Showing posts with label sports. Show all posts
Showing posts with label sports. Show all posts

Saturday, May 5, 2012

FA Cup Blues

Futbol bakimindan kisir gunun merakla beklenen aktivitesi kuskusuz Chelsea ve Liverpool'un tarihlerinde ilk defa karsi karsiya geldikleri FA Cup final maciydi. Chelsea, karsilasmayi 2-1 kazandi ve son 6 yilda 4. kez (toplamda da 7. defa) FA Cup'i kucaklamis oldu. Bakici-antrenor Roberto Di Matteo da Villas-Boas'tan gorevi devraldigindan beri cektigi cefanin odulunu - bir nebze olsun - almis oldu. Arzuladigi esas odul Chelsea ile olan kisa donemli kontratinin sezon sonunda uzatilmasi olacaktir heralde. Bu karsilasmada kunyelerinde Chelsea yazan 2 tane de rekor kirildi bu arada: (1) Didier Drogba, Chelsea'nin mactaki 2. golunu atarak 4 ayri FA Cup final macinda gol atabilen ilk futbolcu oldu, (2) Ashley Cole, kaldirdigi bu kupa ile 7 defa FA Cup sampiyonluk sevinci yasayan (Arsenal ile 3, Chelsea ile 4 defa) ilk futbolcu unvanini kazandi .

Chelsea'nin soyunma odasi sampiyonluk kutlamalarinin gosterildigi kisa bir video da asagida, Didier Drogba'nin mukemmel dans sovuyla birlikte...

Wednesday, May 2, 2012

Financial "Unfair" Play

La Liga'yi 2. sirada bitirmek ve 9 Chelsea'li futbolcu ve Fernando Torres tarafindan Sampiyonlar Ligi'nin disina itilmek ne kadar merak ediyorsaniz cevabi $217,014,221. ESPN'in Money Issue'daki maas anketine gore bu rakam Barcelona'nin 2011-2012 sezonu maas bordrosundaki toplam meblag. Ayni rakam Barcelona'yi ust uste 2. kez en fazla maas odeyen spor takimi yapiyor, hem de sadece Ispanya'da degil butun dunyada. Bu Pep Guardiola'nin kadrosundaki her bir futbolcu icin ortalama $8,680,569 ediyormus, veya haftalik $166,934. Barcelona'nin Madrid'deki kankalari listede 2. siradayken Eastlands'te Sheikh Mansour bin Zayed Al Nahyan kaynakli petrol dolarlarinin akisi Manchester City'i bu sene 10. siradan 6 basamak yukariya tasimis durumda. Listenin tepesindeki 10 takim ve odedikleri yillik ortalama maas degerleri asagida:


Dikkatinizi cekmistir, listenin zirvesindeki 10 spor kulubunun 7'sinin kunyesinde "futbol" yaziyor ve bunlara 3 Amerikan takimi - Yankees, Los Angeles Lakers ve Philadelphia Phillies - eslik ediyor. Gectigimiz sene zirvedeki Amerika'li takim sayisi 5 idi. Anketten cikarilacak esas sonuc su: Avrupa futbolundaki maas artisi korkutucu bir seviyeye dayanmis durumda. Machester City'de 26%'lik artis bir yana Barcelona ve Chelsea'daki 10% ve 13%'luk oranlar gozden kacmamali. Diger taraftan Amerikan sporlarindaki maas miktarlarinin bir limiti oldugu ve takimlarin kontrollu harcamalar yaptiklari gorunuyor. Misal, su anda en karli Amerikan sporu NFL ama 2011 listesinde en tepedeki NFL takimi $149.8 milyon ile 75. siradaki Pittsburgh Steelers. Veya Amerikan sporlarinda listenin tepesindeki 2 takim Los Angeles Lakers ve New York Yankees 2010-2011 sezonuna gore oyuncularina daha az maas oduyor: Lakers'ta 4%'luk, Yankees'te de 8%'lik bir dusus var. Bu rakamlar belki de futbolun global gucunu ve topluluklarin bir topu tepmesi icin sporculara milyon dolarlar odenmesine aldiris etmemesini kanitlayan en guzel veri. Veya UEFA'nin neden Finansal Fair Play'i bir an evvel yururluge koymasi gerektiginin.

Sunday, February 13, 2011

Everything that has a beginning has an end!

Cleveland Cavaliers.. Cuma gunu oynadiklari LA Clippers macindan once 26 maclik maglubiyet serileri vardi. NBA tarihinde ust uste en fazla kaybeden takim unvani cepteydi. Clippers'a kaybetmeleri halinde Amerika spor tarihinin ust uste en fazla kaybeden takimi olacaklardi. 27 maclik maglubiyet serisi. Cavs taraftarlari artik maclari kafalarina gecirdikleri karton torbayla takip ediyordu. Durumlarini anlatmak icin soyle bir site bile acilmisti. Bu seriye noktayi bugun Ohio'da oynayacaklari Washington Wizards maciyla koymalari bekleniyordu. Ne de olsa Wizards deplasmanda oynadigi son 25 maci kaybetmisti.

Clippers maciyla butun planlar suya dustu. Talihsiz bir sekilde Clippers macini uzatmalarda 126-119 kazandilar. J.J. Hickson, Baron Davis'in son saniye jump-shot'ini bloklamasaydi belki de tarih hala yaziliyor olacakti. Bu dugumun cozulmesinde Mo Williams'in geri donusunun payi da buyuk kuskusuz (14 asist, 17 sayi). Tarihe taniklik ediyorduk, ama o tarih 11 Subat 2011'de 26 maclik seriyle sona erdi. Simdi Cavs'in sezon sonuna kadar 27 maci daha var. 27'de 27 neden olmasin? Cavs oyuncularinin bir an once bu galibiyeti unutmalarini ve toparlanip kaldiklari yerden devam etmelerini umut ediyorum.

Not: Serinin ilk macinda bu aksam Washington'a Ohio'da 115-100 yenildiler. Elde var 1.

Thursday, November 25, 2010

Asıl kafalar 1960'larda

Bir suredir Schuster'in "Turkiye'de 60'larin futbolu oynaniyor" aciklamasina karsi atip tutan sigirlar hakkinda (ozellikle BJK'li eski futbolcu yeni yorumcular) yazmak istiyordum. Ta ki Ibrahim Altinsay'in Radikal'deki yazisina denk gelinceye kadar. Kendisine bu blog vesilesiyle tesekkur ediyorum ve dikkatinden kactiysa okuman icin asagiya koyuyorum. Kelimesi kelimesine katildigim icin fazla uzatmak istedim..
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Schuster, Konyaspor maçından sonra “Türkiye’ye gelirken burada 1960’lar tarzı futbolla karşılaşacağımı tahmin etmiyordum” gibisinden bir şey söyledi biliyorsunuz. Bizim gazete bu laf üzerine kendi yazarları arasında soruşturma açtı. “Türkiye’de 1960’lar futbolu da 2010’lar futbolu da oynanıyor” dedim. Telefondan gazeteye basılı hale gelene kadar “İkisi de oynanmıyor”a dönüşmüş lafım. Sorun değil, baktığın yere göre aynı kapıya çıkıyor iki görüş de. Şurada altı senedir yazıyorum, aynı sorunu her sezon başka terimlerle yineleyip duruyorum… Sadece futbolda değil her alanda yenilenme ile yeniliğe direnme arasında gidip geliyoruz. ‘Muhafazakâr özgürlükçü’ gibi eşsiz bir terim hediye ettik siyasi literatüre.
İltifat bile sayılabilir
Bu şizofrenik yarılmanın futboldaki yansımasına kimi zaman ‘Demode futbol-moda futbol’ dedim, kimi zaman ‘Tutucu-çağdaş’, kimi zaman ‘Sıkıcı-eğlendirici’… Şimdilerde de ‘Şampiyonlar Ligi (ŞL) Standardı-Türkiye Süper Ligi (TSL) Standardı’ diye ayırıyorum. Fazla lafa gerek yok. İzleyin ilk Bursaspor-Valencia maçını, TSL şampiyonunun futbolu ile çoluk çocukla oynayan Yarasalar’ın futbolunda iki standardı açıkça görürsünüz. Bu ülkenin en büyük maçları Fenerbahçe-Galatasaray maçları değil mi? Geçen haftalarda Saracoğlu’nda oynanan derbiyi hangi yılların futboluna sokacaksınız? Schuster tabii görmüş geçirmiş adam. Çalışmadığı hoca yok. ‘Catenaccio’nun yani ‘kaleye zincir vurmak’ın, Türkçe meali ‘Çanakkale geçilmez’in babası Herrera bile hocası olmuş… Benim altı senede anlatamadığımı bir cümlede anlattı adamcağız. Schuster’in “Daha dikkatli olmalıyım” anlamındaki bu özeleştiri cümlesi duruma göre bir iltifat bile sayılabilir. Ben 1960’ların futbolunu tribünden izlemiş biriyim. Vallahi o zamanların Fenerbahçe-Galatasaray maçları şu son maçtan çok daha iyiydi. Kaybetme korkusuyla yapılan hainane sertlikler, sahtekârlıklar, tribün kışkırtmaları yoktu. Futbol oynamak ve eğlenmek için hafta sonu bir araya gelmiş futbolcular ve taraftarlar vardı.
Ne istediğinize karar verin
Aslında bu işte en az suçlu teknik direktörler… Bizim maç sonrasında üzerinde ahkâm kestiğimiz şeyleri maç öncesinde sezmek, tasarlamak ve uygulatmak zorundalar. Bir yandan kaybetme korkusu yüzünden sürekli bunalım yaşayan başkanlarla ve yöneticilerle uğraşıyorlar, öte yandan parasını alamayan futbolculardan ve tribünlerle barışmak için garanti paraya transfer edilmiş yıldızlardan bir takım yaratmaya çalışıyorlar. Devre arasında gelip de bir takımı kümede tutarsanız ya da şampiyon yaparsanız sizden büyüğü yok. Ama ertesi sezon yeni bir planlamayla kalıcı bir gelişme için kolları sıvarsanız sizden kötüsü, cahili yok. Fenerbahçe’yi ŞL standardına çıkartan Zicolar, aynı şeyi Galatasaray’da ve Beşiktaş’ta yapan Lucescular bile yaşatılmadı bu ülkede. Schuster’e de yapılan bu. “Çağdaş futbolda kaleci libero gibi olmalı, oyun kurmalı” diyorsunuz, sonra “Beşiktaşlı Cenk’i çok ileri çıkıyor, tecrübesiz” diye eleştiriyorsunuz. “Top rakipteyken bile savunma ileri çıkmalı, ileride basmalı” diyorsunuz, sonra “Beşiktaş nasıl çizgi savunma oynar, arkayı boş bırakır” diye Schuster’i topa tutuyorsunuz. Gol için karşı kaleye dikine ve çoğalarak gidiyor diye Barcelona ve Real Madrid’i ağzı açık seyrediyorsunuz, sonra Beşiktaş’ı “herkes hürra karşı kaleye gidiyor” diye yerden yere vuruyorsunuz. Tempolu oynayan takımlar sanki revire dönüyormuş gibi “Beşiktaşlı futbolcular çok koşuyor, onun için sakatlanıyor” gibisinden garip bir sonuca varıyorsunuz. “Bugün artık her futbolcu her yerde oynayacak” diye buyuruyor, sonra “Beşiktaş’ta Aurelio dışında kimsenin nerede oynadığı belli değil” diye müthiş bir keşifte bulunuyorsunuz. “Futbol karmaşık bir sistem oyunu” diyor sonra da tek tek pozisyonlara ve değişikliklere takılıyorsunuz. Beşiktaş’ın savunmanın geriye kaçma hastalığından yediği birinci Konyaspor golünü dile dolarken ikinci yarı daha rahat iki kontratağı Necip’in pozisyon sezgisi ve hızıyla kestiğini unutuyorsunuz. Ulema, “Futbolun seyir kalitesini yükseltmek” gibi büyük lafları kimseye bırakmıyor. Ama Beşiktaş Konya karşısında 2-1’i bulmuş, üçü dördü arıyor, tribünler coşmuş, Konya da hareketlenmiş, maç 2-2 bitince koronun sesi yükseliyor: “Yahu akıllı olsana, 2-1’i korumaya oynasana!” Schustercesi “1960’ların futboluna dönsene!” Artık bir karar verin. Milyonlarca euro verdiğiniz, yoluna halılar döşediğiniz kariyerli hocalar sizin kafanızdaki topu mu oynatacak yoksa kendi kafalarındakini mi? Kendimi de katayım, biz mi değişeceğiz, onlar mı?
Yiyemeyince kusuyoruz
Onlar değişecekse neden veriyoruz bu kadar parayı adamlara? Schuster’in sorunu çok açık. Bu kadronun onun kafasındaki oyunu oynaması zor. Tribün için transfer edilen ve doğal olarak tribüne oynayan yıldızlarla, emekli ikramiyesi transferler yapmış veteranlarla ve bir oynayan bir oynamayan gençlerle, bırakın 2010’u, olağan bir takım düzeyine ulaşmak mucize gibi bir şey. Bakın Mourinho, PAF takımı gibi bir Real Madrid kurdu. O bile istediği takımın oluşması için iki yıl istiyor. Ama siz piyasa değeri kalmamış Beşiktaş kadrosuna ‘harika, muhteşem’ derseniz, suçlayacak Schuster’den başka kimse bulamazsınız. Sonunda, iki yıldır doğru dürüst oynamamış Fatih Tekke, ‘kurtarıcı’nız olur. Sonra da “Madem Konya demode top oynuyor niye yenemedin” diye dâhiyane yorumlar yapılıyor… Olumlu top oynamaya çalışan takımlar kapanan takımlara puan kaptırabilirler. Ama bu durum onların yukarıya ötekilerin aşağıya oynadıkları gerçeğini değiştirmez. Umarım beni yanıltırlar ama Konyaspor böyle hep bir puana bayram yaparsa kümede kalma mücadelesine mahkûm olur. Bütün maçlar berabere bitse 34 puanla küme düşersiniz. Karşı örnek Antalya… Pozitif futbolla kümede kaldılar, şimdi yukarılara çıkıyorlar. Hatırlatırım, mevcut kadroya rağmen Schuster, ön eleme oynayarak Avrupa liglerine kalmış tek Türkiye takımının hocası… Beşiktaş’ın Porto’da, 2010’lar futbolunun en iyi temsilcilerinden Porto’ya karşı oynadığı başa baş futbol bile ona saygı duymama yetiyor. Bizim dünya birincisi alınganlıklarımıza dokunması ise hoşuma gitmiyor değil… Adam yaptıkları kadar yapmadıkları ve reddettikleriyle var olan insanlardan. 24 yaşında milli takımda oynamayı reddedince yiyemediler onu. Çünkü iyi futbolcuydu. Batı Almanya’nın 1980’de Avrupa Kupası’nı kaldırmasında emeği vardı. Hocalarıyla tartıştı yine yiyemediler onu. Çünkü Barcelona ve Real Madrid’in eski günlerine dönmesinde başı çekmişti. Hocayken de doğru bildiği yolda gitti. Çünkü iyi hocaydı. Real Madrid’in puan rekoru kırarak kazandığı son şampiyonlukta onun imzası vardı. Keyfi kaçınca çekip gitmesini bildi. Merak etmeyin, buralardan da çekip gider. Biz de yeni teknoloji cilasına karşın Namık Sevik’lerin spor gazeteciliğinin gerisine düşen basınımızla, yüksek çözünürlüğe ve örümcek kameralara karşın radyo muhabbetinden ileri gitmeyen televizyonculuğumuzla, dünyada olup bitene kayıtsız kalıp herkesi kendi düşündüğü kadar düşünmeye zorlayan otoritelerimizle baş başa kalırız.
Ibrahim Altınsay - Radikal, 25 Kasim 2010

Saturday, September 18, 2010

ESPN sagolsun...

Yilin mallari odulunu paylasan, tartismasiz muhtesem (!) iki sporcu... Ozellikle kaleci, Hayrettin ve Fevzi'ye tas cikaracak cinsten...



Tuesday, September 14, 2010

Bu açlığın kalması bir bakıma da iyidir.

Efenim, turnuvanın teri soğumadan benim de 1-2 kelam etmem gerekiyor. Zira kopil günlerimden bu yana sporla ilgili bilimum aktiviteyi yakinen takip etmiş ve naçizane 8 sene bir fiil basketbol oynamış bir sporsever olarak bu hakkı kendimde görüyorum.

Söze Tanjevic'ten başlamak isterim müsadenizle. Geçmişte ne yaptı yapamadıyı tartışmaktan ziyade, bu turnuvada kendisinde tespit ettiğim birtakım değişiklikler söz konusu. Bir kere malum hastalığından mı bilinmez ama kesinlikle durulmuş bir Tanjevic izledik bu turnuvada. Bunun da oyuncularımız üzerinde pozitif bir etkisi oldu kanımca. Şöyle ki, eskiden hiç oturmayan, yerinde duramayan, kenara aldığı her oyuncuyu fırçalarıyla oyuna küstüren Tanjevic gitmiş, yerine gözlüğünü takıp oturduğu yerden elindeki istatik vb. raporlarına bakan ve oyunu taktiksel açıdan kurgulayan bir Tanjevic gelmiş. Turnuva boyunca sıkça da teknik ekibine sorumluluk verdi ki, bence finale çıkmamızdaki en önemli etkenlerden biri de budur. Ne yazık ki bu söylediklerimi final maçı için geri almak durumundayım. Zira, kariyerinin sonuna gelmiş Tanjevic'in evinde milli takımlar düzeyinde bir altın madalya olmayışından ötürü bu maçta kendini tutamayıp içindeki canavarı bize ve oyunculara göstermiş olmasının maçtan çok erken kopmamıza neden olduğunu düşünüyorum. Ben bizzat Semih ve Sinan'ın daha 2. çeyrekte bırakın maçı, hayata nasıl küstüğünü gördüm. Kimbilir devre arasında, soyunma odasında neler yaşamdı!.. Tanjevic hakkında bu kadar konuştuğum yeter, kendisine bundan sonraki emeklilik(!) hayatında sağlıklı günler diliyorum.

Milli takımımızla ilgili de şunları söyleyeceğim: Turnuvadan önce kendi hedefimi 5. lik olarak koymuş, hatta gruptan 2. mi yoksa 3. mü (dikkat ederseniz 1. değil) çıkacağımızdan emin olamadığım için çeyrek final maçlarının oynandığı iki güne de bilet almıştım. Fakat gruplardaki performansımızdan sonra hedefimi madalyaya yükselttim. Son çeyreğinde kalbimin durma noktasına geldiği Sırbistan maçından sonra ise turnuva benim için bitti. Ne yalan söyleyeyim, hazırlık maçlarını dahi kaçırmayan bendeniz final maçını gayet isteksiz izledim. Belki kızacaksınız ama ABD'yi yenip şampiyon olmamızı istemedim desem yalan olmaz. Sırbistan'a yenilsek kahrolurdum, çünkü onları yenmemizin ve bir madalya almamızın zamanı gelmişti. ABD'yi yenmemizin zamanı ise henüz gelmedi. Ama gelecek. Onlara da yenile yenile yenmeyi öğrenicez. Final oynaya oynaya da şampiyon olmayı öğrenicez. En azından bunları konuşabilir hale geldik artık. Böylesi uzun vadede inanın daha sağlıklı olacaktır.

Uzattığımın farkındayım; fakat son bi paragrafı da bronz madalyayı boynuna geçiren Litvanya'ya ayırmam gerekiyor. Çeşitli sebeplerden ötürü, ABD maçına kadar namağlup gelen Litvanya'nın hiçbir maçını izleyememiş kahroluyordum ki, Arjantin'i devirdikleri o malum gece Sinan Erdem'de çıplak gözlerime bir basketbol ziyafeti yaşattılar! Bir takım, bu kadar mı disiplinli, bu kadar mı bütün bir basketbol oynar be kardeşim! Fundamental olayını da bizim birdirbir oynadığımız senelerde bitirmiş adamlar! :-p Açıkçası Sırbistan maçında yüreğimin ağzıma gelmesinin nedeni de, 3. lük maçında Litvanya'yla karşılaşıp madalyayı kaçırma korkusudur. Adamlar için jenerasyon fark etmiyo. Seyircisiyle, malzemecisiyle [ gördüm de konuşuyorum :-) ] tam bir basketbol ülkesi. Bundan sonraki uluslararası her turnuvanın da favorisi bana göre.

İşte o turnuvalarda tekrar görüşmek dileğiyle... Hoşçakalın.

Thursday, November 19, 2009

Handball Fundamentals

Semenya Kazandı..

2009 Dünya Atletizm Şampiyonası'nda bayanlar 800 mt'de altın madalya kazanması ile değil ne yazık ki yarışmada kendisinden istenen cinsiyet testi ile gündemden düşmeyen Güney Afrikalı Caster Semenya'nın doğru kategoride yarıştığı tescillendi.



Seksi fotoğrafları için tıklayınız.

Monday, October 26, 2009

Old hens make good soup


Pazar gunu Malezya'da 9. Dunya 7. Moto GP sampiyonlugunu kazanan Valentino Rossi'ye ozel bir armagan da Inter Milan kulubunden gelmis; fotograftaki tavukla yumurta degil yahu, bir dakika sabret. Rossi koyu bir Inter fanatigi maglum, son yillarda San Siro'da kameranin surekli kendisine odaklanmasina artik asinayiz. Inter kulubu Malezya'daki sampiyonlugun ardindan vakit kaybetmeden websayfalarindan tebrik mesaji gecmis: He had to wait until the end of a violent storm that struck the track at Sepang, but Valentino Rossi did not change his customs and the ‘Doctor’ has won the ninth World title of his career with a race in advance.To Valentino we send the compliments of the entire Inter team and of all the Interisti fans, just like him.

Ha yumurta ve tavuk hikayesi de soyle: Italya'da yasli bir tavuktan guzel corba olur, ama yumurta cikmaz derlermis. 30 yasindaki Rossi'nin yaristigi asil oglanlardan Jorge Lorenzo 22 yasinda, Casey Stoner da 24 yasinda oldugundan Rossi kendisini hala yumurtlayabilen yasli bir tavuga benzetmis. Kralsin..

Saturday, October 3, 2009

Serbest Kürsü

Izah etmekte zorlandigim bir 4-3-3 saplantisi var Denizli'nin. Sezon basindaki Super Kupa macindan itibaren butun lig ve Avrupa maclarinda aksadi takim. Denizli'nin onceki cozum yontemi mevkilerinde verim alamadigi oyunculari yedeklemekti. Sag bekte Erhan hucumda zayif kalinca, Ridvan'i denedi; sol bekte Ismail ve Ibo'yu rotasyona soktu; Fink yerine Inceman'i dusundu vs.. Bu hamleler oyuna ve sonuca tesir etmeyince bu sefer devsirmeye basladi; Ekrem'i once sol beke, sonra Fink'in yerine koydu, Bobo'yu sol acik yapti, Nihat'i tek forvet yapti, Ibrahim Kas'i sag beke cekti.. Tahminen butun bu rotasyonda pozisyonu sabit kalan sadece Sivok, Ferrari ve Ernst oldu, ve tabii ki ele avuca sigmayan 4-3-3 sistemi. Denizli'nin bu inadinin meyvesi kaos futbolu oldu. Takimdaki oyuncularin hucum ve savunmadaki pozisyon cehaleti (Ernst haric) rahatsiz edecek seviyede; kimse toplu ve topsuz alanda tutmasi gereken yeri, kontrol etmekle yukumlu oldugu bolgeyi bilmiyor, sadece topu kovalayan bir guruh var. Takip etmeye calisiyorum sistemi maci izlerken, kafam karisiyor, yoruluyorum, rahatlamak icin PES aciyorum bir yandan.

Denizli'nin gecen seneki sansi Ertugrul Saglam'in hediye ettigi takimdi. O takimin fizik kuvveti cok yuksekti ve ayni oyuncular yine benzer pas hatalarina ve beceriksizliklerine ragmen ayakta durabiliyor, rakibi yipratabiliyorlardi. Bu sene durum biraz farkli. Ilk 10-15 dakikadan sonra stand-by'a geciyorlar, Rustu zaten hep shut-down modunda oldugundan rakip buldugu 1-2 pozisyonda golu yakalayinca takimin direnci tamamen kiriliyor. Rustu'den vazgecemiyor Denizli ve daha vahim olani 4-3-3 islememesine ragmen hala israr ediyor. Bobo'yu sol aciga sikistiriyor; Tabata'yi Fink'in yerinde oynatiyor; sag acik icin tek opsiyonu Serdar, olmadi Holosko'yu oraya suruyor. Sisteme gore bir oyuncu anlayisi hakim. O zaman senin transfer politikanda dogru olmayan birseyler var; sezon basinda transfere 15 milyon dolar ayiriyorsan ve sistemin kosulsuz 4-3-3 ise 3 tane sag bek yerine 2 tane kanat oyuncusu alacaksin. Su takimdaki 2 has kanat oyuncusu Serdar ve Erkan Zengin; Serdar 2-3 haftadir sans buluyor, Erkan 18'de yok.

Denizlispor da 4-3-3 oynuyor isin ilginc tarafi, hatta Trabzonspor da, belki izleme sansi bulamadigim 5-6 takim daha vardir ayni duzende. Denizlispor da hadi sol acik Murat Hacioglu da sag acik yok. Trabzon'da kanat mevkisinde oynayan adam Umut Bulut, evet yanlis duymadin. Ben FM 2009'da da 4-3-3 oynuyorum tuhaftir, ama Chelsea'yle. Chelsea, Morinho doneminden beri artik kaliplasmis bir 4-3-3 duzeninde oynuyordu. Ancelotti, Anelka'yi kanattan kurtararak forveti 2'ledi, 4-4-2 ile takima momentum kazandirdi. Benzer bir hamleyi sezon basindan beri Denizli'den de bekliyorum ama yok degisen hicbirsey yok.

Taraftarlar pek coskuluydu bugun, yonetimin istifa etmesini istediler, Rustu'yu islikladilar, birbirlerini dovduler, kale arkasi sirtini dondu takima (artik rutin oldu). 2 hafta once Kayserispor maglubiyetinden sonra %100 futbola Levent Erdogan'in telefonla baglanmasi, Demioren ve Denizli'nin artik istifa etmesi gerektigini soylemesi geldi aklima. O adam hala yonetim kadrosunda, Demiroren'in kici zaten koltukla bir butun oldu. Anla artik senin bagirmanla, oyle kicini basini yirtmanla istifa etmeyecek bunlar, perde arkasinda baska birseyler var. Mac basinda '2 kupayi unutma, vefasizlik yapma' pankarti actirtiyor. Bu adam sezon basinda ust uste 5 yil sampiyonluk sozu verdi aga. Mac esnasinda tribunde Demiroren'in esini gorduk, taraftarin istifa sloganlarina tempo tutuyordu, anlam veremedim, yanindakiler de anlam veredi heraldeki uyarma geregi duydular, sonra farkettim ki o da sikilmis, belli ki Demiroren'in artik birakmasini istiyor. 2. yarinin basinda kaos futboluna yakisir sekilde karmasadan bir gol buluyoruz, hem de Tabata'yla. Takimda bir acayip mutluluk var; Tabata Denizli'ye kosuyor, Denizli durgun, safti kaymis, o gecen seneki gibi yumruklarini havaya kaldirmiyor. Helal olsun sana, Pascal Nouma diye inletiyor sonra Carsi, bir ara Ilhan Mansiz'a tempo tutuyorlar, macla alakalari yok, zaten ortada futbol da yok. Tuhaftir, Denizli yine taraftar elestirisine maruz kalmiyor, mazideki gibi teknik direktor sorumlu degil bu sefer.

Denizlispor baskani Ali Onder Ipek zevkten dort kose mac sonrasinda, belli ki 4. haftadaki antrenor degistirme karariyla gurur duyuyor, zaten cok ince dusunup Nurullah Saglam'la anlasmislardi. Denizlispor'in hala galibiyeti yok, su bilincsiz, darmadaginik Besiktas'a karsi bir kac duran top haricinde pozisyonu da. Devre arasinda maci bilen adam(?) Ersun Yanal konusuyor (kupon mu dolduruyor lan); Besiktas taraftarina cemkiriyor ligin marka degerini dusuruyorlar diye. Arkadas diyorum ne marka degeriymis, 4-3-3 gibi onu da kicimizla anlamisiz. Saniyorlar ki 3-4 tane pahali futbolcu transfer edilince marka degeri oluyor. Senin burun kivirdigin, Nuri Sahin'i TR ligi yerine tercih ediyor diye saklabana cevirdigin Bundesliga maclarini Amerika'da ESPN Ispanya ve Ingiltere ligleriyle beraber yayinliyor, sence de bir gariplik yok mu? Kendi kendimizi sisirip, havalara girip sonra itin gotune sokuyoruz, yillar birbirini deviriyor, hala BJK, FB, GS kapisiyor, Ersun Yanal da farkinda insallah BJK toparlanir golu bulur diyor ikinci yarinin basinda..

Friday, October 2, 2009

i. hakem


1995'teki lokavtta oldugu gibi NBA 2009-10 sezonuna da hakem lokavti nedeniyle 62 yedek hakemle baslama karari aldi ve 3 hakem Denver-Utah pre-season macinda duduk caldi bile. 95'teki lokavttan farkli olarak atanan 62 hakemin 36'si NBA Development League'ten geliyor ve 57'si NBA Yaz Ligi'nde gorev almislar; yani NBA yetkilileri tarafindan egitilmisler ve atmosfere asinalar. Duduk caldiklari mac basina $1100 alacaklarmis; su haliyle NBDL'den kazandiklarindan ve NBA'deki 1 yillik hakemlerin aldiklarindan fazla. Isin ilginc tarafi bu 62 hakemden 2'si; Michael Henderson and Robbie Robinso, daha once NBA maclarinda gorev almis ve kovulmuslardi. 95'teki lokavtta hakemler, coachlar ve oyuncular tarafindan yetersizler diye itin gotune sokulduklari icin bu sefer NBA yetkilileri isi saglama almislar; her takima ceza yonetmeligi ile ilgili birer memo gonderilmis. Secilen 62 hakemin tam listesini hala yayinlamadilar, anladigim kadariyla da isimlerini ancak maclarda duduk caldiklarinda ogrenebilecegiz. O degil de su hakemler Joe Crawford'tan ne kadar kotu olabilirler ki??

Tuesday, September 15, 2009

BJK - ManU

Ilk yari itibariyla Besiktas hic bir sey oynamazken, enteresan sekilde
ManU da hic bir sey oynamiyor. Bu kadar onemli bir ekip, Turkiye'de
boyle oynayacak, ve bizim ikinci yaridan hic bir umidimiz olmayacak,
yazik...

Erman Toroglu'nun Bursaspor icin yaptigi benzetme aslinda BJK'ya da
cok uygun.. "Oynuyorlar da, vidi vidi vidi vidi.. Sabah kadar birak
oynasinlar, vidi vidi vidi..." Besiktas degil 45 dakika icinde 3 gun
icinde gol atacak gibi degil... ManU kotu olmasina ragmen
Rooney/Scholes iyi bir top aldigi anda fisimizi cekecek... Ya da
kornerden Vidic...

Benim icin heyecan da umut da yok. Mac var izliyorum iste...

Not: Besiktas icin hedef macin bu olmadigini daha once de blogda Verne
ile konusmamizda soylemistim. Ama diger maclara da pek umutlu
degilim.. Keske GS bu sene CL'de olsaydi..

Not2: Spiker aklinca aksan koyuyor.. Widic, Newille oldular, dikkat!

Not3: Denizli yine bombayi patlatmis, 7 puan alan gruptan cikar..
Grubu sonuncu bitirmek icin en guclu aday senin takiminken yapma bari
boyle yorumlar..

---

2.yaridan sonraki yorumum:

Hep soldan gelmeye calistik.. Yusuf'un basireti bagliydi.. Oyunu yayamadigimizdan iyi ve rahat kapandi ManU. Bu kadro Denizli'nin simdiye kadar cikardigi en iyi kadroydu. Ancak kanatlarimiz guzel islemedi, oyuncu yetenegi cok kisitli. Ekrem bir ara epey cabaladi sag ice hareket getirebilmek icin ama macin ozeti onun kullandigi suttu: Ugrasti, pozisyonu buldu, sonra bir sut atti ki ABAOW dedim.

Bu arada Bobo'yu kaybettik artik, kullanamadigimiz gibi pahaliya da satamayacagiz, hayirli olsun.

Macin bir iyi yani varsa Hakan'i kazanmamizdir. Artik umarim Rustu hic kaleye gecmez. Ancak bu takimda Ernst (pardon "Alman Ernst") bile aksiyorsa, ciddi bir inanc sorunu var gibime geliyor. Ilk maclarimizda yazmistim, bir maddi sikinti oldugu kesin. Takimda arkadaslik falan hakgetire. Sadece cikip siralarini savdilar. Sivok mutlu gozukuyor, cunku guzel oynayip sahane piyasa yapiyor. Ama bu yonetimin, Sivok'u 3e satip 5e daha kotusunu alacagina eminim...


Rockets or not?

Uzun süre sonra bir Rockets yazısı..

Aslında bu sene bu takım için çok gelecek vaadetmiyor o yüzden kısa süre içerisinde kendilerine bir ihanetim sözkonusu olabilir..

Geçen sene Mayıs'ta kendilerini Batı konferansı yarı finalinde Lakers'a kök söktürürken bırakmıştık ( hatırlarsınız büyük bir sürprizle 7. maça götürdüler seriyi) . Ancak malesef sonrası pek parlak değil.

Öncelikle Yao yarı finaldeki sakatlığı sonrasında sezonu kapatmıştı. Durum sanılandan da ciddi ve bu sezonun tamamında kendisini sahada görememe ihtimalimiz var. Hatta basketbol kariyerinin bitmiş olması da imkan dahilinde.

T-Mac ise sol dizinden ameliyat oldu ve All-Star arasına kadar takıma dönmesi beklenmiyor.

Son olarak playoff larda takımın liderliğine soyunan, kötü çocuk, Ron Artest free agent olarak Lakers'a kapağı attı (gidenlerden bir tek seni bana ekledim Artest?).

Peki ya gelenler? Kısa forvet Trevor Ariza ( free agent), Pivot David Andersen (parayı bastırıp aldılar, Yao dönene kadar 6'9" üzerindeki tek adam takımda) ve draft edilen iki Swingman Chase Budinger ve Jermaine Taylor.

Aslına bakılırsa bu senenin rotasyonu koç Adelman'ın sevdiği hızlı hücum mantelitesini oturtması için ideal gözüküyor (Aaron Brooks, Luis Scola, Kyle Lowry, Shane Battier, Carl Landry, Ariza...). All-Star bir skorerin eksikliği zaten Adelman'a pek farklı bir opsiyon sunmuyor.

Mevcut tabloya bakıldığında playoff lara kalırsa büyük bir iş başaracak Rockets. Ancak bir sürpriz yapıp 7 veya 8. sıradan playoff a kapağı atabilirler. Bunun için taraftarları umutlandıran iki durum var. İlki GM Daryl Morey'in geçenlerde Yao'nun sağlık durumunun iyiye gittiğini ve belki bir ihtimal sezon bitmeden dönebileceğini açıklaması. İkincisi, ki bence daha önemli, T-Mac'in sezon ortalarına doğru hazır olabilecek olması. 23 milyon USD'lik kontratı bu sezon bitecek olan T-Mac bol sıfırlı bir kontrata ( belki de son vurgunu olacak) imza atabilmek için daha bitmediğini göstermek zorunda.

Sunday, September 13, 2009

15,5 ~ 16

Oglum, bu Federer farkli bir boyutta yol almaya basladi. Heeey birader, dunyayi gectin!


Friday, September 11, 2009

Gai Assulin

Barcelona'nin en genc golcusunu tahmin etmeye calisirken farkettim ki o satirlar bana birini hatirlatiyor; Barcelona B takiminin muzmin sakat yildizi Gai Assulin'i. Kendisi Israil asilli, zaten futbol hayati da 1997'de Hapoel Haifa ile basliyor. 2003'teki Barca secmelerinde dikkatleri uzerine cektiginde sadece 12 yasinda, 2007'den itibaren de Barca B kadrosunda. O zamanlar buna kivircik diyolar, sag acik, 11 numara, nasil sert vururmus toplara bi bilsen, kaleciler elleri kirilmasin diye tutmazlarmis sutlarini ?!? Yok yok oyle degil. 5 Eylul 2007'de, yani 16 yasinda Girona FC macinin 46. dakikasinda oyuna dahil oluyor; Barca senior takimda en genc yasta forma sansi bulan A. Martinez'i kac gunle kacirdigini bilmiyorum. Ama 1-2 yenik durumda olan Barca, Assulin'in 2 gol ve 1 asistiyle maci 4-2'ye tasiyor ve maalesef 90+2'de 5. gole giderken kalecinin hamlesiyle yerde kaliyor ve ayagi kiriliyor. Ohaa amma epik ve duygusal hikaye oldu, yok bildigin kicimdan atiyorum, o mac gol attigi falan yok, ajitasyona karsi zaafimiz var ya millet olarak degerlendirmek istedim. Neyse 2008-2009 sezonu kendisi icin biraz buruk ve PES oynarak gecmistir diye tahmin ediyorum, tum sezon sakat oldugu icin. Barca'nin hazirlik maclarini izlediysen Wembley Cup'ta Tottenham'a karsi 11'de sans buldugunu bilirsin zaten. Ne kadar potensiyelli oldugunu da artik ben anlatmayayim, videodan sen kap.

Tuesday, September 8, 2009

I love this game

Bu tablo NBADraft.net'ten direkt copy-paste, Fenerbahce-Ulker formasi giyen bir Turk oyuncu icin hazirlanmis. Devaminda da belirli kisimlarini asagida yazdigim yorumlar var.

-Especially right handed, he also has penetration possibilities to go with decent hands and passing, as well as acceptable body balance ... Even enjoying a good rythm on his outside shot (3 pt range) with a high release.

-Has a great combination of size, speed, agilty, and footwork... Plays with tremendous energy, always plays at high level of intensity ... Runs the floor well, and is well suited for an up tempo game ... Has the type of toughness you want in an inside player ... Does not back down from anyone, as witnessed when he held his own facing Tim Duncan which was huge cosidering he was barely 18 at the time.

Su dakikaya kadar bahsi gecen adamin Eurobasket 2009'daki ilk 2 mac istatistikleri de aynen soyle; 2/4 2pts, 1 ribaund, 1.5 turnover veee 5 faul. Yani butun bu methiyeler duzulen; penetre ve muthis pas yetenegi olan, pota altini karartan ama 3'lukleri de bombalayan adam Semih Erden. Toughness ile sanirim rakibe kafa/kol dalmasini kastetmisler. Turk basketbol tarihinde bu kadar over-rated baska bir sporcu var mi acaba? Semih genc yetenek diye agizlara pelesenk oldugunda ve Partizan'a gittiginde ortalikta Omer Asik yoktu, Sinan'in varligini sadece Murat Can Guler'den biliyorduk. Isin asli su; Rasim Basak gibi bu adamin da basketbolla tek baglantisi boyunun uzun olmasi. Yoksa bunlar masa tekmelesinler, hakemleri kovalasinlar, ona buna kufur etsinler, el harekti ceksinler, rakip oyunculara kontrolsuz dalsinlar, sonra "neee, faul mu, aq!" desinler.. Bu adami bi de Boston Celtics draft etti ya, oooff pof, afra tafra..

Santiago @ Efes Pilsen

Ajanslarda rastlamadim bu transfer haberine, belki de rotarli takip ediyorumdur dedim, guncel habermis. Evet, Efes Pilsen Daniel Santiago ile 1 yillik anlasma imzalamis; maksat sadece Eurolig maclarinda oynatmak. Peki Santiago kimdir, aha resimdeki Porto Rikolu hayvan iste. NBA'deki Bucks kariyerinin detaylarini hatirlamiyorum, ama 2 yil once Unicaja formasıyla Efes pota altini maymun gotu gibi yapmasi ve 25 sayiyla maci bitirmesi hala aklimda. Oyle adina kadeh kaldirilacak transfer degil, fakat gectigimiz sezon Kasun'un sakatliginda Efes'in yasadigi travmayi dusununce ee yaaaaniiiii. Esas, doping testi positif cikan Kerem'in yerine yerli 4-5 numara denk getirebilseydik daha manidar olurdu, mesela Kugo'yu.. Oguz Savas'i da hep Efes'e yakistirmisimdir aslinda, hala istenen seviyeye gelememesi de Tanjevic'in donuna birakmasidir, o kadar..

Yilin en guzel haberi...

Beşiktaş'ta Yıldırım Demirören'e alternatif bulundu. Siyah-beyazlı muhalefet, başkan adaylığı için Murat Aksu'da karar kıldı.

Yaklaşan 2010 kongresi için çalışmalarını sürdüren muhalefetin adayı olarak gösterilen Aksu'nun, Ramazan Bayramı'nın ardından resmi açıklamayı yapacağı öğrenildi. Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören'in ilk döneminde asbaşkan olarak görev alan Murat Aksu daha sonra istifa ederek Demirören Yönetimi'nden ayrılmıştı. Bir süre kendi işleriyle ilgilenen Aksu, camia içinden
gelen yoğun baskılar sonucu başkanlık için çalışmalarına başladığı belirtildi. Siyah - beyazlı camianın önde gelen isimlerinden Süleyman Seba ve Hikmet Çetin'in yanı sıra birçok önemli ismin de desteklemesi beklenen Murat Aksu'nun liste çalışmalarına şimdiden başladığı öğrenildi. Geçen kongrede tek başına aday olan Yıldırım Demirören'in karşısına rakip olarak çıkacak Murat Aksu'nun listesinde siyah - beyazlı camianın ileri gelen isimlerinin yer alacağı finansal kaynaklarını da bulduğu öğrenildi. Başkanlık teklifinin ilk olarak Hikmet Çetin'e yapıldığı, bu öneriyi götürenler arasında Murat Aksu'nun da bulunduğu, ancak Çetin'in buna sıcak bakmadığı ifade edildi. Bunun üzerine Aksu devreye sokuldu ve aday bulundu.

Thursday, September 3, 2009

Ricky Rubio TRT'de

Resimde Joventut Badalona formali, kahkul ve kalin kaslari nedeniyle alni gozukmeyen adam Ricky Rubio. Kendisini artik cizgili Barca formasiyla izleyecegiz. 6 yillik anlasma imzalamislar ve 2. yilin sonunda Barca, Minnesota'ya gitmesi icin kolaylik saglayacagini aciklamis. Dikkatinizi cektiyse izleyecegiz dedim, cunku Ispanya Basketbol Ligi yayin haklarini TRT almis. Avni Kupeli'yle kahir dolu dakikalari ozlemistik; tahmin ediyorum maclara ilaveten cember veya panya isminde ACB ile ilgili bir de program sunar... yazmistim ki TRT'nin ACB ile birlikte Murat Muratanoglu ve Yigiter Ulug'u da transfer ettigini okudum. ACB'den cok daha heyecan verici bir gelisme bu, su Bundesliga maclarini anlatmak icin de Okay Karacan'i falan ikna etseler ya..

Tuesday, September 1, 2009

Siftah

Denizlispor 2009-2010 sezonunun acilisini yapti ve teknik direktorleri Erhan Altin'in gorevine 4. hafta sonunda ve Denizlispor henuz 3 mac yapmisken son verdi. Gerekce klasik; kotu gidise son vermek. 2-0 Fenerbahce, 4-1 Galatasaray ve 3-0 Kayserispor yenilgileri yani. 2. Baskan Halil Pekdemir demis ki "yonetim radikal ve sert kararlar alabilir", bayaa radikal olmus hakikaten. Erhan Altin'in imza toreninde de soyle buyurmustu "uzun arayislar ve degerlendirmeler sonucunda teknik direktor konusunda kesin bir cozume vardik. Takimimizi teknik direktor Erhan Altin'a emanet ediyoruz.", bayaa uzun degerlendirmissiniz hakikaten.

Simdi rasyonel yaklasalim; Denizlispor'un 2008-2009 sezonunda aldigi puan sadece 38, kume dusen Konyaspor'la ayni. Sezon sonunda 4 oyuncu sutlanmis, takimin parlayan yildizi Caglar Birinci BJK ile temasta oldugundan PAF takima gonderilmis, 2 tane de superlig tecrubesi olan transfer yapilmis; Fahri Tatan ve Murat Hacioglu. Ve sezonun ilk 4 haftasinda karsilastigin takimlar malum Fenerbahce, Galatasaray ve Kayserispor; 2008-2009 sezonunda senden +22 puan almislar ve kadrolarina sezon basi ciddi yatirim yapmislar. Su haliyle sen bu 3 takimdan puan alamayan takimindaki sorumluyu Erhan Altin olarak afise ediyorsan biraz daha radikal dusunup istifa etmen gerekiyor. Hatta kendini futboldan men etmenin zamani geldigini anlaman gerekiyor. Gectigimiz sezonda benzer senaryo ile Umit Kayihan'i kovup uzun degerlendirmeler sonrasinda Mesut Bakkal'i goreve getirmistin, ne farketti peki??

Konuyu sadece Denizlispor yonetimine odaklamamak gerekiyor aslinda. Daha ilginc yonetimler de var. Mesela Ankaragucu 2008-2009 sezonunun 7. haftasinda Hakan Kutlu ile yollari ayirmis, 17. haftasinda tekrar birlestirmisti. Yine ayni sezonun 23. haftasinda teknik direktor degistirmeyen sadece 7 takim kalmisti ki Trabzon Ersun Yanal'i kovarak sayiyi yuvarlak 6 yapmisti. Bu sezon siftahi Denizlispor yapti, bakalim bu sene teknik direktor sirkulasyonu nasil ceyran edecek.