extension da cap space in çeyreğini götürecek bu Çinli arkadaşımız yüzünden diğer oyuncuların ücretlerinde kısıntıya gidilecek. Bu riski almaya değer mi? Ligdeki en iyi pivotlardan biri (belki de ikinci en iyi) olabilir ama kronikleşen bir sakatlığı olduğu gerçek. Mavs'ın Drew Gooden ile başlamayı planladığı bir ligde mevcut oyun sistemine belki de ayak uyduramayacak bu arkadaşın gönderilmesi çok büyük kayıp olmayabilir. Avustralyalı David Andersen( Alman Ernst!) eğer birazcık olsun beklentileri karşılayabilirse Morey Yao'ya yol verebilir.

Flash Forward

Malum Lost'un son sezonu. ABC'yi bir telaş aldı sanırım. Burdan daha nasıl ekmek çıkarırız diye Lost cast inden de tırtıklayarak bir dizi çıkarmışlar ortaya. Adı Flash Forward. Lost'da kullanılınca bu teknik tutar demiştim ama doğrudan dizinin adını bu şekilde koymak?

Neyse konuyla ilgiliymiş allahtan. Dünyadaki bütün ademoğulları X sene sonra başlarına ne geleceğini aynı anda 2 dk 17 sn süreyle görürler. Olaylar gelişir...

Trailer şurada:

http://abc.go.com/shows/flash-forward

Uyarlanılan kitap burada:

http://en.wikipedia.org/wiki/Flashforward_%28novel%29

Cast sağlam, konu verimli. Ne olacak göreceğiz..

I-Robot, You-Robot, S/he Robots..

"Yeni teknolojileri icat edilmeden önce tahmin etmesiyle tanınan Amerikalı bilim adamı Ray Kurzweil, android (insanımsı robot) sayesinde sonsuza kadar yaşayabileceğimizi iddia etti."

Futurist diyememiş, dili dönmemiş arkadaşın. Olsun varsın. Hadi insanımsı robot tabirini de bir koşu geçtim. Ben orda geri plandaki hatuna takıldım.  Adam Asian şişme kadın yapıyor arada da kimse çakmasın diye futurist mesaj veriyor gibi.

Bir de şu bilimadamları filmlerde gördükleri her şeyi yapmasalar artık? Biraz yaratıcı olsalar ya hahaha :D




Sunday, September 27, 2009

Ultraslan Alpaslan




1 sene olmuş. Mekanı cennet değilse olaya bakışım değişir. Öyle bir insan..

Maç içinse yazılacak pek bir şey yok. Caner formsuz da olsa o varsa kadroda Hakan Balta'yı oynatamıyorsan bir sebeple, onu oynatacaksın solda. Uğur'u oynatacaksan sağda oynatacaksın. Sabri kadrodaysa tribüne göndereceksin. Özetle bu. Sadece koşuyor diye oynatıyorsan at al abi kadroya. Hem daha iyi koşar hem daha ucuz. Arada çim biçme derdinden de kurtarırsın bonus. En azından bir katkısı olur.

Maçla ilgili not düşmek istediğim bir iki nokta var. Birincisi Keita'nın ilk goldeki asisti.. Rakip savunma hata yaptı falan tamam da arkadaşım o nasıl bir top hakimiyetidir? Ben o kadar hızlı koşabilsem ayaklarıma hakim olamam adam topu ayağına yapıştırmış koşturuyor sanki.. İkincisi Arda'ya biraz şut çalıştırılsın. Tamam boş adam gördüğü anda iğne deliğinden falan geçirip adrese teslim ediyor. Ama uzaktan tehlikeli şut atamadığı sürece "oyunun kaderini değiştiren adam" etiketini üzerine yapıştıramaz.. Bak Sabri'ye o öyle mi?

Bir de nereden bulursunuz bilmem ama maç sonunda Leo Franco ile Digiturk'un komedi spikerinin röportajını bir izleyin derim. Ben koltuktan düşeyazdım. Sorulardan biri şuydu: (adam telefonla konuşurken zorla canlı yayına çıkardılar. ailesiyle konuştuğu öğrenildi) "şimdi röportajdan sonra karısını arayıp ne söyleyecek maçla ilgili?"

Saturday, September 26, 2009

İdeal Kadın

Hatun senden benden bahsediyor oglum, kacirma!.

Starbury

Stephon Marbury ne kadar ciddi bir bunalim geciriyor birader. Asagidaki videolarin ilkinde bogazina iyi geldigini soyleyerek vaseline yiyor, ikincisinde de 'Lean On Me' sarkisini dinlerken salya sumuk hungur hungur agliyor. Bu adamin 13 sezondaki NBA kariyeri ortalamalari 19.3 sayi, 7.6 asist, ayrica 2001 ve 2003'te de All-Star olmuslugu var. Marbury'nin ciddi bir terapi ve tedavi gormesi farz olmus, yoksa yakinda 'alllaaa' diyerek ucmaya da calisir bu, yazik..


Kazim Kanat

Vefat edeli 1 yil olmus, dikkat!

Friday, September 25, 2009

Purpendicular

Lise yıllarından beri müzik (ve özellikle Rock müzik) hayatımın önemli bir parçası olmuştur. Tutunacak başka bir şey bulamadığım, kafamı acilen resetlemeye ihtiyaç duyduğum zamanlarda imdadıma çoğunlukla sevdiğim bir grubun yeni (ya da benim yeni farkettiğim) bir albümü koşmuştur. Çok sıkı fanatiğiyim dediğim grupların diskografisini ezbere bilmemek benim ayıbım belki ama durumun bünyedeki etkisi ve salgılattığı serotonin seviyesi çok sevdiğiniz ve uzun süre önce kaybettiğiniz bir şeyi bulmayla hemen hemen aynı. O yüzden çok da takmıyorum. Şu anda yüzümdeki gülümsemenin mütesebbibi kral diye tanımlamaktan çekinmeyeceğim Deep Purple'ın Purpendicular'ı. Deep Purple'ın Blackmore'un boşluğunu Steve Morse ile doldurmaya çalıştığı (başarmışlar be abi) albümün çıkış tarihi 1996. Özellikle Sometimes I Feel Like Screaming ile şu andaki duygularıma tercüman olan bu mükemmel albümü bayinizden ısrarla (vermezse gerekirse tokatlayın) isteyiniz..


Point Guard

Ender Arslan'in kulaklari cinlasin.. yada bosver o 2.10'luk uzunlarin uzerinden 3luk sallamaya devam etsin.

Thursday, September 24, 2009

Power Hits Vol. 3

Power Hits Vol. 2 tatli hatiralar birakmisti da Power Hits Vol. 3'un hayatimdaki yeri bir baska. Hani '90'larda ergen olmak' diye bir muhabbet acilsa parmak kaldirir saygi durusunda bu album derim. Ablamla sahip oldugumuz butun kasetleri paylasirdik da bu albumden ikimiz de vazgecememis, ayri ayri almistik hem de elimizin altinda cogaltabilecek teknik yapi mevcutken. No Doubt-Don't Speak'i ne zaman dinlesem derhal bir kiza yazar, sonra da 'konusma uleeeyn' naralari atardim, o donem biraz da isyankar takiliyorsun, bilirsin. Az Yet-Last Night, Ipod'umdaki en fazla dinlenenler listesinde hala zirvededir. Hatirliyorum da basket takimindaki bir arkadasim kiz arkadasi icin butun bir 90'lık kaseti bu sarkiyla doldurmustu, muhtemelen sarkida anlatilanlardan bihaber, belki de daha fazlasi icin. Abi, 'last night, I was inside of you', 'I started to explode' gibi o yas icin bile asikar bolumler var sarkida yani. Somebody Else's Lover, You're not alone, Havana, etc.. Her nasilsa her sarkiya ait bir anim var, Tic-Tic-Tac icin bile. Sirf seni mutlu edebilmek icin toparlayabildigim kadar sarkiyi bu listeye sigdirdim. Biraz modasi gecmedi mi diyebilirsin, kendini uzak hissedebilirsin, ama sahsen birkac saniyede beni tekrar kucakladi, senin de sansini denemeni istedim.


Not: Bu album de Fifa 97 CD'imin hemen yani basinda durur, itinayla yerlestirmisimdir.

Viraj Vuruşu

Tsubasa ve Nankatsu'yu Kanal D'nin cizgi film kusagina takildiysan bilirsin de Benjamin'i hatirlamazsin heralde. Bir acayipti oglum cizgi film; her ana karakterin entresan vurus teknikleri vardi. Benjamin akula vurusu yapardi mesela; topa vurmadan once yuzunde kartal imgesi belirirdi, sonra Sezar'in magnum vurusu vardi; Hami Mandirali da o donem futbol oynadigi icin asinaydik, fazla cezbetmemisti bizi, ve Eric'in viraj vurusu; top sag sol yaparak giderdi kaleye, cift falso, kalecilerin korkulu ruyasi. O donem sokaklarda top pesinde kosustururken asirtma gol oldumu 'oha len herif akula vurusu yapti serefsiz' der heyecanlanirdik veya plastik top ruzgardan savrulunca 'cuss, viraj vurusunu yapmayi nerden ogrenmis len bu ibne' derken tirnaklarimizi yerdik. O zamanlar cocuksun hayal gucun zengin de Juninho'nun bu vurusu ne dayi? Yuh be, hayvan viraj vurusu teknigini ogrenmis.


Google Sidewiki

İlk olarak startup Third Voice tarafından tohumları atılan bir browser plug-in i ile dolaşılan web sitelerini annotate edebilme fikri zaman içerisinde site sahipleri kontrol edemedikleri comment lerle sitelerinin çöplüğe dönmesine sıcak bakmadıkları için rafa kaldırılmıştı.

Ancak durum Google'ın Sidewiki adlı servisini hizmete sokmasıyla biraz değişik bir boyut kazandı. Şu an için Google Toolbar eklentisi olan ve yakın gelecekte Google Chrome ile default gelecek bu hizmet ile kullanıcılar sayfanın tamamı ya da seçilen/highlight edilen bir kısmı ile ilgili comment bırakabilecek ve sayfayı paylaşabilecek (e-mail, facebook, twitter etc.). Diğer kullanıcılar bırakılan comment leri okuyabilecek ve oylayabilecek (bu sayede kullanıcı sıralamaları oluşacak). Bu sayede spam'in önüne geçilmesi planlanmış. Site sahiplerine de hangi comment in hangi sırada yer alacağına karar verme hakkı tanınmış.

Fikir Google'dan beklediğimiz ölçüde inovatif değil çünkü daha geçen hafta launch edilen ( ki ilk demosu 2008'de yapıldığında Google VP'ı Marissa Mayer "süper, harika şukella!" demiş hakkında) TechCrunch50 startup'ı DotSpots'ın fikrine benzer bir yapıyla ortaya çıkılmış. Ama tabi Google yaptıysa iyidir düsturu gereği DotSpot ölü doğmuş olabilir SideWiki yüzünden. Bakalım web i kocaman bir foruma dönüştürmeye aday bu fikir Google'a ne kadar kazandıracak.


Wednesday, September 23, 2009

Ayağını yerden kessin yeter.. Ferrari'nin yeni sevgilisi..





Francesca Lodo

Acımasız gerçekler!?

Öncelikle kaynak


1.iki eşit boydaki küpü alıp, birinin içine öyle bir delik açabiliriz ki, ikinci küpü, birinci küpün içinden, birinci küpün kenarlarına hiçbir şekilde değmeyecek şekilde geçirebiliriz.
kaynak: http://demonstrations.wolfram.com/...beofthesamesize/

2.bir mobius şeridini tam ortadan iki parçaya kesseniz bile hala tek parça halinde kalır.
kaynak: http://www.youtube.com/watch?v=6yfb2kmlx-c

3.sınırlı hacme, ama sonsuz yüzey alanına sahip üç boyutlu bir şekil mümkündür. böyle bir şekil, kendi yüzeyini boyayacak kadar boya taşıyamaz.
kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/gabriels_horn

4.hızlanan bir otomobilin içinde bulunan bir helyum balonu, beklendiği üzere otomobilin içinde geriye gitmeyecek, aksine ileri gidecektir.

kaynak: http://www.physlink.com/...ation/askexperts/ae554.cfm

5.bir küre sınırlı sayıda nokta kümesine bölünüp, bu kümelerin sadece yerleri ve duruşları değiştirilerek (üç boyutlu uzayda döndürülerek) orijinal küreye eşit boyda iki adet küre elde edilebilir.
kaynak: http://en.wikipedia.org/...ach%e2%80%93tarski_paradox

6.nemli hava, kuru havadan daha hafiftir.

kaynak: http://www.theweatherprediction.com/habyhints/260/

7.bir gemi, çapasını attığı zaman, içinde bulunduğu su kütlesinin seviyesi yükselmez, aksine düşer.
kaynak: http://www.smart-kit.com/s1640/a-tossed-anchor/

8.ortalama bir hipopotam, dünyanın en hızlı insanından daha hızlı koşar. (48 km/st, 43 km/st)

9.bir penisin sertleşebilmesi için, penisteki kasların kasılması değil, gevşemesi gerekir.
kaynak: http://www.health.com/...0,,hw112768_hw112777,00.html

10.metanol zehirlenmesine karşı etanol terapisi etkili bir çözümdür. yani sahte rakı içmekten zehirlenmişseniz ve kötü durumdaysanız, orijinal rakı bulup içerseniz kurtulursunuz.
11.bir kova buz, bir kova soğuk sudan daha çok yer tutar, ama bir kova sıcak su, bir kova buzdan daha çok yer tutar. su, mutlak soğuktan 4 c'ye kadar yoğunlaşır, ama ısı daha da arttıkça genleşmeye başlar.
kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/water_(properties)#density_of_water_and_ice
12.mevsimler, dünyanın güneş etrafındaki ekseni üzerinde ilerlerken güneşe yaklaşması veya uzaklaşması sonucu değil, dünyanın ekseninin 23.5 derece eğik olmasından dolayı, bir yarımkürenin güneşe diğerinden daha yakın olması sonucu oluşur. kuzey yarımküre güneşe doğru eğildiğinde kuzey yarımkürede yaz olur, tersi durumda güney yarımkürede yaz olur.

kaynak: http://en.wikipedia.org/...ct_of_sun_angle_on_climate

13.dilin sadece belirli bölgelerinin belirli tatları alabildiği iddiası doğru değildir. dilin her tarafı her tadı alır. dil "haritası" iddiası, 1901 tarihli almanya kaynaklı bir raporun, harvard'lı bir psikolog tarafından yanlış tercümesi sonucu ortaya çıkmıştır.
14.1933 tarihli king kong filminde yer alan goril, aslında dev bir goril değil, sadece 11 cm. boyunda bir kuklaydı.

15.napolyon'un özel cerrahı baron dominique larrey, bir bacağı 14 saniyede ampüte edebiliyordu. elektrikli testerenin icadıyla bu rekor 0.14 saniye civarına inmiştir.

16.tamamı ile yalıtkan bir odaya kapatılırsanız, oksijen kıtlığından ölmeden önce karbondioksit zehirlenmesinden ölürsünüz.

17.popular mechanics dergisinin 1949'da yayımlanan bir sayısında, "geleceğin bilgisayarları 1.5 tondan daha hafif olacak" şeklinde bir tahminde bulunuldu.

18.moda ikonu ralph lauren'ın gerçek adı ralph lifshitz'dir.

19.bir üzümü mikrodalga fırına koyup ısıtırsanız patlar.

20.dişi dağ gelinciği, azdığı zaman çiftleşecek bir erkek bulamazsa ölür.

21.bir orangutan size geğirirse, dikkat edin, bölgesini size karşı koruyordur.

22.bugüne kadar bir inek için ödenen en yüksek fiyat 1.3 milyon dolardır.

Tuesday, September 22, 2009

MBG (Microsoft Bizi Gözetliyor)

Microsoft'tan mobil reklam pastasından biraz pay kapma yönünde yeni bir açılım (çok seviyorum bu kelimeyi bu aralar) geldi. Yapılan açıklamaya göre Mobil Davranışsal Hedefleme Çözümü adı altında bir uygulamayı test etmeye başlamışlar. Yani önceden sadece online yaptıkları şeyi mobil platforma da kaydırıyorlar Türkçesi.

Bu çözüm sayesinde reklamverenler belirli ürün katagorilerine daha önceden ilgi göstermiş tüketicileri hedefleyerek mobil reklamlarının etkisini ve yatırımın geri dönüşünü artırabilecekler. Microsoft bunu tabii ki kullanıcı istatistiklerini kullanıp tüketicileri ilgi kategorilerine göre sınıflandırarak yapacak. Şu an ellerinde reklamverenler tarafından satın alınabilecek 100 kadar ilgi kategorisi varmış.

Bu sınıflamayı yaparken kullanılan veri bir çok değişik kaynaktan derleniyor. Bunlar arasında Bing üzerinde aramalarda kullanılan anahtar sözcükler, Microsoft ağı üzerindki site ziyaretleri, Hotmail newsletter ları, XBox üyelikleri ve Windows Live profil bilgileri var. Bu kaynaklardan toplanan veriler kullanıcıların ilgi alanlarını anlamak ve en çok ilgili olabilecekleri kategoriye yerleştirilmelerini sağlamak için kullanılıyor.

Microsoft ad, adres, telefon numarası v.b. kişisel bilgileri toplamadığını belirtse de kullanıcıların önemli bir yüzdesi bunu özel yaşama tecavüz olarak algılıyor. Ama sen ben bu konuda ne düşünürsek düşünelim Microsoft, Google, Facebook bu işte bu kadar para olduğu sürece bunu yapmaya devam edecek..

Meral, Güneş ve Bizim Çocuklar

Karşılaşma başlarken sanırım hiç bir Galatasaray taraftarı Kasımpaşa'nın "Galatasaray'ın sezon başından beri karşılaşamadığı ciddi rakip" olduğunu düşünmüyordu. Dakikalar sekizi gösterirken Ali Güneş'in yaptığı harika kurtarışı adını ilk defa duyduğum İlker Meral'in es geçmesinin ve daha henüz maçın başında Galatasaray'ın penaltı + kırmızı kartını "yemesi"nin (İlker fazla kiloların var dikkat!) bu yüzden hafif bir kızgınlık yaratmaktan başka bir etkisi olmadı.

Ancak orta sahada Mehmet Topal ve Mustafa Sarp haricinde kimsenin olmaması ve önlerinde olması gereken Elano'nun nerede olduğunun belli olmamasına 27. dakikada organize gelişen bir Kasımpaşa atağının golle sonuçlanması (ki sanırım bu maçın değil belki de sezonun ender organize ataklarından biriydi belki Paşa için) eklenince başta es geçilen o penaltıya daha bir takılır oldum.

Büyük umutlarla beklediğim Caner'in tek isabetli pasının olmaması, Arda'nın geçmek bilmeyen yorgunluğu. Baros'un istediği noktalarda bir türlü topla buluşamaması, Sabri'nin hala futbol oynuyor oluşu...Yolunda gitmeyen çok şey var Galatasaray adına. Kayıpsız geçilen haftalar kimseyi kandırmasın er ya da geç geride iyi kapanıp kontrollü bir biçimde karşı atağa geçen, hızlı forvet oyuncuları olan bir takım defansımızın göbeğindeki adamlar yüzünden haşat edecek bizi.

İkinci yarıda biraz topu tutabilen kafasını kaldırıp pas verebilen bir adamın ( Keita) oyuna girişiyle rakip kalede baskı kurabilir hale gelip aynı adamın harika ara pası ile beraberliği yakalasak da 90. dakikaya kadar gelmeyen galibiyet golü sinirleri gerdi. Arda'nın maç içindeki belki de tek olumlu hareketi kaleci Tolga'nın o ana kadarki performansına gölge düşüren hatasıyla birleşince Nonda 2. golünü atıp Ali Güneş'i ikinci defa atmaktan da imtina eden (hadi eli görmedin, Güneş'in gole giden Kewell'ı indirirken arkasında kimse olmadığını da mı görmedin?) İlker Meral'i ipten aldı. Zaten bu golden sonra Kasımpaşalı oyuncular maçı bırakıp maçtan sonra soyunma odasında Yılmaz Vural'dan ( ki duyduğum kadarıyla hakemi eleştirmiş o da, insaf be hoca?) yiyecekleri dayağı düşünmeye başladıklarından süre yetseydi 3 değil belki 5 de olurdu ama bu sonuç dediğim gibi kimseyi aldatmasın.


Monday, September 21, 2009

Anna Friel


Festival gibisin, katilmak istiyorum.

Guzel gozlu iki insan...

Gecenlerde aklima dustu. Zlatan diye yer gok inliyor da Henry'nin
gelisi ne kadar sessiz oldu Barca'ya. Ilk kopan o kiyametin ardindan
sezon icinde daha cok Messi konusuldu sanki. Belki bu sezon patlar...
Ya da patlar...

Bu arada fotografta gorunce; Iverson'in akibeti de tuhaf. Gecen sezonu
pek kapatamamisti kendisi. Bakalim kariyeri nasil, ne zaman bitecek...

Sunday, September 20, 2009

Garip hikaye #2

Silent Library

Uzunca bir suredir MTV'de muzik videosu izledigimi hatirlamiyorum, MTV'yi takip ettigimi de. Ama MTV'nin Japonlardan arakladigi Silent Library butun ezberlerimi bozdu. Yarisma kutuphanede geciyor, maksat ses limitlerini asmadan verilen gorevleri tamamlamak. Secilen kurbandan ote masa basindaki diger adamlarin tepkilerini izlemek bile kahkaha atmama yetti. Bir sans vermeni ve bir kac dakikani ayirmani oneririm, zaten yakinda Acun veya Osman Tan da Amerikalilar'dan calar..

Metin Oktay

Fotograftakinin adi MAYKIL olsaydi, her ay bir dergiye kapak olur, 50
sene en yakisikli, sonraki 20 sene en seksi sporcu secilirdi... Bir
insanda yetenek varken, tipi de boyle olursa; nerede adalet?

Saturday, September 19, 2009

Sivok + Bobo vs. Kayseri

BJK'nin hucum aktiviteleri, benim PES'teki hucum anlayisimla birebir
ortusuyor. Kanatlardan sifira inmeden, capraz ice katederek, yerden
pas ile sonuca gitmeye calisiyorlar. Tahminimce bunun nedeni iyi orta
yapan bir kanat oyuncusu olmayisi. Ben bunu PES'te uygularken, genelde
kendimden guclu takimlara karsi firsatlar bulurken, kapanan takimlara
karsi zorlaniyorum. Aynen BJK gibi! GS macindaki kadar pozisyonu
Kayseri karsisinda bulamiyoruz.

Ekrem yoruluyor ama verim az. Tello, Tabata kayboluyor. Bobo kaleye
uzak kaliyor, Nobre sadece orta sahaya gelerek top alabiliyor. Oysa bu
kadar acik oynayan Kayseri'ye karsi kazanmamiz cok kolay. Zaten mac
50-60 metrede oynaniyor, o halde hep ayni kanattan oynamak neden? Bir
sagdan, iki soldan orta yapilsa, birisi kafayi koyamasa, Serdar, Bobo
donen topu itecekler... Ama su anda oynadigimiz kadar cagdisi bir
felsefeyle kazanmasak daha iyi... Simdi Yusuf da girecek, pas, calim
ziyafeti ile yine harika bir antreman izleyecegiz.. Sifir isabetli
orta, azicik da sutUMSU...

Asil yazmak istedigim. Bobo genc cocuk, kadro disiydi, transfer
oluyordu, simdi hoca ceza gibi sol kanada koymus, adam yine oynuyor..
Bu nasil bir adamdir yahu! Yine en tehlikeli adam, yine en buyuk
adimlarla en hizli o kosuyor, yine en az pas hatasini o yapiyor, yine
canavar sutlarimizi o cekiyor... Yerdeyken vurugu o cansiz sut bile
Serdar Ozkan sutlarindan iyiydi...

Veee sezonun benim icin kahramani Sivok. Bu adam Fenerbahce'de oynasa,
her gun gazeteler yazardi.. Istikrar abidesi ve harika oynuyor.. Bana
Ronny Johnsen'i hatirlatiyor.. Tarz olarak degil elbette. Hani cok
futbol bilen medyamiz her mactan sonra Johnsen'e 2 yildizi reva
gorurken o sessiz sedasiz ManU'a transfer olmustu ya... Sivok da
tahminimce cok cok iyi bir takimda oynayacak duzeyde ve bunu bu sezon
gosteriyor... Goren var mi?

Miss World 2010

Friday, September 18, 2009

Torres The Transvestite

Red Devils taraftarindan Torres'e adanmis yaratici calisma..

He's half a girl,
He's half a boy,
Torres, Torres.
He looks just like a transvestite,
Torres, Torres.
He wears a frock,
He loves the c*ck,
He sells his a*se on Albert Dock,
Fer-nan-do Torres,
Carraghers bit on the side...

Ergenligim, nerelerdeydin soyle!

E-mail inboxima spam degil de vakti zamaninda online siparis verdigim firmalardan hergun zibil tane mail geliyor; promosyonlar, reklamlar, yeni urunler. Bu maillari neredeyse hic okumuyorum, hatta o kadar umursamiyorum ki silmiyorum da, oyle bold bir sekilde aylarca muhafaza ediyorum. Az once her nedense bir sey beni durttu, yok seytan degil, hadi dedim acayim 1-2'nizi keratalar. Ilki Amazon'dan ders kitabi tavsiyeleriydi, aninda kufur ederek sildim. Ikincisi GameStop'tan gelmis; new release pre-order diyordu, gozlerim acildi aniden, terledim (ama nasil k.cimdan damliyor), karsimda Fifa 2010 posteri duruyordu. Fifa 2002, Winning Eleven yuzunden oynadigim ve sayesinde futboldan tiksindigim son oyundu, Amazon acaba ne ima etmek istiyordu? Hadi ordan dedim, gonderdim cop kutusuna. Fifa serisi ile ilk tanistigim gunu hatirladim sonra.

Sanirim yagmurlu bir 1995 sonbahariydi, gunesli bir Kasim gunu, sisli bir Cumartesi ogleden sonrasi; elimde 3 tane Fifa International Soccer disketi odama kapanmistim. DOS'ta calisiyordu oyun, oyle isim hakkina butce ayiran yok, serinin ilk oyunu dayi, Bulla Zamoglu gibi futbolcular yaratmislar. Futbol sahasi carpraz dururdu, zaten goller de hep ceza sahasi cizgisinin hemen disindan carprazdan atilirdi. Kaleci topu yakalarsa degaj atarken onunde durur sut tusuna basardin ki top senin adama carpsin gol olsun, her seferinde de olurdu. Topu aglara gonderdikten sonra A-S-D kombinasyonlarina basarsan adam degisik degisik sevinirdi -taklalar, ziplamacalar, gotten alevli osuruk falan-, ekranda da kocaman bir elektronik reklam panosu belirirdi. En zayif takim Qatar'di, siyah-beyazdi renkleri, o zamanlar menejerlik yok, BJK ugruna Qatar'di takimim. 2 yilimi gecirdim bunun basinda birader, oyle 'career game' falan yok, oynuyorsun bitiyor, ama benim hevesim hic bitmedi.

Yine tahminen 1997'in karli bir Ocak gunu sikildim cocuk olmaktan, gittim Fifa '97'yi aldim kuzenlerimle, orjinal CD, kitapcikli falan, yeni nesil bilmez. O gun ergenlik donemim basladi; PC'im desteklemiyordu oyunu, hergun kuzenime tasiniyorduk, basket antremanlarinin oncesi ve sonrasi Fifa '97'ye aitti. Saha artik duzelmisti, orijinal futbolcu isimleri vardi, Milan'in yildizi George Weah vardi mesela, futbolcu shortlari bugun Amerikan futbolunda giydikleri korumali shortlardandi, kale aglari betondandi. 3 kuzen basina kuruldugumuz icin ve joystickler hep kirildigindan birisi mouse ile oynardi. Evet evet, ama mouseta da sut tusu yoktu, savunmaydi o adamin misyonu, itiraz edenler, isyan cikarip orta acma tusuyla gol atma girisiminde bulununlar oluyordu arada. O oyun hala basucumdaki komidinimde yipranmis CD kutusu ve kitapcigiyla durur. CD'yi her elime aldigimda ergenligimi hatirlarim. GameStop sagolsun cocukluk gunlerimi hatirladim; sikilmisim yetiskin olmaktan.


Ezilmedik ama yenemedik de

Yenildik... Daha dün biz sakallarını kesmiş sevinirken, adamlar bugün kolumuzu kesti iyi mi.

Maçın sonlarına doğru Tanjeviç oturmuş dizini döverken onu önce söylene söylene dizlerine vuran yaşlı teyzelerimize benzettim. Sonra düşündüm de, hepimiz benzer şekilde homurdanmışızdır eminim. Biz bu takıma nasıl yenildik, ah Hidayet ah, ah Ender ah, o pozisyonda o yapılır mıydı... Tıpkı benim gibi. Bir maç bu kadar da kolay, göz göre göre verilir miydi? Ama sonra bir ses yankılandı kulaklarımda... Eskilerden, lise yıllarımdan bir ses. Lisemizin basketbol antrenörü derdi bunu: "Maç verilmez, alınır çocuklar". Önceleri saçma gelirdi ama sonra bir çok maçta daha iyinin değil de, genelde daha çok koşanın, daha çok ribaunt almak için çabalayıp didinen takımın kazandığına sahanın içinden ya da dışından sıklıkla şahit oldum.

Bu arada kimse hakemde ya da başka bir unsurda suç aramasın. Hakemler isteseydi, emin olun 2 sayıdan daha farklı bir skorla mağlup olmuş olurduk. Bunların örneklerini, hakem rezaletlerini daha önce de gördük. Ama biz bugün son 10 saniyeye 2 sayı geride giriyorsak ve son iki hücumu değerlendiremiyorsak suçu hakemde aramak da yanlış olacaktır.

Bu turnuvadaki hiç bir takım bir diğerini çabalamadan yenecek güce sahip değil. Biz de çabaladık tamam ama karşımızda daha istekli bir takım vardı... O yüzden biz bu maçı adamlara hediye ettik demek bugün sahadaki Yunan takımına büyük haksızlık olacaktır. Belki bizden daha yeteneksiz, daha kötü oyunculardan kurulu bir takıma yenildik. Ama şurası da kesin ki kazanmayı bizden daha çok isteyen bir takıma yenildik.

Turnuvadaki diğer maçları kazandığımızda da sahada aynı oyuncular vardı. O yüzden bir taraftar olarak çok da kızamıyorum. Ama bunlar artıları gibi eksikleri, doğruları gibi yanlışları da olan oyuncular. Bizim daha şimdiden, hatalardan ders alıp, inşallah benim de İstanbul'da olup salonda izleyeceğim, 2010'daki turnuvayı düşünmemiz gerekiyor.

Çok değil, sadece bir Dünya Şampiyonluğu istiyoruz yahu :)

Futbolu Seviyorum #3

Active Stretching

Teğet

İşim (ve babamın işi) gereği ekonomik krizin sanayide yolaçtığı yıkımı birebir izleme imkanına sahibim. Hatta daha dün büyük tedarikçilerimizden birinin Genel Müdürü karşımızda ağlıyordu. Ortada dönen para yok hafif kıpırdanma umudu 2010 sonrasına ertelenmiş.

Şimdi hal böyleyken her türlü ekonomik verinin kendisine düzenli olarak aktarıldığını düşündüğüm/umut ettiğim sayın başbakan Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde basın yayın kuruluşlarının genel yayın yönetmenlerine verilen iftar yemeğinde gazetecilerin krizin teğet geçip geçmediği yönündeki sorusu üzerine şöyle bir cevap vermiş: "Evet teğet geçiyor".

Arkasından da incilerine devam ediyor:

"...Nitekim bazı özerk kuruluşlar var ki şu anda bizim için sıkıntı kaynağı. Mesela ben şu anda Merkez Bankası’nın durumunu tasvip etmiyorum. Çünkü hesabını faturasını iktidar olarak ben ödeyeceğim ama özerk kalacak. Enflasyonun hesabını kim veriyor arkadaşlar? Yılsonunda kimse enflasyonun hesabını Merkez Bankası’na soruyor mu? Hayır gelip bize soruyor."

Teğet konusunu bir kenara bırakıyorum çünkü belli ki RTE ekonomik krizin halkın keriz olması sayesinde koltuğunu tehdit edemeyeceğini gayet iyi kavramış durumda. 

Merkez Bankası'nın özerkliği konusuna gelince, acaba sebep kadrolaşılamayan tek kurum olarak orasının kalması mı yoksa İstanbul'un finans merkezi yapılacak olması (ki İstanbul'a yağmur yağması ile son bulacak bir hayal gibi) kisvesi altında kurumun İstanbul'a taşınmasına başından beri karşı çıkan başkanına güdülen husumetin sonucu mu tam olarak çözemedim. Para politikasını da ben belirleyeyim, yargı da yürütme de bana bağlı olsun... Başkent de İstanbul olsun. Eski bir filmin senaryosunu hatırlatıyor...

Ercan Saatçi

Objektiflikten uzak, kör bir fanatizmle kaleme aldığı yazılarını ya da merdivenaltı milliyetçiliğini geçiyorum, sırf bugün yaptığı ve eminim çok komik olduğunu düşündüğü espri (!) bile bu adama sinir olmak için yeterli:

**************************************
AVRUPA Ligi’nde denenmeye başlanan “assistant referee” (asistan hakem) uygulaması grup maçları boyunca denenecek. Yani hakem hataları daha da azalacak. Bir başka bakış açısıyla ise, futbol yeni bir şekil alacak. Her neyse... Benim gözümün önüne biraz karikatürize bir sahne geldi... Ülkemizin bilinen ilk gay hakeminin asistan yapıldığını düşünsenize... “İşte sana fırsat, bak burada başarılı olursan seni yönetici asistanı yaparız” dese MHK. Mesela otoriter hakemlerimizden Bünyamin Gezer; “Tanıştırayım, asistanım” dese... Nedense böyle bir uygulamanın bizim ligimizde çok matrak, su götürür olacağını düşünüyorum.

**************************************

Ondan sonra "kayınpeder torpiline ihtiyacım yok ben ondan önce de yazıyordum" diye kıvırt...

Thursday, September 17, 2009

Futbolu Seviyorum #2

Eskiden Coni Gitar vardi...



This video features Cecilia Siqueira and Fernando Lima (Duo Siqueira Lima) performing TICO TICO NO FUBA (Zequinha de Abreu) during the Brazilian Music Institute in Gainesville, FL. The performance took place at Santa Fe Community College, May 8 - 2009

TNT

Seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım. Bütün günü akşamki maçı izleyeceğimi düşünerek geçirmişim. İşten gelirken biralarımı almışım. Yemeğimi yemişim biramı açmışım. Bütün bunları maçın şifresiz bir kanaldan yayınlanacağından emin olduğum için büyük bir gönülrahatlığıyla yapmışım. Uydu antenli TV'mden de TNT'yi açmışım. Açıkçası maçın burda yayınlanacağını ve uyduda TNT olduğunu da maçın başlama saatinden 15 dk önce öğrenmişim. Ama TNT'yi buldum ya daha ne isterim... Derken uydudan şifre girdi adamlar. Her yerde maç şifresiz kanaldan yayınlanacak diye bangır bangır yayın yapılırken uyduya şifre girdi. İşin kötüsü Digiturk denen dallama kanal da süper bir strateji güderek pakete eklemediler.

Şu an Internet'ten takip etmeye çalışıyorum. Sinirimden bira kutusunu yiyebilirim.

Not: Lan 3 oldu? Boyun devrilsin Doğan Medya..

Michael Pritchard's water filter turns filthy water drinkable

Kusura bakmayin bu video oynaticiyi buraya koyamadim... Izlemek icin tiklayin...

Futbolu Seviyorum

Garip hikaye

Sabahin erken saatlerinden itibaren butun haber mecralarimda Cem Garipoglu'nun yakalandigini okudum ve basin aciklamalarini dinlerken farkettim ki sezarin hakkini sezara vermek gerekiyor. Bu blogun yazarlarini Cem Garipoglu'nun yakalanmasinda gosterdikleri kararlilik, azim ve dayanisma icin tebrik ediyorum, sayenizde esrar perdesi de acilmis oldu. Bu ne dayi? Bahcelievler'de ense yapan adami 197 gun sonra kendisi teslim oldugu icin yakalayabilmissin, ama kamera karsisina geciyorsun; vali emniyet mudurunu kutluyor, emniyet muduru basbakani kutluyor, basbakan vali ve emniyet mudurunu kutluyor. Vali diyor ki; "yaptığımız teknik dinleme ve sıkı takibin sonucu, firari şüpheliyi ailesi tarafından avukatı aracılığı ile teslim edilmeye zorladık". Hakikaten devletimiz cok buyukmus; hakikaten kendi cocuklarinizin katillerini arar gibi aramissiniz. Cember daraldi daraldi, ancak 7 ay sonunda mi Bahcelievler'de bitti. Ne pazarlikmis arkadas, heralde son rotusler kaldi hikayenizi tamamlamak/cilalamak icin.

Boylelikle Cem Garipoglu'nun da esaret gunleri nihayetlenmis oldu. Tahminen agirlastirilmis muebbetten hafif bir ceza alip hayatina devam eder. Bir kac yil icerisinde de dizilerde boy gosterir. Bakarsin belki akabinde de hikayesini anlatacagi bir sinema filmi olur. Merak ettigim sey su; acaba bu herifin teslim olusunun zamanlamasiyla sel felaketinin ve Topbas'in kuyrugunun kurtarilmaya calisilmasinin bir baglantisi var mi? Ne de olsa Turkiye'de gundem degistirmek, ozellikle bu hukumet icin, pek sorun degil. Amma kafa buldunuz bizimle ha, artik agzimizdan salyalar akiyor.

Slovenya - Türkiye

Tabii ki namağlup şampiyon olmayı beklemiyorduk Sırbistan ve İspanya'yı devirip beşte beşle başlasak da. Ama 19 sayı farkı kapatıp son saniyede kaçan üçlükle yenilmek üzücü oldu.

Slovenya ilk çeyreğe kendilerinin bile beklemediğini tahmin ettiğim bir şut yüzdesi ile başladı. Bir ara ne atsalar giriyordu. Bu dakikalarda Ersan'ın da Slovenlere benzer bir performans göstermesi ile oyun içinde kaldık.

Arada Barcelona - Inter maçına bakıyordum ki fark 19 sayı olmuş. İkinci çeyreğin sonlarında ise comeback kings lakabının sadece futbol takımımıza yakıştırılmasının haksız olduğunu gösterircesine farkı 5 e indirdi çocuklar 14-0 lık bir seri ile 5 dakika içerisinde. 39 - 32 bitti ilk yarı.

İlk yarıdaki dağınık oyuna sanırım önceki maçlarda epey yorulan Kerem - Ender ikilisinden ziyade Sinan - Engin ikilisi ile başlamamızın takımın ritmi üzerindeki olumsuz etkisi sebep gösterilebilir.

İkinci yarının tamamına yakınını geride götürdük. Bunda Lakoviç ve Nachbar'a çare bulamamızın etkisi büyük olsa da hemen hemen bütün oyuncularının elleri maç boyunca sıcak olan Slovenya karşısında Tanjevic'in alan savunması ısrarı ana nedendi.

Hidayet'in oyuna biraz ağırlığını koyması ile son saniyelerde maçı çevirecek fırsatı yakaladık. Ama Ender'in şu an hala anlam veremediğim bir seçimiyle (belki o an en doğru yerde olan en yanlış adamdı aslında) Engin'e buzzer beater fırsatı doğdu. Ama ikinci yarı neredeyse hiç sahada olmayan Engin bu fırsatı kullanamadı ve maç 69-67 Slovenya üstünlüğü ile sona erdi.

Bu sonuçla çeyrek finalde rakibimiz Yunanistan oldu. Fransa - Yunanistan ve Rusya - Makedonya maçlarının da iki sayı fark ile ve son saniyede kaçan fırsatlarla bitmesi biraz da kader kısmet sonucu Yunanistan - Türkiye gibi bir çeyrek final maçı izleyecek basketbolseverler. Sanırım çeyrek final maçlarının en heyecanlılarından biri olacak. Bu akşam da Pana ile oynuyoruz bakalım bu ara Kardak'ta bir problem çıkmaz umarım :)

Buradan yetkililere seslenmek istiyorum:

1. Ömer Aşık'a serbest atış çalıştırın biraz.
2. Hidayet akıllı olsun.

Yağsız boyoz, hayatın tadı..

Ankara'dan İzmir' e kesin dönüşüm sonrası hayat artık çok daha keyifli. Kordonu, Forum'u, insanları, havası, suyu bir yana bunun nedenlerinden biri sen oldun yağsız boyoz. Sabahları iple çekme nedenim oldun. Hamurunda starlık var. Allah bulandan razı olsun.

Rammstein sen ne yaptın?

Tamam akıl sağlığı yerinde adamların kurduğu bir grup değil. Potansiyellerini de bilimum konserde sahneyi nerdeyse ateşe vermelerinin yanında Live Aus Berlin'de söyledikleri Bück Dich esnasında klavyecileri Christian Lorenz'in Till Lindemann tarafından bildiğin "götürülmesinden" biliyoruz az çok.

Ama yeni albümleri Liebe ist für alle da'nın dün yayınlanan ilk single ı Pussy için çektikleri klip artık biraz fazla olmuş, sıkı bir dinleyicileri olan beni bile dumurlara meyletmiştir.

Şarkının adı az çok ipucu veriyor

You've got a pussy,

I've got a dick, (şarkıda telafuzu dickkehh)
So what's the problem?
Let's do it quick!

gibi akıllara zarar sözler de başka bir şey beklenmemesi gerektiğini gözler önüne seriyor olsa da promosunu bir porno sitesinde yayınladıkları klip biraz fazla ağır kaçmış, bildiğin hard-core porno olmuş.

Müzikalite açısından ortalama bir Rammstein parçasının oldukça altında olduğunu belirtelim ( ne gerek varsa..)

Wednesday, September 16, 2009

İngilizce öğrenelim #2

5-6 Ingilizce kelime ile macin analizini yapiyor adam yahu.

İngilizce öğrenelim #1

"Tabata Besiktas'a Ne Getirir"

sorusuna Sergen Yalcin'in cevabi:

"Getirse getirse Antep'ten fistikli baklava getirir"

Gök-çek git artık..

Hayatımın 5 senesini heba ettiğim Ankara günlerim şükürler olsun 3 Temmuz itibariyle son buldu ama Gökçek nefretinin bünyeden kazınması zaman alacak. Sayesinde Pınar Madran ile duş almışlığım var ( gerçi cilde çok iyi geliyor, dikkat!)
Belediye başkanlığı'nda gösterdiği üst düzey performansı Ankaraspor onursal başkanlığında da devam ettiren Gökçek sayesinde Ankaraspor artık bir alt ligde mücadele edecek:

**********************************
Ankaraspor'un aynı ligde mücadele ettiği Ankaragücü Kulübü ile arasındaki ilişkinin, sportif rekabeti engelleyici, müsabakaların ve ligin dürüstlüğünü, kamuoyunun ligin dürüstlüğüne ilişkin algısını zedeleyecek nitelikte olması nedeniyle, TFF Statüsü'nün 18. ve 76. maddeleri ile Kulüp Tescil Talimatı'nın 17. maddesine aykırılıktan dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle Futbol Disiplin Talimatı'nın (FDT) 45/1. maddesi uyarınca, konuyla ilgili uluslararası kural ve kabullerde belirlenmiş olan ölçütler de dikkate alınarak takdiren bir alt lige düşürülmesine karar verdi.

**********************************
 
Artık Ankaralıların önemli bir bölümü yanında Ankarasporlu futbolcuların önemli bir bölümü de sana beddua ediyor Melih Bey. Bakalım hanedanın ne kadar sürecek? Senden tek isteğim "babası ne ki kendi ne olsun" oğlunu da al çekti çekti çek çektir git!
 
"kendisini topun ağzında görmek istiyoruz böyle" Bir vatandaş

Merak ne güzel şey güzel şey merak...

"İnsanın başına ne gelirse ya meraktan ya ..." düsturunu benimsemiş bir topluma hafif ters gelebilecek bir slogan da olsa sanırım kulağa hoş gelen melodisi yüzünden çabuk benimsedik Turkcell'in 3G lansmanında kullandığı bu sözleri.

Bu reklam serisi ile ilgili merak ettiğim bazı şeyler var. Merak güzel bir şey olduğu için sormadan geçmek istemedim:

1. Hidayet Türkoğlu kardeşimiz dininin imanının para olduğunu şampiyonluk göremeyeceği kesin olan bir takıma transfer olarak gösterdi (ki büyük ihtimalle son transferi). Ama açıkçası bu reklam filmlerinde boy göstermek için ne kadar para almış olabileceğini çok merak ediyorum. O dansı yapmak için acaba kaç para almış olabilir?
2. Bu adama yol gösteren, marka değeri gibi bir kavram konusunda bilgilendiren kimse yok mudur ki kendini şaklaban durumuna düşürüyor?
3. Yakınları ve özellikle eşi o reklamları görünce ne hissediyor?
4. Ve Hidayet son sorum sana: bu reklamları gören NBA'deki rakiplerinin seni .aşak oğlanı yapabileceği hiç mi aklına gelmedi?

Tuesday, September 15, 2009

BJK - ManU

Ilk yari itibariyla Besiktas hic bir sey oynamazken, enteresan sekilde
ManU da hic bir sey oynamiyor. Bu kadar onemli bir ekip, Turkiye'de
boyle oynayacak, ve bizim ikinci yaridan hic bir umidimiz olmayacak,
yazik...

Erman Toroglu'nun Bursaspor icin yaptigi benzetme aslinda BJK'ya da
cok uygun.. "Oynuyorlar da, vidi vidi vidi vidi.. Sabah kadar birak
oynasinlar, vidi vidi vidi..." Besiktas degil 45 dakika icinde 3 gun
icinde gol atacak gibi degil... ManU kotu olmasina ragmen
Rooney/Scholes iyi bir top aldigi anda fisimizi cekecek... Ya da
kornerden Vidic...

Benim icin heyecan da umut da yok. Mac var izliyorum iste...

Not: Besiktas icin hedef macin bu olmadigini daha once de blogda Verne
ile konusmamizda soylemistim. Ama diger maclara da pek umutlu
degilim.. Keske GS bu sene CL'de olsaydi..

Not2: Spiker aklinca aksan koyuyor.. Widic, Newille oldular, dikkat!

Not3: Denizli yine bombayi patlatmis, 7 puan alan gruptan cikar..
Grubu sonuncu bitirmek icin en guclu aday senin takiminken yapma bari
boyle yorumlar..

---

2.yaridan sonraki yorumum:

Hep soldan gelmeye calistik.. Yusuf'un basireti bagliydi.. Oyunu yayamadigimizdan iyi ve rahat kapandi ManU. Bu kadro Denizli'nin simdiye kadar cikardigi en iyi kadroydu. Ancak kanatlarimiz guzel islemedi, oyuncu yetenegi cok kisitli. Ekrem bir ara epey cabaladi sag ice hareket getirebilmek icin ama macin ozeti onun kullandigi suttu: Ugrasti, pozisyonu buldu, sonra bir sut atti ki ABAOW dedim.

Bu arada Bobo'yu kaybettik artik, kullanamadigimiz gibi pahaliya da satamayacagiz, hayirli olsun.

Macin bir iyi yani varsa Hakan'i kazanmamizdir. Artik umarim Rustu hic kaleye gecmez. Ancak bu takimda Ernst (pardon "Alman Ernst") bile aksiyorsa, ciddi bir inanc sorunu var gibime geliyor. Ilk maclarimizda yazmistim, bir maddi sikinti oldugu kesin. Takimda arkadaslik falan hakgetire. Sadece cikip siralarini savdilar. Sivok mutlu gozukuyor, cunku guzel oynayip sahane piyasa yapiyor. Ama bu yonetimin, Sivok'u 3e satip 5e daha kotusunu alacagina eminim...


bir 12 Eylül yazısı

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=13.09.2009&ArticleID=954243

Negro

Kanye West diye bir rapci mevcut; hani hic rast gelmediysen Amerika'nin Arto'su. Bu yuksek egolu denyo, MTV video muzik odullerinde Taylor Swift 'en iyi pop kadin sanaticisi' odulunu kazaninca sahneye atlayip once Taylor'un lafini agzina tikti sonra Beyonce tum zamanlarin en iyi muzik videosuna sahib diye haykirdi. 2006 EMA'da en iyi video odulunu Justice'e kaptirdiginda da benzer bir mallik yapmisti. Tamam super bir egon vardir, hazimsizsindir anlarim. Tamam irkcisindir; bi beyazin favorinin zenci oldugu bir kategoride odul almasina katlanamamissindir, eywallah, da sahneyi tarumar edip odul konusmasini yapan kizin elinden mikrofonu kapmak nedir arkadasim? Sonrasinda fanlarindan ozur dileyip 'ben dogrulari soylemek zorundayim, bunun icin ozur dilerim' ne demek yahu? Dogrulari mi? Daha 20 yasindaki Taylor Swift'in aday oldugu ve kazandigi odullere bi zahmet bak, sonra da gecen senenin billboard listelerine bi goz at bakalim. Ha, senin su yaptiklarini bi beyaz bi zenciye yapmis olsa simdi Amerika calkalaniyor ve her yerde irkciliktan dem vuruluyordu, yuruyusler, protestolar.. Puuuuuh sana. Insan misin lan sen.

Farkedilmemek üzerine..


Rockets or not?

Uzun süre sonra bir Rockets yazısı..

Aslında bu sene bu takım için çok gelecek vaadetmiyor o yüzden kısa süre içerisinde kendilerine bir ihanetim sözkonusu olabilir..

Geçen sene Mayıs'ta kendilerini Batı konferansı yarı finalinde Lakers'a kök söktürürken bırakmıştık ( hatırlarsınız büyük bir sürprizle 7. maça götürdüler seriyi) . Ancak malesef sonrası pek parlak değil.

Öncelikle Yao yarı finaldeki sakatlığı sonrasında sezonu kapatmıştı. Durum sanılandan da ciddi ve bu sezonun tamamında kendisini sahada görememe ihtimalimiz var. Hatta basketbol kariyerinin bitmiş olması da imkan dahilinde.

T-Mac ise sol dizinden ameliyat oldu ve All-Star arasına kadar takıma dönmesi beklenmiyor.

Son olarak playoff larda takımın liderliğine soyunan, kötü çocuk, Ron Artest free agent olarak Lakers'a kapağı attı (gidenlerden bir tek seni bana ekledim Artest?).

Peki ya gelenler? Kısa forvet Trevor Ariza ( free agent), Pivot David Andersen (parayı bastırıp aldılar, Yao dönene kadar 6'9" üzerindeki tek adam takımda) ve draft edilen iki Swingman Chase Budinger ve Jermaine Taylor.

Aslına bakılırsa bu senenin rotasyonu koç Adelman'ın sevdiği hızlı hücum mantelitesini oturtması için ideal gözüküyor (Aaron Brooks, Luis Scola, Kyle Lowry, Shane Battier, Carl Landry, Ariza...). All-Star bir skorerin eksikliği zaten Adelman'a pek farklı bir opsiyon sunmuyor.

Mevcut tabloya bakıldığında playoff lara kalırsa büyük bir iş başaracak Rockets. Ancak bir sürpriz yapıp 7 veya 8. sıradan playoff a kapağı atabilirler. Bunun için taraftarları umutlandıran iki durum var. İlki GM Daryl Morey'in geçenlerde Yao'nun sağlık durumunun iyiye gittiğini ve belki bir ihtimal sezon bitmeden dönebileceğini açıklaması. İkincisi, ki bence daha önemli, T-Mac'in sezon ortalarına doğru hazır olabilecek olması. 23 milyon USD'lik kontratı bu sezon bitecek olan T-Mac bol sıfırlı bir kontrata ( belki de son vurgunu olacak) imza atabilmek için daha bitmediğini göstermek zorunda.

80'lerden bir yıldız daha kaydı..

Sabah sabah sinir bozucu bir haberle güne başladık. Uzun süredir pankreas kanseri tedavisi gören Patrick Swayze hayata gözlerini yumdu. Dirty dancing ve Ghost gibi filmlerinden hatırlayıp sevdiğimiz bu güzel abimize allahtan rahmet sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.

O değil de şu sahnenin çok geyiği yapılacak bir süre:


Oysa ben kendisini bu filmin şu sahnesiyle hatırlıyor olacağım (eminim kendisi de bu sahne ile hatırlanmak isterdi):

Monday, September 14, 2009

Komik

Bu yorumlara bayiliyorum.. Biri az ama oz soylemis...

Hayat bunlardan ibaret olsa...

Herkese merhaba,

Gruba katılmak için Alsakal'dan aldığım davette basketbol, futbol, magazin ve daha niceleri reklamı beni cezbetmişti. Balıklama atladım ben de. Bizi kahreden Dünya Futbol Kupası grup eleme maçlarını dışarıda tutacak olursak, Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda her maçta gururumuzu daha da kabartan 12 Dev Adam ve yensek de yenilsek de çıplak gözle (bu tabire de hep gülmüşümdür) giyinik olarak izleyeceğim Manchester maçı ajandamda en önde duruyor. 

Bu aralar tek derdim yarın, baskette rakip sıralamayı belirleyecek maçları ve transfer döneminde hakkettiğinden az ses getirdiğini düşündüğüm Eto - İbrahmoviç takası sonrası devlerin ilk karşılaşmasını canlı izleyemeyecek olmam. 

Ne diyelim, Allah başka tasa vermesin...

Yurdum insani

Iste biri sade digeri gorevli iki vatandas arasinda gecen konusma. Bu
internetteki hali, bunun turlu hallerine, turlu ortamlarda rastlamak
mumkun... E biz burada ozlem duydugumuzdan paylasiyorum, ne var ki
diyebilirsiniz...

Birincisi, "devlet bana niye karisiyor ki" diyor... sanki bahisten
para kazanmis gibi, sanki devletin yurtdisindaki bahis sitelerine akan
600 milyon dolari gorunce "ulan izin verelim, vuralim verginin dibine"
demesi cok tuhafmis gibi..

ikincisi de dikleniyor, "arkadasim reklam yapma" diyerek. Ustelik web
sitelerinin adini kapatirken yaziyi okuma zahmetine bile girmeden..
Yani yurdumun tum dandik is sahipleri gibi isini yarim yamalak
yaparak.. Zira sitenin adi orada AMPUL gibi duruyor..

Ohannes!!

İstanbul'un altyapı sorununu acı bir şekilde farkına vardığımız (!) sel sonrası Türkiye normal hayatına dönmüşken bugün gözüme çarpan bir haberi paylaşmak istedim:

**************************************
İkitelli Havaalanı Kavşağı’nda bulunan TIR Garajı’daki şoförler, sel sularına uykuda yakalandı. Sabaha karşı önüne gelen herşeyi yıkan azgın sular, garajdaki TIR’ları da sürüklemeye başladı. Sallantıyla uyanan şoförler Turgut Zengin ile Sabri Özdil’de araçlarıtla birlikte sürüklenmeye başladılar. Şoförler, araçlarının, otobanın altından geçen su kanalına takılması üzerine dışarı çıkıp kurtulmak istediler.

Kargaşa sırasında suya düşen Turgut Zengin’in bacağı köprüye takılan konteynır ile sürüklenen diğer malzemeler arasında sıkıştı. Göğsüne kadar suya gömülen Zengin, 20 dakika boyunca bağırıp yardım istedi. Bacağını çıkartamadığını söyleyen Turgut Zengin, güçlü sel sularının, bacağını sıkıştıran konteynırı hareket ettirmesi sayesinde mucize şekilde sıkıştığı yerden kurtuldu. Güçlükle konteynıra tırmanan Zengin, olay yerine gelen itfaiye ekipleri ile vatandaşlar tarafından kurtarıldı. Ölümden dönmenin şokunu yaşayan Turgut Zengin, kendisine verilen suyu içtikten sonra, orucu bozulduğu için üzüldüğünü söyledi. Sabri Özdil ise selin getirdiği malzemelerin üzerinde kalarak suya kapılmaktan kurtuldu. Özdil’de itfaiye ekiplerince kurtarıldı.
**************************************

Yurdum insanı üstyapıya kafayı bu kadar takmışken biz daha çok sel görürüz, AKP ve benzeri hükümetler daha çok %40 küsürlü seçim kazanırlar.

Michael Jackson Tribute


MTV, 2009 video odulleri gecesinde Michael Jackson Tribute yapacagini bu anlamli reklamla ilan etmisti. MTV adina acilisi soz verildigi gibi Madonna yapti ve goz yaslariyla 'King of Pop'u hakettigi tahtina cikardi. Zamansiz ayrildin aramizdan be Michael..

Edit: Video'yu copyright haklari nedeniyle su anda upload edemiyorum, reklamla idare et, gozun bizde olsun.

David Neck-ham

Hemen belirteyim başlık bana değil Sun'a ait. Free Kick'leri haricinde futbol adına zevcesinin tribünde yer aldığı maçlarda göz zevkine bulunduğu katkı dışında bir katkısı olmayan Beckham Yeni Dünya'da çirkefliğin kitabını yazmaya devam ediyor ( nereden geldiyse aklıma 11 Ekim 2003 Türkiye - İngiltere maçında Alpay ile kaçırdığı penaltı sonrası kapışması ve Alpay'ın Beckham'a İngilizce yukarda allah var demesi geldi :).

Dallas'ın Galaxy'e 6-3 tıkadığı maçta sinirlerine hakim olamayan Beckham bir pozisyon sonrasında Daniel Hernandez'in boğazına sarılmış. Bu sezon daha önce de bir vukuatı bulunduğundan ceza almasına kesin gözüyle bakılıyor.


Acilen futbolculuğu bırakıp modelliğe ya da iyi yaptığı başka bir mesleğe geçmesini dilediğim bu kazma arkadaş hakkında kral topçu, güzel insan, alkolden ve karı kızdan kariyeri boyunca vazgeçmeyen Manu'nun gerçek efsane 7 numarası George Best'in ( RIP - onun hakkında ayrı bir yazı yazıcam) yaptığı yorum ile yazıyı noktalıyorum:

"He (Beckham) cannot kick with his left foot, he cannot head a ball, he cannot tackle and he doesn't score many goals. Apart from that he's all right."

Karıma iğneyi erkek yapamaz

Foça, 10 Eylul 2009, 20.30. Emekli ziraat muhendisi xy karisi emekli ogretmen xxx'i antibiyotik ignelerini yaptirmak icin hastanenin aciline tasiyor. Haberin en ilginc tarafi da bu zaten. Devami artik asina oldugun kareler; igneyi vurmak icin erkek hemsirenin gorevlendirilmesi, xy'nin nobetci doktor xx ile tartismasi, hafiften tartaklamacalar, sonrasinda da xy'nin doktordan hastanede kadin hemsire bulunmadigina dair bir yazi istemesi. Bu hikayenin ana fikri su; ziraat muhendisi xy'nin 21. kromozomunun 3 tane olmasi ve agir mongolizm teshisi, emekli ogretmen xxx'in 'kadinin meta olmasi' fikrine verdigi tepkisiz destek ve ogretmen kimliginden oturu super disi sendromu, bu habere asagidaki yorumu yazan ama bir turlu anlatamayan 'turkgenci'ne de gunde 5 kere omur boyu Novasef 500mg igne -popodan.


"İddaa"lı değiliz ama bu kadar mı?

Elbette maçı ve sonucunu Beşiktaşlı kardeşlerimiz yorumlayacaktır ancak 15 Eylül 2009 Beşiktaş Manchester United maçında iddaa'nın Beşiktaş galibiyetine verdiği oran 7,00 ( yazıyla yedi). Manu'ya ise 1,25 verilmiş. Yanlış anlama olmasın maç İnönü'de. Kalbim sıkıştı.

Multimilyon Dolarlık bir Satınalım ile Adını Duyurmaya Aday Bir Network: Centrl

Yüksek lisans çalışmaları ile bilişim alanıyla ilgilenmeye başladığım andan itibaren mobil teknolojiler konusu ilgimi çekiyor. Amerika'da bulunduğum dönemde içinde bulunduğum maddi imkansızlıkların tetiklediği girişimcilik virüsü 2005'de ODTÜ Teknokent tarafından düzenlenen ilk YFYİ'de ( Yeni Fikirler Yeni İşler) finale kaldığımdan beri bünyemi esir almış durumda.


Özellikle lokasyon bazlı mobil reklamcılık konusunda zamanında çok kafa patlatmış ve bu alanda bir brainchild sahibi bir insan olarak "mobil lokasyon bazlı sosyal network" anahtar kelimelerinden bir kaçını içinde barındıran iş fikri ve girişimleri yakından takip ediyorum.



Bugün TechCrunch'da rastladığım ( aslında Mayıs 2008 gibi kurulmuş) Centrl bu yüzden ilgimi çekti. Kurucusunun da Bilkent mezunu olması cabası.


Centrl lokasyon bazlı bir sosyal network. New York merkezli firma yaptığı çalışmalarla mobil cihazlar ve web arasındaki boşluğu doldurmaya çalışmasıyla muadillerinin arasından sıyrılıyor (şimdiye kadar 500,000 USD sermaye toplamayı başarmışlar yatırımcılardan). iPhone, Android, Blackberry ve Nokia üzerinde koşan mobil uygulamaları ile Facebook, MySpace, iGoogle, Friendster, Ning, Hi5, bebo, Orkut, iTimes, ve Sonico gibi majör sosyal ağlara login olunabiliyor. Üyeler kendi arkadaşlarıyla lokasyon bilgilerini paylaşabiliyor. İndirim kuponları, restoran, bar, benzin istasyonu ya da çevredeki konser v.b. atraksiyonları browse edebiliyorlar (bu veriyi Yelp, Citysearch, Wikipedia gibi sitelerden alıyorlar). Bunun yanında kullanıcılar da content yaratıp share edebiliyorlar.

Şu anda 450,000 kullanıcıya ulaşmış sistemin kullanıcı sayısını artırması dolayısıyla reklam gelirleri ve değerini katlaması çok da zor gözükmüyor. İlgiyle izleyeceğim.



Sunday, September 13, 2009

Paramparça Aşklar Köpekler


CNBC-e tarzinda ustalara saygi kusagi diyelim istersen Meksikali yonetmen Alejandro González Iñárritu'nun ilk filmi Amores Perros icin. Bu sanat yapiti icin duraksamadan sayfalarca karalayabilecegimin farkindaydim, hicbir sekilde arzuladiklarimi ifade edemeyecegimin de. Bu cikmaz icinde IMDB'den Iñárritu'yu biziklarken 3 yilda tamamlayabildigi filmi icin soylediklerine rastladim; bu film ancak bu kelimelerle anlatilir arkadas. Izlemediysen izle, izlet.


“dokunmak, kendime dokunmak istedim, kendimi yaşıyor hissetmek ve karakterlerle izleyicileri canlandırmak istedim. karşı çıkmak, ilgilenmek, eğlendirmek, hareket etmek ve kışkırtmak istedim. izleyicileri aralıksız, lunaparktaki raylı arabaların en tepelerine ve en altlarına götürmek istedim. karakterlerin mahçup olmalarına izin vermeden onları kameranın önünde; kendini izleyen seyircinin içinde gizli kalmış duyguları veya rahatsız edici utancı çıkarabilmek için çırılçıplak soymak istedim. bu açıdan, aktör ve aktrislerin filmdeki yürek parçalayan ve inanılmaz katkısı düşündüğümden de çok oldu.”

15,5 ~ 16

Oglum, bu Federer farkli bir boyutta yol almaya basladi. Heeey birader, dunyayi gectin!


Dürüm Team

Öncelikle dün akşamki maç (12 Eylül 2009 Galatasaray-Beşiktaş Maçı) bu sezon Galasataray'ın baştan sona büyük bir dikkatle izlediğim ilk maçıydı. Dolayısıyla beklentilerim çok fazlaydı. Zira yapılan transferler ( 3-4 sene önce oyuncularına verecek para bulamayan ve arada yönetim değişikliği dışında kasasına para girişini tetikleyecek kayda değer bir gelişme olmayan takımımın bu kadar parayı nereden bulduğunu merak ediyorum. Umarım 4 kupa sonrası şerefli bir iflas açıklamayız) gerçekten bir dream team' e işaret ediyordu.

Futbola aklımın ermeye başladığı andan itibaren hatırladığım kadarıyla kornerlerde defans yapan takım ön ve arka direkte birer oyuncu bekletir. Beşiktaş'ın dün Galatasaray'ın ilk kornerinde arka direkte Mustafa Sarp'ı bekletmesi ( adam şaşkınlıktan az kalsın kaçırıyordu) ve Rüştü'nün bunu unutması sonucu Galatasaray maça 1-0 galip başladı. İlk 20 dakika fark her an açılabilirdi. Ancak bundan sonra beklentilerim yerini hafif bir telaşa bıraktı. Sağdan Keita'nın ışık hızında çalımlarını soldan Kewell'ın bombalarını bekleyen ben Serdar Özkan'ın Hakan Balta'yı, Yusuf Şimşek'in ise Sarbi'yi ( evet hala) maymun edişini izliyor heyecan yapıyordum. (ama Sarbi'nin hakkını yiyecek değilim 3-4 pozisyonu çok güzel kesti, hücumda da kendisinden beklemediğim kadar aktif, pratik ve heyecanlıydı) Arka arkaya 15-20 pas yapıp bir derinlemesine pasla Baros'u Rüştü ile karşı karşıya bırakacağını düşündüğüm takımım arka arkaya 4 pas yapınca rahatlıyordum. Geriden ileriye atılan uzun toplar yine tek hücum planıyken bunu yapmaya çalışan adamın Emre Aşık olması nasıl bir tezattı? Ki 1-2 güzel asist yaptı Beşiktaş hücumcularına bunu yaparken.

Serdar Özkan biraz daha becerikli olsa maçın sonucu böyle olmayacaktı. Benden daha yetenekli dediği Serdar Özkan kaleciyle karşı karşıya pozisyonları bir bir harcarken oyunu kurmasını beklediğimiz Arda yorgunluktan kafasında ne kuruyordu bilemiyorum ama kendisini 59'da oyundan çıkana kadar olumlu bir hareketini göremedim. Yerine giren Nelano? da bir varlık gösteremedi. 65'te Rüştü'nün güzel asistine Baros allah ne verdiyse asılıp maçı bitirdi. Sonrası formaliteydi zaten.

Maçın çok önemli iki kırılma noktası var. Biri dakika 53'te Hakan Balta'nın arkadan yaptığı mükemmel bir müdahale ile Serdar Özkan'a kaleciyle karşı karşıya yakın mesafeden şut imkanı vermemesi ( ki Serdar bir kaçını zaten harcamıştı bunu harcamayacağı garanti değildi) biri de Leo Franco'nun dakikasını hatırlamadığım ceza sahası dışında topa elle müdahalesinin (ve kırmızı kartın) hakem tarafından es geçilmesi ( ben dışarda gördüm, durum da hala 1-0 dı sanırım). Öyle olsaydı böyle olurdu demenin çok da alemi yok. Sonuç olarak Galatasaray yakaladığı/kendisine ikram edilen pozisyonları harcamadı, Beşiktaş ise bir bir harcadı ve eline alelacele sarılmış bir dürüm ve başkanının kafasındaki soru işaretleri ile Nevzat Demir tesislerine geri döndü.



Saturday, September 12, 2009

GS-BJK

Oncelikle Galatasaray'i tebrik etmek istiyorum. Yerlileri de yabancilari da cok iyi bu sene. Umarim Avrupa'da iyi yerlere gelirler ama ligde kisa zamanda dususe gecerler..

Ben uzmanligi "tup" ve "gaz" olan arkadasin amacini da, bu amac icin yaptiklarini da anlayabilirim. Mactan sonra 'benim beceriksizligim herhalde yahu' diyen Serdar'i da anlarim. Denizli'nin yanlis oyuncu secimini de anlayabilirim. Herkesin hata yapmasina eyvallah ama ligin ilk macinda soyledim. Rustu'yu hala kaleye koymak intihar demek. Kalede Hakan olsa kazanirdik, beraberlik oyunun hakki edebiyati degil yaptigim - oyle oldugunu dusunmuyorum. Ama bu Rustu'nun hatalari herkesten fazla olup (kalede olmasina ragmen) nasil goze batmiyor anlayamiyorum. Bir Avrupa maceramiza tek basina mal olmus bir adama bu kadar imtiyaz neden? Artik yetse...

NBA Live 2010

Friday, September 11, 2009

Tickets

Sayfalar sayfalari acti ve Barcelona'nin 2008-2009 sezonu bilet fiyatlarina rastladim. Maclari kategorize etmelerini ve fiyat politikalarini bu site vesilesiyle takdir ediyorum, bana ne oluyorsa veya 3 buyuklerle baglantisi neyse..

Barca Toons

AIDS is a Mass Murderer

Gunun erken saatlerinde departmandaki Amerikali tek arkadasimla (Sean) oturmus porno sektorunun akibeti uzerine kahve yudumluyoruz (hayatimiz porno degil yanlis olmasin, arada kizlardan da lafliyoruz), muhabbet HIV pozitifli porno aktorlerine isabet etti. Burada simdi 14 inchlik Big John veya halk agziyla Table Leg John'dan bahsetmeyecegim rahatlayabilirsin; ha inanmiyorsan ac wikiyi oku, adam don giymiyormus oglum. Esas konu su; Sean 2009 Dunya Aids Gunu icin hazirlanan "aids is a mass murderer" kampayasindan citlatti biraz ama detaya inemedik, bilirsin doktora hayati zor. O an kafami karincalandiran sey bir Amerikali'nin bile tepkisini cekebilmis Aids kampayasinin neye benzetilmis olabilecegiydi. Senin icin arastirdim. Kampanyanin temeli 1 video ve 3 postere dayaniyor, anladigim kadariyla da Almanya kokenli. Posterlerde 3 ayri fasist diktatoru 3 ayri pozisyonda resmetmisler, her pozisyonun sosyolojik bir yorumu var midir fikrim yok, videoyu da asagidan izleyebilirsin. Ama esas ilgini cekmek istedigim sey kampanyanin websayfasi; http://www.aids-is-a-mass-murderer.com/. Ozellikle acilis sayfasindaki 15 saniyede bir artan counter ve ic-kulaginla direkt temas eden rahatsiz edici muzikle "tamam lan, bir daha seks yok, yasasin porno" naralari atman olasi. Sean'in tepkisine bakarsan kampanya hedefine de ulasmis. Ben mi? Long John'dan sonra keyfim kacti, rahat birak beni.

Gai Assulin

Barcelona'nin en genc golcusunu tahmin etmeye calisirken farkettim ki o satirlar bana birini hatirlatiyor; Barcelona B takiminin muzmin sakat yildizi Gai Assulin'i. Kendisi Israil asilli, zaten futbol hayati da 1997'de Hapoel Haifa ile basliyor. 2003'teki Barca secmelerinde dikkatleri uzerine cektiginde sadece 12 yasinda, 2007'den itibaren de Barca B kadrosunda. O zamanlar buna kivircik diyolar, sag acik, 11 numara, nasil sert vururmus toplara bi bilsen, kaleciler elleri kirilmasin diye tutmazlarmis sutlarini ?!? Yok yok oyle degil. 5 Eylul 2007'de, yani 16 yasinda Girona FC macinin 46. dakikasinda oyuna dahil oluyor; Barca senior takimda en genc yasta forma sansi bulan A. Martinez'i kac gunle kacirdigini bilmiyorum. Ama 1-2 yenik durumda olan Barca, Assulin'in 2 gol ve 1 asistiyle maci 4-2'ye tasiyor ve maalesef 90+2'de 5. gole giderken kalecinin hamlesiyle yerde kaliyor ve ayagi kiriliyor. Ohaa amma epik ve duygusal hikaye oldu, yok bildigin kicimdan atiyorum, o mac gol attigi falan yok, ajitasyona karsi zaafimiz var ya millet olarak degerlendirmek istedim. Neyse 2008-2009 sezonu kendisi icin biraz buruk ve PES oynarak gecmistir diye tahmin ediyorum, tum sezon sakat oldugu icin. Barca'nin hazirlik maclarini izlediysen Wembley Cup'ta Tottenham'a karsi 11'de sans buldugunu bilirsin zaten. Ne kadar potensiyelli oldugunu da artik ben anlatmayayim, videodan sen kap.