Sunday, September 13, 2009

Dürüm Team

Öncelikle dün akşamki maç (12 Eylül 2009 Galatasaray-Beşiktaş Maçı) bu sezon Galasataray'ın baştan sona büyük bir dikkatle izlediğim ilk maçıydı. Dolayısıyla beklentilerim çok fazlaydı. Zira yapılan transferler ( 3-4 sene önce oyuncularına verecek para bulamayan ve arada yönetim değişikliği dışında kasasına para girişini tetikleyecek kayda değer bir gelişme olmayan takımımın bu kadar parayı nereden bulduğunu merak ediyorum. Umarım 4 kupa sonrası şerefli bir iflas açıklamayız) gerçekten bir dream team' e işaret ediyordu.

Futbola aklımın ermeye başladığı andan itibaren hatırladığım kadarıyla kornerlerde defans yapan takım ön ve arka direkte birer oyuncu bekletir. Beşiktaş'ın dün Galatasaray'ın ilk kornerinde arka direkte Mustafa Sarp'ı bekletmesi ( adam şaşkınlıktan az kalsın kaçırıyordu) ve Rüştü'nün bunu unutması sonucu Galatasaray maça 1-0 galip başladı. İlk 20 dakika fark her an açılabilirdi. Ancak bundan sonra beklentilerim yerini hafif bir telaşa bıraktı. Sağdan Keita'nın ışık hızında çalımlarını soldan Kewell'ın bombalarını bekleyen ben Serdar Özkan'ın Hakan Balta'yı, Yusuf Şimşek'in ise Sarbi'yi ( evet hala) maymun edişini izliyor heyecan yapıyordum. (ama Sarbi'nin hakkını yiyecek değilim 3-4 pozisyonu çok güzel kesti, hücumda da kendisinden beklemediğim kadar aktif, pratik ve heyecanlıydı) Arka arkaya 15-20 pas yapıp bir derinlemesine pasla Baros'u Rüştü ile karşı karşıya bırakacağını düşündüğüm takımım arka arkaya 4 pas yapınca rahatlıyordum. Geriden ileriye atılan uzun toplar yine tek hücum planıyken bunu yapmaya çalışan adamın Emre Aşık olması nasıl bir tezattı? Ki 1-2 güzel asist yaptı Beşiktaş hücumcularına bunu yaparken.

Serdar Özkan biraz daha becerikli olsa maçın sonucu böyle olmayacaktı. Benden daha yetenekli dediği Serdar Özkan kaleciyle karşı karşıya pozisyonları bir bir harcarken oyunu kurmasını beklediğimiz Arda yorgunluktan kafasında ne kuruyordu bilemiyorum ama kendisini 59'da oyundan çıkana kadar olumlu bir hareketini göremedim. Yerine giren Nelano? da bir varlık gösteremedi. 65'te Rüştü'nün güzel asistine Baros allah ne verdiyse asılıp maçı bitirdi. Sonrası formaliteydi zaten.

Maçın çok önemli iki kırılma noktası var. Biri dakika 53'te Hakan Balta'nın arkadan yaptığı mükemmel bir müdahale ile Serdar Özkan'a kaleciyle karşı karşıya yakın mesafeden şut imkanı vermemesi ( ki Serdar bir kaçını zaten harcamıştı bunu harcamayacağı garanti değildi) biri de Leo Franco'nun dakikasını hatırlamadığım ceza sahası dışında topa elle müdahalesinin (ve kırmızı kartın) hakem tarafından es geçilmesi ( ben dışarda gördüm, durum da hala 1-0 dı sanırım). Öyle olsaydı böyle olurdu demenin çok da alemi yok. Sonuç olarak Galatasaray yakaladığı/kendisine ikram edilen pozisyonları harcamadı, Beşiktaş ise bir bir harcadı ve eline alelacele sarılmış bir dürüm ve başkanının kafasındaki soru işaretleri ile Nevzat Demir tesislerine geri döndü.



No comments: