Monday, November 29, 2010

Nokta.

Verne'nin 27 Ekim tarihli yazısının sonunda Nike'ın LeBron için çektiği reklam filmini izlemiş ve üzerine tartışmıştık. Cleveland'ın cevabı gecikmemiş, onlar da bu videoya başka bir videoyla response vermişlerdi. Son söz ise majestelerinden geldi. Tom Hinueber isimli bir sinema öğrencisi tarafından hazırlanan kısa film bir hafta içerisinde 1 milyondan fazla kişi tarafından izlendi. Aman siz de eksik kalmayın:

Sunday, November 28, 2010

Sen Bana Birini Android #2


GS-BJK maci sonrasi Ntvspor'u takip ederken farkettim ki herkesin bir cifti var bu dunyada. Ornek mi? Yukaridaki resimdekiler mesela. Resmin sol karesindeki malumun. Sag karesindekinin hikayesi ilginc. Besiktas maci sonrasi Galatasaray baskani Adnan Polat'i stadyum disinda yakaliyorlar, taraftarin istifa tepkisini soruyorlar, adam da "Galatarasaylilik dustugunuz zaman aglamak demek degildir" diye cevapliyor. Tam o esnada bu sag karedeki arkadas beliriyor ve aglayarak (belki de ses tonu oyle bilmiyorum) "biz ne yapacagiz baskanim ya, her hafta para veriyoruz, yazik gunah degil mi bize, her hafta bilet parasi veriyorum ben ya, dogmamis cocugumun rizkini veriyorum ben ya, yazik gunah degil mi bu kiz hamile (karisindan bahsediyor), her hafta rizkimizi veriyoruz, her hafta 150-200 kagit para veriyoruz ya" diyor.

Ya arkadas manyak misin, dogmamis cocugunun rizkini maclara mi veriyorsun? Futbol bir oyun. Tabii ki takim taraftari olarak guzel futbol izlemek hakkindir. Saniyor musun ki Turkiye Super Fantastik Ligi'nde diger takimlar oyun kalitesi bakimindan GS'den ustunler. Bana gore GS bugunku macta BJK'dan cok daha iyi oynadi - zaten BJK da altmislarin futbolunu oynadi. Mesele zaten oyun kalitesi degil di mi, sonuc! Daha ozeti "yenilmek". Sen yenilmegi hazmedemiyorsan bi zahmet araya mesafe koy futbol OYUNu ile. Birak bu fanatizm islerini de her mac 200 TL verecegine bi banka hesabi acip cocugunun rizkini oraya yatir. Madem hesap sorabiliyorsun, bugun giden 3 puan icin aglayip Adnan Polat'a hesap soracagina, mactan birkac saat once "Haydarpasa Gari'ni yakarak ortadan kaldirma ve yerine otel dikme" projesini baslatanlara hesap sor. Futboldan zevk almayi beceremiyorsan (ki Turkiye'de oynanan futbolu dusununce zevk almak marifet gerektiriyor) bari bu les futbolu daha fazla kirletme.

Maalesef Turkiye'deki futbol seyircisinin buyuk cogunlugunu bu adamlar temsil ediyor. Bunun tribundeki turevleri de macin son 10-15 dakikasinda koltuklari soktuler - aferin size, maarifet!. Ele avuca sigdirilamayan Ridvan Dilmen bile BJK Konya ile berabere kalinca Schuster'in hucum futbolunu elestirirken, BJK dogru durust futbol oynamadan GS macini kazaninca "Schuster BJK icin bir sans" diyebiliyor. Turkiye'de onemli olan futbolun nasil oynandigi degil, tek gercek "YENMEK"! Siz boyle devam edin, Turk futbolunu avcunuzun icinde ufalayin, dogmamis cocuklarinizin rizkini maclara yatirin. Futbolu da hayatinizin merkezine koyup her maglubiyetten sonra hayata kusun, hayati kendinize ve cevrenizdekilere haram edin. Aglayan arkadasim, sen de bu kadar tantanaya artik kizinin adini Sabri koy.

Iverson Isınıyo

Salı günü yaşanan Goettingen faciasından sonra TBL'de dün Beşiktaş Trabzonspor'u 94-85 mağlup etti. Allen Iverson'ın 14 sayı, 8 asist, 3 ribauntla tamamladığı maçta bizim için asıl ümit verici olan ise, yıldız oyuncunun rahatlıkla bitirebileceği pozisyonlarda daha uygun durumda olan takım arkadaşlarını topla buluşturması oldu. Saha içindeki duruşu ve oyun zekası olarak başta kendi takım arkadaşları olmak üzere hepimizin ondan öğrenebileceği çok şey var. Umarız performansı artarak devam eder.

Bu arada kendisiyle röportaj için sıraya giren muhabirlerden son nasiplenen spor portalı heinnews'inkiler olmuş. Linkte gayet keyifli ve yer yer mesajlar da içeren Iverson röportajını ilginize sunuyoruz.

Keyifli pazarlar.

Saturday, November 27, 2010

Üzülsem mi Sevinsem mi...

Ntvspor.net'in bugün 16:38 itibariyle girdiği habere göre Beşiktaş, teknik direktör Schuster'in isteği doğrultusunda, orta saha oyuncusu Manuel Fernandes'i sezon sonuna kadar kiralık olarak kadrosuna katmak üzere Valencia kulübüyle anlaşmış. Hemen belirtelim, 24 yaşındaki oyuncunun Portekiz milli takımıyla da 8 maçta 2 golü bulunuyor.

Ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun. Gelgelelim, ben haberdeki şu paragrafa takıldım kaldım:

"Valencia'da yeterince forma şansı bulamayan Fernandes'in, yaz başında İtalyan devi Inter'e transferi gündeme geldi. Ancak Fernandes'i satın alma opsiyonu ile kiralık olarak kadrosuna katmak isteyen Inter, sağlık kontrolleri sonrası fikrini değiştirdi. Fernandes bunun üzerine yeniden Valencia'ya döndü."

Quaresma'nın neredeyse her maç öncesi oynamasının muallak olduğu, sezon başından bu yana sakatlıklarla boğuşan ve büyük ölçüde bu nedenle de ideal 11'ini hala belirleyememiş (ortada öyle bir niyet varsa tabii !!) bir takımın taraftarı bu habere sevinsin mi üzülsün mü şimdi..!

Thursday, November 25, 2010

Asıl kafalar 1960'larda

Bir suredir Schuster'in "Turkiye'de 60'larin futbolu oynaniyor" aciklamasina karsi atip tutan sigirlar hakkinda (ozellikle BJK'li eski futbolcu yeni yorumcular) yazmak istiyordum. Ta ki Ibrahim Altinsay'in Radikal'deki yazisina denk gelinceye kadar. Kendisine bu blog vesilesiyle tesekkur ediyorum ve dikkatinden kactiysa okuman icin asagiya koyuyorum. Kelimesi kelimesine katildigim icin fazla uzatmak istedim..
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Schuster, Konyaspor maçından sonra “Türkiye’ye gelirken burada 1960’lar tarzı futbolla karşılaşacağımı tahmin etmiyordum” gibisinden bir şey söyledi biliyorsunuz. Bizim gazete bu laf üzerine kendi yazarları arasında soruşturma açtı. “Türkiye’de 1960’lar futbolu da 2010’lar futbolu da oynanıyor” dedim. Telefondan gazeteye basılı hale gelene kadar “İkisi de oynanmıyor”a dönüşmüş lafım. Sorun değil, baktığın yere göre aynı kapıya çıkıyor iki görüş de. Şurada altı senedir yazıyorum, aynı sorunu her sezon başka terimlerle yineleyip duruyorum… Sadece futbolda değil her alanda yenilenme ile yeniliğe direnme arasında gidip geliyoruz. ‘Muhafazakâr özgürlükçü’ gibi eşsiz bir terim hediye ettik siyasi literatüre.
İltifat bile sayılabilir
Bu şizofrenik yarılmanın futboldaki yansımasına kimi zaman ‘Demode futbol-moda futbol’ dedim, kimi zaman ‘Tutucu-çağdaş’, kimi zaman ‘Sıkıcı-eğlendirici’… Şimdilerde de ‘Şampiyonlar Ligi (ŞL) Standardı-Türkiye Süper Ligi (TSL) Standardı’ diye ayırıyorum. Fazla lafa gerek yok. İzleyin ilk Bursaspor-Valencia maçını, TSL şampiyonunun futbolu ile çoluk çocukla oynayan Yarasalar’ın futbolunda iki standardı açıkça görürsünüz. Bu ülkenin en büyük maçları Fenerbahçe-Galatasaray maçları değil mi? Geçen haftalarda Saracoğlu’nda oynanan derbiyi hangi yılların futboluna sokacaksınız? Schuster tabii görmüş geçirmiş adam. Çalışmadığı hoca yok. ‘Catenaccio’nun yani ‘kaleye zincir vurmak’ın, Türkçe meali ‘Çanakkale geçilmez’in babası Herrera bile hocası olmuş… Benim altı senede anlatamadığımı bir cümlede anlattı adamcağız. Schuster’in “Daha dikkatli olmalıyım” anlamındaki bu özeleştiri cümlesi duruma göre bir iltifat bile sayılabilir. Ben 1960’ların futbolunu tribünden izlemiş biriyim. Vallahi o zamanların Fenerbahçe-Galatasaray maçları şu son maçtan çok daha iyiydi. Kaybetme korkusuyla yapılan hainane sertlikler, sahtekârlıklar, tribün kışkırtmaları yoktu. Futbol oynamak ve eğlenmek için hafta sonu bir araya gelmiş futbolcular ve taraftarlar vardı.
Ne istediğinize karar verin
Aslında bu işte en az suçlu teknik direktörler… Bizim maç sonrasında üzerinde ahkâm kestiğimiz şeyleri maç öncesinde sezmek, tasarlamak ve uygulatmak zorundalar. Bir yandan kaybetme korkusu yüzünden sürekli bunalım yaşayan başkanlarla ve yöneticilerle uğraşıyorlar, öte yandan parasını alamayan futbolculardan ve tribünlerle barışmak için garanti paraya transfer edilmiş yıldızlardan bir takım yaratmaya çalışıyorlar. Devre arasında gelip de bir takımı kümede tutarsanız ya da şampiyon yaparsanız sizden büyüğü yok. Ama ertesi sezon yeni bir planlamayla kalıcı bir gelişme için kolları sıvarsanız sizden kötüsü, cahili yok. Fenerbahçe’yi ŞL standardına çıkartan Zicolar, aynı şeyi Galatasaray’da ve Beşiktaş’ta yapan Lucescular bile yaşatılmadı bu ülkede. Schuster’e de yapılan bu. “Çağdaş futbolda kaleci libero gibi olmalı, oyun kurmalı” diyorsunuz, sonra “Beşiktaşlı Cenk’i çok ileri çıkıyor, tecrübesiz” diye eleştiriyorsunuz. “Top rakipteyken bile savunma ileri çıkmalı, ileride basmalı” diyorsunuz, sonra “Beşiktaş nasıl çizgi savunma oynar, arkayı boş bırakır” diye Schuster’i topa tutuyorsunuz. Gol için karşı kaleye dikine ve çoğalarak gidiyor diye Barcelona ve Real Madrid’i ağzı açık seyrediyorsunuz, sonra Beşiktaş’ı “herkes hürra karşı kaleye gidiyor” diye yerden yere vuruyorsunuz. Tempolu oynayan takımlar sanki revire dönüyormuş gibi “Beşiktaşlı futbolcular çok koşuyor, onun için sakatlanıyor” gibisinden garip bir sonuca varıyorsunuz. “Bugün artık her futbolcu her yerde oynayacak” diye buyuruyor, sonra “Beşiktaş’ta Aurelio dışında kimsenin nerede oynadığı belli değil” diye müthiş bir keşifte bulunuyorsunuz. “Futbol karmaşık bir sistem oyunu” diyor sonra da tek tek pozisyonlara ve değişikliklere takılıyorsunuz. Beşiktaş’ın savunmanın geriye kaçma hastalığından yediği birinci Konyaspor golünü dile dolarken ikinci yarı daha rahat iki kontratağı Necip’in pozisyon sezgisi ve hızıyla kestiğini unutuyorsunuz. Ulema, “Futbolun seyir kalitesini yükseltmek” gibi büyük lafları kimseye bırakmıyor. Ama Beşiktaş Konya karşısında 2-1’i bulmuş, üçü dördü arıyor, tribünler coşmuş, Konya da hareketlenmiş, maç 2-2 bitince koronun sesi yükseliyor: “Yahu akıllı olsana, 2-1’i korumaya oynasana!” Schustercesi “1960’ların futboluna dönsene!” Artık bir karar verin. Milyonlarca euro verdiğiniz, yoluna halılar döşediğiniz kariyerli hocalar sizin kafanızdaki topu mu oynatacak yoksa kendi kafalarındakini mi? Kendimi de katayım, biz mi değişeceğiz, onlar mı?
Yiyemeyince kusuyoruz
Onlar değişecekse neden veriyoruz bu kadar parayı adamlara? Schuster’in sorunu çok açık. Bu kadronun onun kafasındaki oyunu oynaması zor. Tribün için transfer edilen ve doğal olarak tribüne oynayan yıldızlarla, emekli ikramiyesi transferler yapmış veteranlarla ve bir oynayan bir oynamayan gençlerle, bırakın 2010’u, olağan bir takım düzeyine ulaşmak mucize gibi bir şey. Bakın Mourinho, PAF takımı gibi bir Real Madrid kurdu. O bile istediği takımın oluşması için iki yıl istiyor. Ama siz piyasa değeri kalmamış Beşiktaş kadrosuna ‘harika, muhteşem’ derseniz, suçlayacak Schuster’den başka kimse bulamazsınız. Sonunda, iki yıldır doğru dürüst oynamamış Fatih Tekke, ‘kurtarıcı’nız olur. Sonra da “Madem Konya demode top oynuyor niye yenemedin” diye dâhiyane yorumlar yapılıyor… Olumlu top oynamaya çalışan takımlar kapanan takımlara puan kaptırabilirler. Ama bu durum onların yukarıya ötekilerin aşağıya oynadıkları gerçeğini değiştirmez. Umarım beni yanıltırlar ama Konyaspor böyle hep bir puana bayram yaparsa kümede kalma mücadelesine mahkûm olur. Bütün maçlar berabere bitse 34 puanla küme düşersiniz. Karşı örnek Antalya… Pozitif futbolla kümede kaldılar, şimdi yukarılara çıkıyorlar. Hatırlatırım, mevcut kadroya rağmen Schuster, ön eleme oynayarak Avrupa liglerine kalmış tek Türkiye takımının hocası… Beşiktaş’ın Porto’da, 2010’lar futbolunun en iyi temsilcilerinden Porto’ya karşı oynadığı başa baş futbol bile ona saygı duymama yetiyor. Bizim dünya birincisi alınganlıklarımıza dokunması ise hoşuma gitmiyor değil… Adam yaptıkları kadar yapmadıkları ve reddettikleriyle var olan insanlardan. 24 yaşında milli takımda oynamayı reddedince yiyemediler onu. Çünkü iyi futbolcuydu. Batı Almanya’nın 1980’de Avrupa Kupası’nı kaldırmasında emeği vardı. Hocalarıyla tartıştı yine yiyemediler onu. Çünkü Barcelona ve Real Madrid’in eski günlerine dönmesinde başı çekmişti. Hocayken de doğru bildiği yolda gitti. Çünkü iyi hocaydı. Real Madrid’in puan rekoru kırarak kazandığı son şampiyonlukta onun imzası vardı. Keyfi kaçınca çekip gitmesini bildi. Merak etmeyin, buralardan da çekip gider. Biz de yeni teknoloji cilasına karşın Namık Sevik’lerin spor gazeteciliğinin gerisine düşen basınımızla, yüksek çözünürlüğe ve örümcek kameralara karşın radyo muhabbetinden ileri gitmeyen televizyonculuğumuzla, dünyada olup bitene kayıtsız kalıp herkesi kendi düşündüğü kadar düşünmeye zorlayan otoritelerimizle baş başa kalırız.
Ibrahim Altınsay - Radikal, 25 Kasim 2010

Van Der Sar has gone fishing

Söylentilere göre ManU Van Der Sar'ın veliahtını buldu. Danimarka milli takımı için de Peter Schmeichel'ın veliahtı olarak gösterilen 26 yaşındaki file bekçisinin adı Anders Lindegaard. Norveç'in Aalesunds takımından Ocak ayında transfer edilmesi beklenen kalecinin İngiliz kulübüne maliyeti 3,5 milyon £ civarında olacakmış.

Kaynak: bolbolfutbol

Wednesday, November 24, 2010

Puskas Award

FIFA 2010 yılının en güzel golünü seçmek için bir anket başlattı. Adaylar arasında Hamit'in Kazakistan'a attığı gol de var. Oylama süreci 10 Ocak'a kadar devam edecek. Kaptanımıza şimdi arka çıkmayacaksak ne zaman çıkacağız değil mi? O nedenle bi zahmet yukarıdaki linkten bir tık reca edelim efenim sizden.

Tuesday, November 23, 2010

Kansız devrim mümkün mü?

Fransa'da emeklilik reformuyla ilgili protestolar süredursun, efsanevi futbolcu Eric Cantona Presse Ocean gazetesine verdiği röportajda gündemi sarsan açıklamalarda bulundu. Buyrun kendiniz izleyin:



7 Aralık tarihini ajandamıza not ettik, takipçisi olacağız.

P.S. Konuyla ilgili BBC Türkçe servisinin haberi.

Maradona by Kusturica

İzlemeyen kalmasın. Emir Kusturica son filmini Maradona'ya çekti, hem de bizzat kendisini oynatarak. Fragman için sizi şöyle alalım:



P.S. Maradona için bi tag mi açsak naapsak :)

Thursday, November 18, 2010

Yine fark yaratiyoruz...

Hic bir basin kanali yazmadi... Ama MisterGeppetto fark yaratmaya devam ediyor. Eva Longoria ile Tony Parker ayriliyor!!! Her ne kadar basinda ayrilacaklari dedikodularini kesin bir dille yalanlamis olsalar da, az once Eva ile yaptigim telefon gorusmesinde, Tony'yi cok sevdigini ama yurutemeyeceklerini soyledi. Bakalim gazetelerden ne zaman okuyacaksiniz...

Tuesday, November 9, 2010

Topal KIZARdı

Dün oynanan Sevilla-Valencia maçının 24. dakikasında, sahaya ilk 11'de çıkan milli futbolcumuz Mehmet Topal kırmızı kartla oyundan ihraç edildi. Karar bana biraz sert gözüktü, siz ne dersiniz?



Edit: Topal maç sonrasında bakın neler söylemiş: "Caceres sert bir faule maruz kalmış gibi kendini yere bıraktı ve hakemin kararını etkiledi. Sonuç olarak haksız bir kırmızı kart gördüm. Ben agresif ve sert oynayan bir futbolcuyum ama saldırgan bir oyuncu değilim."

Saturday, November 6, 2010

Allen "The Answer" Iverson

Beşiktaş'a transferinden sonra onun hakkında bi post'umuz olmasa olmazdı! Antremanlara çıkmadığı yönündeki eleştirilere düzenlediği basın toplantısıyla bakın nasıl cevap veriyor kardeşim.


Allen Iverson - Practice

Big Fruity Myspace Video

Yaslı Gittik Şen Geldik

Hafta içinde aldıkları 3-1'lik Manchester City galibiyetiyle dikkatleri üzerine çeken son Polonya şampiyonunun taraftar grubu da evlere şenlik. Grasshoppers deplasmanında açtıkları pankarta bakın hele. Görüntülerimiz de Chazar Lankaran ile oynadıkları Avrupa Ligi ön eleme turu maçından.



P.S. Öyleyse napıyoruz, uygun bi vaktimizde videonun tamamını izliyoruz ;-)

Thursday, November 4, 2010

...run Walcott run...

Görüntülerimiz dünkü Shakhtar Donetsk-Arsenal CL maçından. Bu çocuğu tutabilene aşk olsun!