Öncelikle şunu okumak gerek.
Fenerbahçe konusunda hayatının hiç bir döneminde objektif olamamış, fanatikten hallice bir Galatasaraylı olarak, Temmuz ayından bu yana şike iddiaları ile ilgili gelişmeleri ilgiyle izliyorum. Olayların açığa çıkmasının 2-3 ay öncesinde "kümede kal Galatasaray" diye dalgasını geçen güruhun omurgasızlıkta sınır tanımayan açıklamalarına önceleri gülerken şimdilerde ise durumu şaşkınlık ve endişe içerisinde takip ediyorum. Adalet terazisinin yalama olduğu bir ülkede adil bir kararın verilmesini beklemek bu kadar büyük paraların döndüğü bir organizasyon için biraz hayalperestlik belki. Ancak göz göre göre bir şeylerin üstünün örtülmesini izlemek insanın canını sıkıyor. Taraf olan Galatasaray olsaydı şimdiye kadar 10 defa verilecek bir kararı 26 Ocak 2012 tarihinde yapılacak bir kongredeki oylama sonucuna endekslemek TFF'nin Fenerbahçeli başkanı dahil kimsenin haddi değil!
Galatasaray'ın olayların başından itibaren sergilediği duruş bir Galatasaraylı olarak benim için gurur verici. Fanatiklik gözümü kör etmediğinden olsa gerek bir takım Fenerbahçe taraftarının takımlarını savunmak için (!) dile getirdikleri "teşvik pirimi", "Mehmet Ağar", "Fethullah", "Ankaragücü" v.b. içeriği olan söylemleri yüzümde acı bir tebessüm yaratıyor. Ancak şu anki durumun geçmişte olan hiç bir şeyle bağdaştırılmaması gerekir. Kanuna uygunsuzluğu kanıtlanmış davranışlar içerisinde olan bir kulubün kurtarılması için "bir seferlik" çözümlere gidilmesi telafisi güç sonuçlar doğuracaktır. Türk futbolunun yönetiminde söz sahibi olan bir kaç aklıselim sahibi kişinin kaldığını ve süreç sonucunda doğru kararın verileceğini umuyorum.
Galatasaray'ın sürecin takipçisi olduğunu bilmek ve Türk Futbolunu UEFA nezdinde zor durumda bırakacak kararların karşısında olacağını okumak sadece benim gibi Galatasaraylıları değil tüm futbolseverleri rahatlatmalı diye düşünüyorum.
Showing posts with label GS. Show all posts
Showing posts with label GS. Show all posts
Friday, December 30, 2011
Friday, February 4, 2011
Gücü yetmedi...
Uzun bir aradan sonra ilk kez 90 dk takımımı izleme imkanı buldum. Öncelikle söylemeliyim ki sonuç ne olursa olsun oldukça keyifli bir maçtı. Sanırım artık galibiyete olan inancımızı yitirdiğimizden iyi futbol dahi umut yeşertmeye yetiyor.
Galatasaray kötü oynamadı, en azından çabaladı, koştu, pres yaptı (hem de çok sağlam pres yaptı) ama yetenekli adam eksikliği galibiyeti koruyamamaya yol açtı. Bunda Hagi'nin hatası da yok değil.
Maçta heyecan bir an olsun düşmedi aslında. İki takım da galibiyet için oynayınca göze hoş gelen bir futbol ortaya kondu.
Antep yaptığı transferlerle tabir yerindeyse taş gibi takım olmuş. Öncelikle Popov bugün kendine 3 büyükler denen ama gerek oynadıkları futbol gerekse sıralamadaki yerleri açısından sadece büyük birer hayalkırıklığı olan takımlarımızın hepsinde banko oynar. Gerçi önündeki adamın kendisini yakalayabilecek kondisyonunun olmaması (bir sigara da buna yak Balta) maçta en azından sağ kanatta parlamasını kolaylaştıran bir faktördü ama kendisi sol kanada alındıktan sonra da kalitesini belli eden işler yaptı (gerçi orada da önünde Sabri vardı :). Wagner ve Sosa da Antep'e bir beden büyük oyuncular. Bu adamları takımda toplayabilen yönetime selam ederim. Cenk'de (Milliyet'in haberine göre) Galatasaray tarafından istenmediği için Antep ile 4,5 senelik mukavele imzalamış. Misimoviç'in kadro dışında paslanmasına hala göz yuman yönetimime de Cenk ile ilgili bu başarısından dolayı selam ederim.
Stancu ise Galatasaray'da göze batan tek oyuncuydu. Klişenin dibine vuracağız ama: kumaşı iyi (teşekkürler Üründül, sayende adam tanımlarken aklımıza başka bir sıfat gelmiyor). Arda takıma katılabilirse eğer Stancu'nun verimliliği daha da artacaktır.
Sonuç olarak Galatasaray maçı umut veren bir futbol oynamasına rağmen bence teknik direktörünün yaptığı kritik hatalardan dolayı kaybetmiş oldu. Mustafa Sarp ve Aydın Yılmaz değil skoru çevirmek skoru korumak için bile yapılmaması gereken değişikliklerdi. Bu değişikliklerle Hagi oyuna sonradan bir de forvet de sokmasına karşın Galatasaray'ın hücum etkinliğini bitirdi. Baros hazır değil. Sarp futbolcu değil. Aydın'da gitsin düz koşu yapsın. İlk 11 de çıkan kadroya yapılacak Arda takviyesi ile bu takım iş yapar (yani iş yapar dediğim bu sene için Türkiye kupası finali ve ilk 6 da bitirmek oluyor tabi).
Galatasaray kötü oynamadı, en azından çabaladı, koştu, pres yaptı (hem de çok sağlam pres yaptı) ama yetenekli adam eksikliği galibiyeti koruyamamaya yol açtı. Bunda Hagi'nin hatası da yok değil.
Maçta heyecan bir an olsun düşmedi aslında. İki takım da galibiyet için oynayınca göze hoş gelen bir futbol ortaya kondu.
Antep yaptığı transferlerle tabir yerindeyse taş gibi takım olmuş. Öncelikle Popov bugün kendine 3 büyükler denen ama gerek oynadıkları futbol gerekse sıralamadaki yerleri açısından sadece büyük birer hayalkırıklığı olan takımlarımızın hepsinde banko oynar. Gerçi önündeki adamın kendisini yakalayabilecek kondisyonunun olmaması (bir sigara da buna yak Balta) maçta en azından sağ kanatta parlamasını kolaylaştıran bir faktördü ama kendisi sol kanada alındıktan sonra da kalitesini belli eden işler yaptı (gerçi orada da önünde Sabri vardı :). Wagner ve Sosa da Antep'e bir beden büyük oyuncular. Bu adamları takımda toplayabilen yönetime selam ederim. Cenk'de (Milliyet'in haberine göre) Galatasaray tarafından istenmediği için Antep ile 4,5 senelik mukavele imzalamış. Misimoviç'in kadro dışında paslanmasına hala göz yuman yönetimime de Cenk ile ilgili bu başarısından dolayı selam ederim.
Stancu ise Galatasaray'da göze batan tek oyuncuydu. Klişenin dibine vuracağız ama: kumaşı iyi (teşekkürler Üründül, sayende adam tanımlarken aklımıza başka bir sıfat gelmiyor). Arda takıma katılabilirse eğer Stancu'nun verimliliği daha da artacaktır.
Sonuç olarak Galatasaray maçı umut veren bir futbol oynamasına rağmen bence teknik direktörünün yaptığı kritik hatalardan dolayı kaybetmiş oldu. Mustafa Sarp ve Aydın Yılmaz değil skoru çevirmek skoru korumak için bile yapılmaması gereken değişikliklerdi. Bu değişikliklerle Hagi oyuna sonradan bir de forvet de sokmasına karşın Galatasaray'ın hücum etkinliğini bitirdi. Baros hazır değil. Sarp futbolcu değil. Aydın'da gitsin düz koşu yapsın. İlk 11 de çıkan kadroya yapılacak Arda takviyesi ile bu takım iş yapar (yani iş yapar dediğim bu sene için Türkiye kupası finali ve ilk 6 da bitirmek oluyor tabi).
Sunday, November 28, 2010
Sen Bana Birini Android #2

GS-BJK maci sonrasi Ntvspor'u takip ederken farkettim ki herkesin bir cifti var bu dunyada. Ornek mi? Yukaridaki resimdekiler mesela. Resmin sol karesindeki malumun. Sag karesindekinin hikayesi ilginc. Besiktas maci sonrasi Galatasaray baskani Adnan Polat'i stadyum disinda yakaliyorlar, taraftarin istifa tepkisini soruyorlar, adam da "Galatarasaylilik dustugunuz zaman aglamak demek degildir" diye cevapliyor. Tam o esnada bu sag karedeki arkadas beliriyor ve aglayarak (belki de ses tonu oyle bilmiyorum) "biz ne yapacagiz baskanim ya, her hafta para veriyoruz, yazik gunah degil mi bize, her hafta bilet parasi veriyorum ben ya, dogmamis cocugumun rizkini veriyorum ben ya, yazik gunah degil mi bu kiz hamile (karisindan bahsediyor), her hafta rizkimizi veriyoruz, her hafta 150-200 kagit para veriyoruz ya" diyor.
Ya arkadas manyak misin, dogmamis cocugunun rizkini maclara mi veriyorsun? Futbol bir oyun. Tabii ki takim taraftari olarak guzel futbol izlemek hakkindir. Saniyor musun ki Turkiye Super Fantastik Ligi'nde diger takimlar oyun kalitesi bakimindan GS'den ustunler. Bana gore GS bugunku macta BJK'dan cok daha iyi oynadi - zaten BJK da altmislarin futbolunu oynadi. Mesele zaten oyun kalitesi degil di mi, sonuc! Daha ozeti "yenilmek". Sen yenilmegi hazmedemiyorsan bi zahmet araya mesafe koy futbol OYUNu ile. Birak bu fanatizm islerini de her mac 200 TL verecegine bi banka hesabi acip cocugunun rizkini oraya yatir. Madem hesap sorabiliyorsun, bugun giden 3 puan icin aglayip Adnan Polat'a hesap soracagina, mactan birkac saat once "Haydarpasa Gari'ni yakarak ortadan kaldirma ve yerine otel dikme" projesini baslatanlara hesap sor. Futboldan zevk almayi beceremiyorsan (ki Turkiye'de oynanan futbolu dusununce zevk almak marifet gerektiriyor) bari bu les futbolu daha fazla kirletme.
Maalesef Turkiye'deki futbol seyircisinin buyuk cogunlugunu bu adamlar temsil ediyor. Bunun tribundeki turevleri de macin son 10-15 dakikasinda koltuklari soktuler - aferin size, maarifet!. Ele avuca sigdirilamayan Ridvan Dilmen bile BJK Konya ile berabere kalinca Schuster'in hucum futbolunu elestirirken, BJK dogru durust futbol oynamadan GS macini kazaninca "Schuster BJK icin bir sans" diyebiliyor. Turkiye'de onemli olan futbolun nasil oynandigi degil, tek gercek "YENMEK"! Siz boyle devam edin, Turk futbolunu avcunuzun icinde ufalayin, dogmamis cocuklarinizin rizkini maclara yatirin. Futbolu da hayatinizin merkezine koyup her maglubiyetten sonra hayata kusun, hayati kendinize ve cevrenizdekilere haram edin. Aglayan arkadasim, sen de bu kadar tantanaya artik kizinin adini Sabri koy.
Tuesday, October 19, 2010
Sad but true!
Sabah kahvaltiyi takiben yaptigim kahve keyfi sirasinda rutin olarak ntvspor.net'te takiliyorum. Turkiye Super Fantastik Ligi bolumunde dun sabah Rijkaard'in yerine antrenor havuzundan kim gelecek muhabbetleri yapilirken ve en ciddi aday olarak Fatih Terim gosterilirken, aksam saatlerinde Hikmet Karaman ismi agirlik kazandi. Hatta Hakan Sukur de sportif direktorluk icin teklif aldigini acikladi. Bu sabah ise bambaska birsey oldu - Manisaspor baskani Kenan Yarali, Hikmet Karaman'in kontratini 2 yil uzattiklarini acikladi. Hemen ayaklanip bordo kapsonlumu aldim ve kendimi disari attim. Bir sigara yaktim. Hava serindi...
Friday, August 27, 2010
Eylül'de gel...
Maçı canlı izlemedim. Bu aralar yoğunum zaten yazı da yazamıyorum, ama ekşi de döşenmişken buraya da bir kısmını alayım dedim. Kısa bir durum özetidir, maçın anlatılacak yanı yok; zaten canlı da izlememişim neyi anlatıcam :)
Galatasaray mali sıkıntı içinde olduğu ayan beyan ortada olan takımdır, takımımdır.. Geçen senenin flaş transferlerini bir yerde petrol bulduğu için değil bu seneye yatırım olarak yapmıştır. Hedef şampiyonlar liginden gelecek para ile ve bu sene açılacak olan Türk Telekom Arena'da daha çok kombine satıp bir miktar rahatlamaktı..
Ama olmadı geçen sene Rijkaard elindeki kadroyla şampiyon olamadı.. Bursa harikalar yarattı.. Evdeki hesap çarşıya uymadı..
Sonra ne oldu eldeki yabancılar lüks oldu.. Para kazandıracak adamlar satıldı.. Mehmet Topal, Keita.. Elano'yu da canla başla göndermeye çalışmalarının nedeni budur.. Yerlerine görece daha ekonomik (yıllık ücreti daha az, bonservisi olmayan v.s.) adamlar alındı (çürük olacakları hesaba katılmamıştı ne yazık ki - sağlık ekibine selam ederim). Haldun belki de elinden "özgürce" para harcama yetkisi alındığı ve flaş transferler yapamayıp taraftarın gözündeki "kral yönetici" statüsü sallanacağını önceden gördüğü için ayrıldı..
Bir türlü bitmeyen yabancı transferinin nedeni de yönetimin kendini garantiye alma çabasıdır. UEFA'da gruplara kalınsın sonra yaparız transferi düşüncesidir..
Ama Rijkaard elindeki kadro ile bunu başaramadı.. Burada elindeki kadronun yetersizliği ve kendisinin teknik direktörlük konusundaki yeterliliğine girmeyeceğim.. Geçen sene görece kaliteli adamlarla şampiyon olamadı, bu sene kalitesiz adamlarla UEFA'da gruplara kalamadı..
Şu anda Galatasaray yönetimindeki her adam eminim ne yapacağını kara kara düşünüyordur.. Bir sürü borç.. Bunun yanında sportif başarı da yok.. Bitirilmeye çalışılan bir stat.. Ama sportif başarıyı bırakın başarıya dair umut da yokken kombineden gelecek paraya bel bağlanamayacağı aşikar..
Hepsi toptan istifa etse problem çözülecek mi? Gelecek adam çok zengin ve klubün borçlarını karşılayabilecekse (bir oligark falan bulsan) belki.. Mali duruma bakıp da taşın altına elini sokacak adam bulabilecek misin?
Şu anda malesef Rijkaard'a verilen maaş da dün geceden sonra "lüks" olmuştur. Kendisinin tazminatını bilemiyorum ama onu dün gece göndermediklerine göre sanırım göndermeyi göze alamayacakları kadar yüksek olmalı..
Bundan sonra olacak olan nedir? Sanırım sene sonuna kadar böyle gider.. Teklif gelirse Arda'yı satarlar.. Elano'yu satabilirlerse satarlar.. Sakatlar iyileşirse belki Avrupa kupalarına katılabilecek bir sonuçla bitirebiliriz ligi.. Ama bu sene kesin kayıp..O ortada..
Olması gerekene bakarsak: bence gençlerle, içinde biraz oynama hırsı olan "yaşlı"ları harmanlayıp bir takım kurmalı artık Rijkaard. Ama futbolcuları oynamaya alışkın olduğu mevkii dışında oynatıp moralini bozmasın, taraftara malzeme yapmasın.. Hakan Balta sol bek oynayamıyor (kendisi stoper oynarken alkışlanıyordu) dolayısıyla ısrar etmesin. Çizgiye hızlıca inip orta yapmasını beklemesin.. Aynı şekilde Ali Turan'da (belli ki Rijkaard'ın verdiği görevi uygulayabilecek) bir sağ bek değil.. Elinde bek yoksa devşirme bek yaratmasın (Arda Turan Manisaspor'da sağ bek oynuyordu dikkat!).. Altyapıdan getirsin oynatsın daha çok verim alır.. Bir de Barış Özbek'den futbolcu olmuyor.. Bunu görsün..
Bir de şunu görsün eğer kendini devirmeyi kafaya koymuş adamlara karşı oyunu kuralına göre oynamazsa sezon zonunu göremez.. Türk tarihinden feyz alsın.. Talat Aydemir'i okusun, neşteri vursun.. Yapılacak en akıllı iş gün itibariyle Arda Turan'ı kaptanlıktan almaktır. Hem kendini hem Arda'nın futbol geleceğini bu şekilde belki kurtarabilir..
Galatasaray mali sıkıntı içinde olduğu ayan beyan ortada olan takımdır, takımımdır.. Geçen senenin flaş transferlerini bir yerde petrol bulduğu için değil bu seneye yatırım olarak yapmıştır. Hedef şampiyonlar liginden gelecek para ile ve bu sene açılacak olan Türk Telekom Arena'da daha çok kombine satıp bir miktar rahatlamaktı..
Ama olmadı geçen sene Rijkaard elindeki kadroyla şampiyon olamadı.. Bursa harikalar yarattı.. Evdeki hesap çarşıya uymadı..
Sonra ne oldu eldeki yabancılar lüks oldu.. Para kazandıracak adamlar satıldı.. Mehmet Topal, Keita.. Elano'yu da canla başla göndermeye çalışmalarının nedeni budur.. Yerlerine görece daha ekonomik (yıllık ücreti daha az, bonservisi olmayan v.s.) adamlar alındı (çürük olacakları hesaba katılmamıştı ne yazık ki - sağlık ekibine selam ederim). Haldun belki de elinden "özgürce" para harcama yetkisi alındığı ve flaş transferler yapamayıp taraftarın gözündeki "kral yönetici" statüsü sallanacağını önceden gördüğü için ayrıldı..
Bir türlü bitmeyen yabancı transferinin nedeni de yönetimin kendini garantiye alma çabasıdır. UEFA'da gruplara kalınsın sonra yaparız transferi düşüncesidir..
Ama Rijkaard elindeki kadro ile bunu başaramadı.. Burada elindeki kadronun yetersizliği ve kendisinin teknik direktörlük konusundaki yeterliliğine girmeyeceğim.. Geçen sene görece kaliteli adamlarla şampiyon olamadı, bu sene kalitesiz adamlarla UEFA'da gruplara kalamadı..
Şu anda Galatasaray yönetimindeki her adam eminim ne yapacağını kara kara düşünüyordur.. Bir sürü borç.. Bunun yanında sportif başarı da yok.. Bitirilmeye çalışılan bir stat.. Ama sportif başarıyı bırakın başarıya dair umut da yokken kombineden gelecek paraya bel bağlanamayacağı aşikar..
Hepsi toptan istifa etse problem çözülecek mi? Gelecek adam çok zengin ve klubün borçlarını karşılayabilecekse (bir oligark falan bulsan) belki.. Mali duruma bakıp da taşın altına elini sokacak adam bulabilecek misin?
Şu anda malesef Rijkaard'a verilen maaş da dün geceden sonra "lüks" olmuştur. Kendisinin tazminatını bilemiyorum ama onu dün gece göndermediklerine göre sanırım göndermeyi göze alamayacakları kadar yüksek olmalı..
Bundan sonra olacak olan nedir? Sanırım sene sonuna kadar böyle gider.. Teklif gelirse Arda'yı satarlar.. Elano'yu satabilirlerse satarlar.. Sakatlar iyileşirse belki Avrupa kupalarına katılabilecek bir sonuçla bitirebiliriz ligi.. Ama bu sene kesin kayıp..O ortada..
Olması gerekene bakarsak: bence gençlerle, içinde biraz oynama hırsı olan "yaşlı"ları harmanlayıp bir takım kurmalı artık Rijkaard. Ama futbolcuları oynamaya alışkın olduğu mevkii dışında oynatıp moralini bozmasın, taraftara malzeme yapmasın.. Hakan Balta sol bek oynayamıyor (kendisi stoper oynarken alkışlanıyordu) dolayısıyla ısrar etmesin. Çizgiye hızlıca inip orta yapmasını beklemesin.. Aynı şekilde Ali Turan'da (belli ki Rijkaard'ın verdiği görevi uygulayabilecek) bir sağ bek değil.. Elinde bek yoksa devşirme bek yaratmasın (Arda Turan Manisaspor'da sağ bek oynuyordu dikkat!).. Altyapıdan getirsin oynatsın daha çok verim alır.. Bir de Barış Özbek'den futbolcu olmuyor.. Bunu görsün..
Bir de şunu görsün eğer kendini devirmeyi kafaya koymuş adamlara karşı oyunu kuralına göre oynamazsa sezon zonunu göremez.. Türk tarihinden feyz alsın.. Talat Aydemir'i okusun, neşteri vursun.. Yapılacak en akıllı iş gün itibariyle Arda Turan'ı kaptanlıktan almaktır. Hem kendini hem Arda'nın futbol geleceğini bu şekilde belki kurtarabilir..
Tuesday, April 6, 2010
What the hell?
Son haftalarda gelen başarısız sonuçların ardından aleme daha ölmedik mesajını verme maçıydı. En azından ben öyle düşünüyordum. Ama olmadı.
Bu başarısız sonuçlarda ülke insanımızın ilk refleksi teknik direktöre saydırmaktır. Bu böyle gelmiştir böyle gidecektir ve teknik adamın kariyerinden bağımsız bir süreçtir. Frankie için de aksi bir şey olmuyor. Ekşisözlük'te elemanın biri Ajax'ta Hollanda Milli takımında ne kadar oynadığı, daha sonra teknik adamlık kariyerinde Hollanda Milli takımı ve Barcelona'da ne kadar başarılı olduğuna dair bir yazıyı "kıçının altında döner sandalye ile açtığı bloglarda saydırarak olmaz o iş" şeklinde biz ezik blogger lara giydirerek bitirip haftanın en beğenilenlerine girmiş.
Kıçımın altında döner sandalye ile şu şekilde bir şeyler çizittirmeye karar verdim dünkü maç sonrasında.
Frank Rijkaard'ın futbolu bilmediğini iddia etmek bu sporu objektif olarak değerlendiren, fanatizm gözlüğünü bir kenara bırakıp yorum yapan insanın harcı değil. Ama dünkü kadro ve taktiğe bakarak aşağı yukarı 22 senedir bu spordan keyif alan bir Galatasaray taraftarı olarak ben Frank Rijkaard'ın bildiği futbol bu topraklarda oynanmıyor diyebilirim.
Ligde son 7 haftaya girilmişken ligden düşmemesi senden alacağı belki de bir puana bağlı bir takıma karşı sen Atletico Madrid'e karşı deplasmanda oynadığına yakın bir kadro ve taktikle maça çıkıyorsan sen bu ülke ve Galatasaray gerçeğini henüz anlayamamışsın demektir Frankie.
Dünkü maçta çıkardığın kadro son 6-7 maçının 5-6 sını kaybetmiş bir takıma karşı (bunları doğrulamak için açıp da bakmadım açıkçası sonuçlara ama hepsini kazansa ne yazar?) kontratak futbolu oynatmaya yönelik bir kadro idi. Ortasahaya koyduğun adamların tek bildiği şey rakibin oyununu bozmak. Ama karşındaki rakibin bozulabilecek bir futbol ortaya koymadığı, hadi hiç bir maçını izlemedin, ligdeki puan durumundan belli. Ve hesapta bu senin en önemli maçlar serinin ilk maçı.
Rakibe kendi oyununu kabul ettirip bunaltan, sağlı sollu bindirmelerle defansı bezdiren bir futbol felsefesini oturtacaksın diye bir 30 maçtır bekliyoruz daha da bekleriz de sen yokken ve Sivas geçen sene şampiyonluğa oynarken bunu yapmıştı Galatasaray deplasmanda? 1-0 a fit olup Catenaccio ya bel bağlamak Daum'dan öğrendiğin bir yenilik mi? Ve hadi kontratağa dayalı futbol oynatma gibi bir taktik deha gösterdin Sivas'ın allah ne verdiyse yükleneceği belli olan dakikalarda takımı kontratağa kaldırabilecek tek adamı çıkarıp geldiğinden beri tek gol attığı mecra evindeki yatağı olan bir dallamayı neden oyuna alıyorsun? Saçlarını sempatik mi buldun sen de?
Velhasıl "son dakikada gol yiyip puan kaybetmezse olmaz" futbol felsefesini çok iyi oturttuğunu bu maçla bir kez daha görmüş olduk. Sağlık olsun bu sene kaçtı şampiyonluk. Sen sağlığına dikkat et, psikolojini bozma. O eli indir.. Kib, öptüm bye..
Bu başarısız sonuçlarda ülke insanımızın ilk refleksi teknik direktöre saydırmaktır. Bu böyle gelmiştir böyle gidecektir ve teknik adamın kariyerinden bağımsız bir süreçtir. Frankie için de aksi bir şey olmuyor. Ekşisözlük'te elemanın biri Ajax'ta Hollanda Milli takımında ne kadar oynadığı, daha sonra teknik adamlık kariyerinde Hollanda Milli takımı ve Barcelona'da ne kadar başarılı olduğuna dair bir yazıyı "kıçının altında döner sandalye ile açtığı bloglarda saydırarak olmaz o iş" şeklinde biz ezik blogger lara giydirerek bitirip haftanın en beğenilenlerine girmiş.
Kıçımın altında döner sandalye ile şu şekilde bir şeyler çizittirmeye karar verdim dünkü maç sonrasında.
Frank Rijkaard'ın futbolu bilmediğini iddia etmek bu sporu objektif olarak değerlendiren, fanatizm gözlüğünü bir kenara bırakıp yorum yapan insanın harcı değil. Ama dünkü kadro ve taktiğe bakarak aşağı yukarı 22 senedir bu spordan keyif alan bir Galatasaray taraftarı olarak ben Frank Rijkaard'ın bildiği futbol bu topraklarda oynanmıyor diyebilirim.
Ligde son 7 haftaya girilmişken ligden düşmemesi senden alacağı belki de bir puana bağlı bir takıma karşı sen Atletico Madrid'e karşı deplasmanda oynadığına yakın bir kadro ve taktikle maça çıkıyorsan sen bu ülke ve Galatasaray gerçeğini henüz anlayamamışsın demektir Frankie.
Dünkü maçta çıkardığın kadro son 6-7 maçının 5-6 sını kaybetmiş bir takıma karşı (bunları doğrulamak için açıp da bakmadım açıkçası sonuçlara ama hepsini kazansa ne yazar?) kontratak futbolu oynatmaya yönelik bir kadro idi. Ortasahaya koyduğun adamların tek bildiği şey rakibin oyununu bozmak. Ama karşındaki rakibin bozulabilecek bir futbol ortaya koymadığı, hadi hiç bir maçını izlemedin, ligdeki puan durumundan belli. Ve hesapta bu senin en önemli maçlar serinin ilk maçı.
Rakibe kendi oyununu kabul ettirip bunaltan, sağlı sollu bindirmelerle defansı bezdiren bir futbol felsefesini oturtacaksın diye bir 30 maçtır bekliyoruz daha da bekleriz de sen yokken ve Sivas geçen sene şampiyonluğa oynarken bunu yapmıştı Galatasaray deplasmanda? 1-0 a fit olup Catenaccio ya bel bağlamak Daum'dan öğrendiğin bir yenilik mi? Ve hadi kontratağa dayalı futbol oynatma gibi bir taktik deha gösterdin Sivas'ın allah ne verdiyse yükleneceği belli olan dakikalarda takımı kontratağa kaldırabilecek tek adamı çıkarıp geldiğinden beri tek gol attığı mecra evindeki yatağı olan bir dallamayı neden oyuna alıyorsun? Saçlarını sempatik mi buldun sen de?
Velhasıl "son dakikada gol yiyip puan kaybetmezse olmaz" futbol felsefesini çok iyi oturttuğunu bu maçla bir kez daha görmüş olduk. Sağlık olsun bu sene kaçtı şampiyonluk. Sen sağlığına dikkat et, psikolojini bozma. O eli indir.. Kib, öptüm bye..
Friday, February 26, 2010
Who is crying now?
İlk maçtaki skorun verdiği rahatlıkla televizyon karşısına geçtim dün.. Uzun süre sonra takımımın bir avrupa kupası maçını canlı izleme fırsatını yakaladığım için de keyfime diyecek yoktu..
Kadro ve sahaya diziliş bariz bir biçimde Frank'ın skorun üzerine yatma amacında olduğunu gösteriyordu.. İlk yarıda yakalanan bir iki pozisyon dışında dalga dalga gelen Madrid ataklarında iyice geriye yaslandık.. Sezon başında dream team bir hücum hattı olan bir takımın bu hale gelmesinde emeği olan başta süper ligin kasapları ve GS sağlık ekibi olmak üzere herkesin gözlerinden öpüyorum (!).. Yediğimizden 2-3 tane fazla atarız nasıl olsa rahatlığı yerini "sekerse gol olur" stresine bıraktı..
Maçın ikinci yarısının hemen başında biraz hücum etkinliği olan Elano'nun sakatlanıp yerini artık ne defans ne hücumda etkinliği olmayan Ayhan Akman'a bırakması (Emre Çolak hocam?) Galatasaray hücumunun tümüyle Arda merkezli bir hale gelmesine yol açtı.. Arda'nın da sakatlıktan yeni çıkması ve fiziksel yetersizliği 60. dakikadan sonra bariz bir şekilde göze çarptı.. Bu dakikalarda Caner'in çıkıp Arda'nın sola kaydırılması ve Emre Çolak'la hücumun biraz desteklenmesi gerekiyordu bence. Ama skorun üzerine yatma hevesi böyle bir değişikliği engelledi.. Geleceğine kesin gözle baktığımız Madrid golünden sonra (ki salak bir defans hatasından geldi) Dos Santos'un oyuna alınması gündemdeydi ancak Arda'nın yoktan varettiği bir pozisyonda (ki 90 dakika değil 900 dakika gol atamazdık normal şartlarda) gelen gol bu değişikliği engelledi.. Bence hiç de hayırlı olmadı.. Caner çok önceden çıkması gerektiğini verilmeyen bir penaltı (ilk defa mı oluyor arkadaşım?) sonrası kendisini tamamen kaybedip bir dakika arayla gördüğü iki sarı kartla kendisini attırarak gösterdi. Ki öyle ya da böyle karşı karşıya kaçırmış oldun Caner sen o pozisyonu, çünkü topu kaybetmedin elle müdahale sonrasında.. Kısacası maçın kahramanı olabilecekken belki de Galatasaray kariyerini bitirmiş oldun..
Maçın özeti iyi olan değil golcüsü olan kazandı ve bu maçı herkes şu pozisyonla hatırlayacak:
Kadro ve sahaya diziliş bariz bir biçimde Frank'ın skorun üzerine yatma amacında olduğunu gösteriyordu.. İlk yarıda yakalanan bir iki pozisyon dışında dalga dalga gelen Madrid ataklarında iyice geriye yaslandık.. Sezon başında dream team bir hücum hattı olan bir takımın bu hale gelmesinde emeği olan başta süper ligin kasapları ve GS sağlık ekibi olmak üzere herkesin gözlerinden öpüyorum (!).. Yediğimizden 2-3 tane fazla atarız nasıl olsa rahatlığı yerini "sekerse gol olur" stresine bıraktı..
Maçın ikinci yarısının hemen başında biraz hücum etkinliği olan Elano'nun sakatlanıp yerini artık ne defans ne hücumda etkinliği olmayan Ayhan Akman'a bırakması (Emre Çolak hocam?) Galatasaray hücumunun tümüyle Arda merkezli bir hale gelmesine yol açtı.. Arda'nın da sakatlıktan yeni çıkması ve fiziksel yetersizliği 60. dakikadan sonra bariz bir şekilde göze çarptı.. Bu dakikalarda Caner'in çıkıp Arda'nın sola kaydırılması ve Emre Çolak'la hücumun biraz desteklenmesi gerekiyordu bence. Ama skorun üzerine yatma hevesi böyle bir değişikliği engelledi.. Geleceğine kesin gözle baktığımız Madrid golünden sonra (ki salak bir defans hatasından geldi) Dos Santos'un oyuna alınması gündemdeydi ancak Arda'nın yoktan varettiği bir pozisyonda (ki 90 dakika değil 900 dakika gol atamazdık normal şartlarda) gelen gol bu değişikliği engelledi.. Bence hiç de hayırlı olmadı.. Caner çok önceden çıkması gerektiğini verilmeyen bir penaltı (ilk defa mı oluyor arkadaşım?) sonrası kendisini tamamen kaybedip bir dakika arayla gördüğü iki sarı kartla kendisini attırarak gösterdi. Ki öyle ya da böyle karşı karşıya kaçırmış oldun Caner sen o pozisyonu, çünkü topu kaybetmedin elle müdahale sonrasında.. Kısacası maçın kahramanı olabilecekken belki de Galatasaray kariyerini bitirmiş oldun..
Maçın özeti iyi olan değil golcüsü olan kazandı ve bu maçı herkes şu pozisyonla hatırlayacak:
Monday, February 1, 2010
Görüntü var, ses yok..
Yapılan flaş transferlerle Los Galácticos İstanbul şubesi haline gelen takımımı uzun zaman sonra çıplak gözle (üzerime hafif bir şeyler almıştım :p) izleme fırsatı buldum.
O kadar transfer yapıldı sağ kanatta hala Barış oynuyor diye iç geçirirken dakikalar birbirini kovaladı ve 20'yi gösterirken Denizli kalesine atılmış tek bir şut yoktu. Klişenin dibine vuracağım ama gerek rakibi bunaltan pres gerekse Emre Çolak'ın henüz 18 yaşında sazı eline alma konusundaki istekliliği ve yeterliliği bal yapmayan arı yakıştırmasını engelleyemiyor; Arda Turan'ın Hakan Şükür'e nazire yaparcasına attığı muhteşem gol ise savunma ve kaleci konusundaki hala ve hala eksik olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu (bkz. kanatlardan gelişen Denizli akınları).
İlk yarı son saniyede Jo'nun (bu arada kendisini profilden Maymunlar Cehennemi'ndeki hatuna benzettim dikkat!) karşısında kimse yokmuşçasına attığı harika çalım ve kaleciyle karşı karşıya kalıp atamadığı -ve dolayısıyla son vuruş becerisi konusunda kafalarda soru işareti bıraktığı- pozisyonla bitti.
İkinci yarı ise Denizli'nin defans zaafımızı en sonunda değerlendirmesiyle attığı golün yaşattığı kısa süreli heyecan ve Jo'nun kaleciyle karşı karşıya ilk seferde atamayıp ardından sanıyorum "o bonus kafana sıçarım" şeklindeki serzenişimi duyup(!) dönen topu tamamlayarak takımı son kez takımını öne geçirmesiyle hatırlarda kaldı. Son saniyeler ise bir Galatasaray klasiği haline gelen son saniyede gelen karambol golüyle iki puanı kaçırma stresinin tavan yaptığı anlardı. Allahtan spikerin "Avrupa'nın üst düzey liglerinde Denizlispor haricinde galibiyeti olmayan hiç bir takım yok" şeklindeki sinir bozucu hatırlatmaları (bu arada Türkiye ligini bu kategoriye soktun ya canım benim, helal olsun sana) sonucu değiştirmeye yetmedi!
Maçla ilgili önemli bir iki husus var:
1. Sen Engin Memişler, ekmeğini bu spordan kazanıyorsun. Sen nasıl insafsız bir adamsın ki ikili mücadele adı altında rakibinin ayağını kıracak hamleleri gözünü kırpmadan yapabiliyorsun? Ben üç pozisyon saydım, üçünde de rakibinin destek aldığı ayağına tabanla daldın. Umarım ayağını eline vermezler bu şekilde öküzlük yaptığın bir maç esnasında. Seni oyunda tutup buna prim veren hakeme çok güvenme..
2. Sen Giovani Dos Santos, ekmeğini bu spordan kazanıyorsun :p Daha ilk maçında şov yapacağım ayağına boş pozisyondaki adamlara yüzde yüz golle sonuçlanabilecek ataklarda pas vermedin. Pas vermediğin adamlardan biri Arda Turan. Takımın top dağıtıcısı. Umuyorum bu iki pozisyon sonrasında el kol işaretleriyle pas istediğin pozisyonlarda pas yerine aldığın şey birazcık kendine getirir seni. İlk maçının heyecanına ve yaşına veriyorum ama dikkat!
3. Ve sen Leonardo Noeren Franco, ne yazık ki sen de ekmeğini bu spordan kazanıyorsun.. Üzerine gelmeyen bir topu kalenin içine girmeden çıkarabildiğin bir pozisyonu izleyebilecek miyiz Türkiye'de bulunduğun süre içerisinde? Ayaklarını yerden kesmeye korkan kaleci olur mu lan? O yediğin golde o refleksi ben de gösterirdim, sen niye o kadar para alıyorsun kardeşim? Kestiğin adam Ufuk Ceylan. Bence senin kadarını yapar kalede dursa, hem milli takım da bir kazmadan kurtulur belki?
Sözün özü uzun süre sonra izlediğim takımımı yaratılan pozisyonlar ve oyun iştahı açısından gayet iyi buldum ancak iyi kapanıp kanatları iyi kullanan (allahtan Avrupa'nın üst düzey liglerinden biri olan ligimizde bunu yapabilen çok takım yok!) bir takım bu defansı maymun yapar. Ayrıca Emre Çolak'ın üzerinde durulmalı. Mümkün olduğunca çok süre almalı. Bu çocuk çok iş yapacak öküzün biri ayağını kırmazsa.
O kadar transfer yapıldı sağ kanatta hala Barış oynuyor diye iç geçirirken dakikalar birbirini kovaladı ve 20'yi gösterirken Denizli kalesine atılmış tek bir şut yoktu. Klişenin dibine vuracağım ama gerek rakibi bunaltan pres gerekse Emre Çolak'ın henüz 18 yaşında sazı eline alma konusundaki istekliliği ve yeterliliği bal yapmayan arı yakıştırmasını engelleyemiyor; Arda Turan'ın Hakan Şükür'e nazire yaparcasına attığı muhteşem gol ise savunma ve kaleci konusundaki hala ve hala eksik olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu (bkz. kanatlardan gelişen Denizli akınları).
İlk yarı son saniyede Jo'nun (bu arada kendisini profilden Maymunlar Cehennemi'ndeki hatuna benzettim dikkat!) karşısında kimse yokmuşçasına attığı harika çalım ve kaleciyle karşı karşıya kalıp atamadığı -ve dolayısıyla son vuruş becerisi konusunda kafalarda soru işareti bıraktığı- pozisyonla bitti.
İkinci yarı ise Denizli'nin defans zaafımızı en sonunda değerlendirmesiyle attığı golün yaşattığı kısa süreli heyecan ve Jo'nun kaleciyle karşı karşıya ilk seferde atamayıp ardından sanıyorum "o bonus kafana sıçarım" şeklindeki serzenişimi duyup(!) dönen topu tamamlayarak takımı son kez takımını öne geçirmesiyle hatırlarda kaldı. Son saniyeler ise bir Galatasaray klasiği haline gelen son saniyede gelen karambol golüyle iki puanı kaçırma stresinin tavan yaptığı anlardı. Allahtan spikerin "Avrupa'nın üst düzey liglerinde Denizlispor haricinde galibiyeti olmayan hiç bir takım yok" şeklindeki sinir bozucu hatırlatmaları (bu arada Türkiye ligini bu kategoriye soktun ya canım benim, helal olsun sana) sonucu değiştirmeye yetmedi!
Maçla ilgili önemli bir iki husus var:
1. Sen Engin Memişler, ekmeğini bu spordan kazanıyorsun. Sen nasıl insafsız bir adamsın ki ikili mücadele adı altında rakibinin ayağını kıracak hamleleri gözünü kırpmadan yapabiliyorsun? Ben üç pozisyon saydım, üçünde de rakibinin destek aldığı ayağına tabanla daldın. Umarım ayağını eline vermezler bu şekilde öküzlük yaptığın bir maç esnasında. Seni oyunda tutup buna prim veren hakeme çok güvenme..
2. Sen Giovani Dos Santos, ekmeğini bu spordan kazanıyorsun :p Daha ilk maçında şov yapacağım ayağına boş pozisyondaki adamlara yüzde yüz golle sonuçlanabilecek ataklarda pas vermedin. Pas vermediğin adamlardan biri Arda Turan. Takımın top dağıtıcısı. Umuyorum bu iki pozisyon sonrasında el kol işaretleriyle pas istediğin pozisyonlarda pas yerine aldığın şey birazcık kendine getirir seni. İlk maçının heyecanına ve yaşına veriyorum ama dikkat!
3. Ve sen Leonardo Noeren Franco, ne yazık ki sen de ekmeğini bu spordan kazanıyorsun.. Üzerine gelmeyen bir topu kalenin içine girmeden çıkarabildiğin bir pozisyonu izleyebilecek miyiz Türkiye'de bulunduğun süre içerisinde? Ayaklarını yerden kesmeye korkan kaleci olur mu lan? O yediğin golde o refleksi ben de gösterirdim, sen niye o kadar para alıyorsun kardeşim? Kestiğin adam Ufuk Ceylan. Bence senin kadarını yapar kalede dursa, hem milli takım da bir kazmadan kurtulur belki?
Sözün özü uzun süre sonra izlediğim takımımı yaratılan pozisyonlar ve oyun iştahı açısından gayet iyi buldum ancak iyi kapanıp kanatları iyi kullanan (allahtan Avrupa'nın üst düzey liglerinden biri olan ligimizde bunu yapabilen çok takım yok!) bir takım bu defansı maymun yapar. Ayrıca Emre Çolak'ın üzerinde durulmalı. Mümkün olduğunca çok süre almalı. Bu çocuk çok iş yapacak öküzün biri ayağını kırmazsa.
Thursday, January 14, 2010
Aussiaray
Capone'dan sonra faydalı bir D RC görmeyen takımıma yine nokta atışıyla ilaç gibi bir transfer yapıldı. Kewell'ın kalmasına da etkisi olursa ekmek kadayıfının kaymağı olur ama en azından bu takım taraftarı artık Sabri isabetli bir orta yaptığında çocuklar gibi sevinmeyecek, gözlerimiz yaşarmayacak. Çocuk da kurtuldu biz de. Belki esas oynaması gereken yere, orta sahaya çekilir de koştuğu mesafe akciğerleri yanında oynadığı maçların sonucuna da olumlu katkı yapar.

Yalnız yanlışlıkla Rugby ci versiyonunu mu aldık diye tırstım bir an..
Yalnız yanlışlıkla Rugby ci versiyonunu mu aldık diye tırstım bir an..
Saturday, December 12, 2009
Comeback Kings?
Maçı canlı izleyemedim. Sadece özetlere bakarak bir iki satır bir şey yazsam mı diye düşündüm. Gollere bakınca da defans yapamayan takımımın "en azından duran toptan gol yiyelim bari de defans yapamadığımız anlaşılmasın" diye bayağı bir çabaladığını mı yoksa Franco ve kaldıramadığı kıçı ile üzerinden/yanından geçen toplara fırlattığı ezik Emrah bakışlarını mı yazsam diye ikilemde kaldım, vazgeçtim. Bu hafta böyle olsun..
Monday, December 7, 2009
Mission Accomplished!
Gary Lineker'in Almanların turnuva performansına dair meşhur sözünü sanırım artık çekinmeden Galatasaray'a uyarlayabiliriz: "Futbol 90 dakikadır ve sonunda Galatasaray puan kaybeder! (hele Fenerbahçe'de puan kaybettiyse)"
Skoru ve oyunun gidişatı gözönüne alındığında bizlere (Manisa maçı sonrası) bir Deja Vu yaşatıldı. Emeği geçenleri "her yerinden öpüyorum"! Keşke arada en azından 4-5 maç olsaydı da daha çok heyecanlandırsaydı bu bizleri.
Kulüpler birliği başkanlığını bırakıp Fenerbahçe başkanlığına geri dönen (!) Aziz Yıldırım'a son 10 dakikadaki performansıyla selam çakan pek saygıdeğer Hüseyin Göçek'e rağmen Galatasaray dün üç puanı almayı bilmeliydi.
O yüzden kim şapkasını önüne koyup düşünecekse biraz acele etsin.
Orta sahası 90 dakika düşmeden diri kalmayı başarabilen her takım oyunumuzu bozabiliyor. Bir türlü üstünlüğümüzü rakibe kabul ettiremiyoruz. 1-0 da yetmiyor arkadaş işte. Takım defans yapamıyor bunu artık kahvedeki adam çözdü, Rijkaard sen nasıl ve neden tek forvetini 70. dakikada dışarı alıyorsun ve takımı geriye yaslıyorsun? Gördük işte iki maçta da geriye yaslanmaya çalışan takım aslında rakibe yaslanmış oluyor, öyle ya da böyle bir karambolde de çakıp puanları götürüyorlar? Kewell yorulmuş, Barış hala Almanya 2. liginde oynadığını sanıyor sen neden geldiğinden beri hemen hemen en iyi performansını ortaya koyan Elano'yu oyundan alıyorsun?
Neyse öyle oldu böyle oldu çok fazla bir şey demeye gerek yok, gol pozisyonu itibariyle bariz üstün götürdüğü bir başka maçtan da 3 puanı alamadan ayrıldı Galatasaray. Bu puan kayıplarını lig sonunda aramayacağını düşünen var mı?
Skoru ve oyunun gidişatı gözönüne alındığında bizlere (Manisa maçı sonrası) bir Deja Vu yaşatıldı. Emeği geçenleri "her yerinden öpüyorum"! Keşke arada en azından 4-5 maç olsaydı da daha çok heyecanlandırsaydı bu bizleri.
Kulüpler birliği başkanlığını bırakıp Fenerbahçe başkanlığına geri dönen (!) Aziz Yıldırım'a son 10 dakikadaki performansıyla selam çakan pek saygıdeğer Hüseyin Göçek'e rağmen Galatasaray dün üç puanı almayı bilmeliydi.
O yüzden kim şapkasını önüne koyup düşünecekse biraz acele etsin.
Orta sahası 90 dakika düşmeden diri kalmayı başarabilen her takım oyunumuzu bozabiliyor. Bir türlü üstünlüğümüzü rakibe kabul ettiremiyoruz. 1-0 da yetmiyor arkadaş işte. Takım defans yapamıyor bunu artık kahvedeki adam çözdü, Rijkaard sen nasıl ve neden tek forvetini 70. dakikada dışarı alıyorsun ve takımı geriye yaslıyorsun? Gördük işte iki maçta da geriye yaslanmaya çalışan takım aslında rakibe yaslanmış oluyor, öyle ya da böyle bir karambolde de çakıp puanları götürüyorlar? Kewell yorulmuş, Barış hala Almanya 2. liginde oynadığını sanıyor sen neden geldiğinden beri hemen hemen en iyi performansını ortaya koyan Elano'yu oyundan alıyorsun?
Neyse öyle oldu böyle oldu çok fazla bir şey demeye gerek yok, gol pozisyonu itibariyle bariz üstün götürdüğü bir başka maçtan da 3 puanı alamadan ayrıldı Galatasaray. Bu puan kayıplarını lig sonunda aramayacağını düşünen var mı?
Friday, December 4, 2009
Tatsız tuzsuz liderlik..
Fenerbahçe'den sonra Galatasaray'da UEFA'da gruplarda liderliğini garantiledi dün gece. Karambolde atılan gole kadar da golden sonra da Galatasaray sezon başındaki çizgisinden uzak bir görüntü sergiledi (ve malesef şu oyunu tatsız geliyor en azından bana). Pana ilk maçta aldığı hezimet sonrası biraz tırsarak çıkmış sahaya. Defansı gereğinden çok düşündüler. Oysa Cisse ve Rukavina gibi (hele ikincisi 100 mt yi 11 sn de koşuyormuş hacım?) fuleli iki tane adama atılabilecek derinlemesine paslar Servet - Gökhan ikilisini acınacak hale rahatlıkla düşürebilirdi, nitekim bir iki pozisyonda bunu izledik. Franco gününde olmasa sonuç farklı olabilirdi.
Düne dair sevindirici gelişmeler Mustafa Sarp'ın her geçen maçta performansının üzerine koyması ve Arda'nın sağ kanada doğru çekilmesiydi. Arda elinden geldiğince Sabri'yi dengelemeye çalıştı :) Sarp ise bu formuyla bu takımın aradığı adam ve şu an defansif bir orta saha transferine ihtiyaç duyulmamasını sağlıyor. Topal'ı gölgede bıraktı adam.
Seyirci ise tek kelimeyle muhteşemdi...
Artık önümüzdeki maçlara bakıcaz (Türk futbolcusu klişesiyle bitireyim istedim :)
Düne dair sevindirici gelişmeler Mustafa Sarp'ın her geçen maçta performansının üzerine koyması ve Arda'nın sağ kanada doğru çekilmesiydi. Arda elinden geldiğince Sabri'yi dengelemeye çalıştı :) Sarp ise bu formuyla bu takımın aradığı adam ve şu an defansif bir orta saha transferine ihtiyaç duyulmamasını sağlıyor. Topal'ı gölgede bıraktı adam.
Seyirci ise tek kelimeyle muhteşemdi...
Artık önümüzdeki maçlara bakıcaz (Türk futbolcusu klişesiyle bitireyim istedim :)
Friday, November 27, 2009
Perhaps, perhaps, perhaps...
Kim bilir belki Keita oyundan alınmasaydı, Barış yerine Ayhan ile başlansaydı, Kewell yerine Nonda ikinci yarının başında alınsaydı (Kewell yine 90 dk oynadı paşam?), Hakan Balta daha az balta, Sabri Sarıoğlu karşı takımda olsaydı, Arda hastalıktan yeni kalkmamış, Elano Türkiye'ye artık alışmış olsaydı, Franco kale direkleri yerine defanstaki arkadaşlarına güven veren bir performans gösterseydi, Mehmet Topal biraz daha formda, Mustafa Sarp biraz daha şanslı olsaydı, takım taktik olarak olmayan bir pivot santrafora yönelik doldur boşaltlardan farklı bir şeyler ortaya koysaydı (dakika 70 küsürdü sanırım - spiker: "bu topları uzun boylu Ivankov kolaylıkla alıyor" ), Keita oyundan alınmasaydı (bunu vurgulamak lazım) Galatasaray bu maçtan puan çıkarabilirdi.
Ama bu geceki oyunuyla yüz maç yapsa sadece birinden belki beraberlikle ayrılabilirdi Galatasaray.. ve o gece bu gece değildi..
Ama bu geceki oyunuyla yüz maç yapsa sadece birinden belki beraberlikle ayrılabilirdi Galatasaray.. ve o gece bu gece değildi..
Monday, November 23, 2009
Olmayınca olmuyor..
Başlığa klişe mi diyorsun? E sen dünkü maça nasıl bir başlık atardın?
Öncelikle en son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim (niye ki? :p) Galatasaray böyle oynasın canımı yesin arkadaşım.. İlk yarı değil ama ikinci yarıda kaçan o gollerin biri gol olsaydı bugün liderdik. Olmadı ama önümüzdeki haftalarda olacak. Manisalılar yatsınlar kalksınlar İlker'e dua etsinler. En az dört yüzde yüz pozisyon çıkardı.
Orta saha çok etkiliydi. Mustafa Sarp ve Mehmet Topal, çıkana kadar da Ayhan çok çalıştı. Bunlardan bir tanesinin hücum yönü biraz daha gelişmiş olsa (biraz Sarp uğraşıyor) bu orta saha bu lige çok fazla gelecek.
Hücumda Arda'nın bu takımın her şeyi olduğu, Elano'nun ise Arda varken sadece iyi bir yedek olabileceği dünkü maçta kanıtlandı. Oyunun kilitlendiği anlarda takımın vitesini artıracak, derinlemesine pas atacak tek adam o gibi gözüküyor şu an takımda.
Kanatlara gelince bu maça neden Keita ile başlanmadı anlam veremedim. Nonda ile tartışmasız en iyi anlaşan adam ( bonus reklamı ile de kanıtlandı haha :) o değil mi? Gerçi oyuna girdikten sonra sadece onunla iyi anlaşabildiği ortaya çıktı. Her pozisyonda Nonda'ya topu aktarmaya çalıştı. Şöyle de bir problemi göze çarpıyor, Nonda'nın önünde biri olsa da sanki kimse yokmuş gibi atıyor pasları. Renk körü olabilir mi? (dikkat!) Ama yine de bence maç onunla başlasaydı farklı olurdu. Sabri'ye gelirsek ortalarında gözle görülür bir iyileşme var. Antremanlarda 1 saat tek başına orta yaptırılıyor olabilir :)
Solda ise Kewell maçın en iyisiydi. Çok pozisyona girdi. Elinden geleni yaptı. Ama olmayınca olmuyor. Hakan Balta ise "ben böyle iyiyim ileri çıkmaya gerek yok" tadında takıldı. Derbi maçlarda, Avrupa'da tamam da kendi sahanda öncelikli amacı beraberlik olan bir takımla oynarken hücuma katılmayan bir bek sırıtıyor be Balta..
Defansa ve kaleciye fazla iş düşmedi. Gol olan pozisyonda adam paylaşamadılar. O ana kadar 2. bir golün gelmemesi ile gerilen sinirler bu şekilde dikkatsizlik yaratır zaten. Ben bekliyordum böyle bir golü. Ama bu kornerden önceki pozisyonda alakasız bir faul veren Müftüoğlu neticeye etki etmiş oldu demezsem rahat edemeyeceğim.
Öncelikle en son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim (niye ki? :p) Galatasaray böyle oynasın canımı yesin arkadaşım.. İlk yarı değil ama ikinci yarıda kaçan o gollerin biri gol olsaydı bugün liderdik. Olmadı ama önümüzdeki haftalarda olacak. Manisalılar yatsınlar kalksınlar İlker'e dua etsinler. En az dört yüzde yüz pozisyon çıkardı.
Orta saha çok etkiliydi. Mustafa Sarp ve Mehmet Topal, çıkana kadar da Ayhan çok çalıştı. Bunlardan bir tanesinin hücum yönü biraz daha gelişmiş olsa (biraz Sarp uğraşıyor) bu orta saha bu lige çok fazla gelecek.
Hücumda Arda'nın bu takımın her şeyi olduğu, Elano'nun ise Arda varken sadece iyi bir yedek olabileceği dünkü maçta kanıtlandı. Oyunun kilitlendiği anlarda takımın vitesini artıracak, derinlemesine pas atacak tek adam o gibi gözüküyor şu an takımda.
Kanatlara gelince bu maça neden Keita ile başlanmadı anlam veremedim. Nonda ile tartışmasız en iyi anlaşan adam ( bonus reklamı ile de kanıtlandı haha :) o değil mi? Gerçi oyuna girdikten sonra sadece onunla iyi anlaşabildiği ortaya çıktı. Her pozisyonda Nonda'ya topu aktarmaya çalıştı. Şöyle de bir problemi göze çarpıyor, Nonda'nın önünde biri olsa da sanki kimse yokmuş gibi atıyor pasları. Renk körü olabilir mi? (dikkat!) Ama yine de bence maç onunla başlasaydı farklı olurdu. Sabri'ye gelirsek ortalarında gözle görülür bir iyileşme var. Antremanlarda 1 saat tek başına orta yaptırılıyor olabilir :)
Solda ise Kewell maçın en iyisiydi. Çok pozisyona girdi. Elinden geleni yaptı. Ama olmayınca olmuyor. Hakan Balta ise "ben böyle iyiyim ileri çıkmaya gerek yok" tadında takıldı. Derbi maçlarda, Avrupa'da tamam da kendi sahanda öncelikli amacı beraberlik olan bir takımla oynarken hücuma katılmayan bir bek sırıtıyor be Balta..
Defansa ve kaleciye fazla iş düşmedi. Gol olan pozisyonda adam paylaşamadılar. O ana kadar 2. bir golün gelmemesi ile gerilen sinirler bu şekilde dikkatsizlik yaratır zaten. Ben bekliyordum böyle bir golü. Ama bu kornerden önceki pozisyonda alakasız bir faul veren Müftüoğlu neticeye etki etmiş oldu demezsem rahat edemeyeceğim.
Thursday, November 19, 2009
Şaka mısınız lan?
Dün Ekşisözlük'te zaman öldürürken Galatasaray başlığına çok yüklenildiğini görünce merak edip girdim. Girerken ya domuz giribi olan Arda'ya (geçmiş olsun kaptan) ya da Fenerbahçe-Galatasaray gerginliğine (!) dair bir şeyler okumayı bekliyordum.
Okudukça şaka lan herhalde diye düşündüm sonra gazetelere bakıp doğruladım bir kaç beyin hücrem yandı herhalde sinirden. Galatasaray Basketbol şubesi inanılmaz bir skandala imza atmış.
Amatör branşlarda yapılsa bile haber olacak bir şey. Adamlar cezalı oyuncuyu (Cemal Nalga) başkasının formasını giydirerek hazırlık maçında oynatmış, cezasından düştü göstermişler. Konu mankeni şu:
Okudukça şaka lan herhalde diye düşündüm sonra gazetelere bakıp doğruladım bir kaç beyin hücrem yandı herhalde sinirden. Galatasaray Basketbol şubesi inanılmaz bir skandala imza atmış.
Amatör branşlarda yapılsa bile haber olacak bir şey. Adamlar cezalı oyuncuyu (Cemal Nalga) başkasının formasını giydirerek hazırlık maçında oynatmış, cezasından düştü göstermişler. Konu mankeni şu:
Görüntü itibariyle başkasının formasının içine girmesi zor bir insan. Ki sanırım formanın halini görenler şüphelenmiştir (!).
Şimdi hadi bunun farkedilmeyebileceği gibi iyimserlikle cin olmadan adam çarpmaya çalışan basketbol teknik sorumlularını geçtim, yönetimin bundan nasıl haberi olmayabilir?!? Bu takım bu kadar sahipsiz mi? Kredi kartı olmayan adamı Sami Yen'e sokmama gibi zihni sinir projeler üretmekten başka bir şeye zaman kalmadı sanırım? (sanırsın takım her maç dolu tribüne oynuyor da bunu paraya dönüştürmeye çalışıyorlar)
Bu takım küme düşerse eğer birazcık haysiyet varsa yönetim kurulu toptan istifa etsin arkadaşım.
Monday, November 16, 2009
Still lovin' the game..
İş cidden artık kontrolden çıktı. Ezeli rekabet ebedi dostluk çoktan yalan oldu. En ufak bir kıvılcımla birbirine dalabilen, tribünü hayattan yedikleri kazığı çıkarabilecekleri bir mecra olarak gören yığınlar seyir zevkimizin içine sıçtı. Takımların ortaya koyduğu performansı, kıran kırana geçen maçı konuşacağımıza sarışın bir ablanın orta parmağı ile Kinsey'in ağzına çakan adam hangi tribünden indi onu konuşuyoruz.
Bu çürümüşlüğe, bu kepazeliğe durdurabilecek sebata sahip olmasını en azından bulundukları konum itibariyle beklediğimiz yöneticiler yanan ateşi gazlamaya devam ediyorlar. Yarın bir gün -ki çok kısa bir süre içerisinde olması kuvvetle muhtemel- çıkacak olaylarda kan dökülmeyeceğinin garantisini kim verebilir. Bugün sahadaki sporcuyu yumruklayan zihniyet yarın gözü döndüğünde aşağı inip elindeki bıçağı önüne gelene sallamayacak mı? Bu gidişe kim dur diyecek?
Bence bu maç sonucunda "göstermelik değil caydırıcı" cezalar gündeme gelmeli. İki taraf da en ağır şekilde cezalandırılmalı. Aklıselime kötek dışında bir yöntemle ulaşılamayacağı aşikar.
Monday, October 26, 2009
Bünyamin Ne Gezer?
Yazacak çok bir şey yok aslında. Olay artık teknik, taktik, fiziksel yetkinlik v.s. aşmış, psikolojik bir boyut kazanmış durumda. Spikerin bir yorumu da bunu destekliyor: Fenerbahçe'nin son dokuz sezonda sahasında yaptığı her maçı kazandığı tek takım Galatasaray. Dün gece seri on maça çıktı. Seneye de on bir olur kimse merak etmesin.
Gereksiz bir gerginlik var futbolcularda. Ve cesaret yok. Mor formayı giymemişler mesela. "Eğer yenilirsek" dalga geçerler diye mi? Maçın başında böyle düşünen adamın maç başlayınca ayaklarının tirememesi mümkün mü?
Şu kötü oynadı bu iyi oynadı demek gereksiz. Ama bir adam var sahada ona değinmek lazım: Ayhan. Her kritik top kaybının başrolünde sen varsın Ayhan. Geri dörtlü zaten dağılmak için ekstra bir şeye ihtiyaç duymazken takım atağa kalkarken yaptığın saçma sapan kayıplar kaleye tehlike olarak dönüyor farkında mısın Ayhan? Hadi senin farkında olmadığın besbelli ama Rijkaard farkında değil mi?(bu arada Rijkaard psikolojisinin allak bullak olduğu gördüğü sarı kartta ayan beyan ortaya çıkan Keita'yı oyunda tutup -ki Keita Carlos'a çaktığı sağ kroşeyle sahada kalmasının ne kadar yanlış olduğunu ortaya koydu- yapabileceği bir ekstra hareketle maçı Galatasaray'a çevirebilecek klas ve hırsa sahip Arda'yı kenara alarak bazı şeyleri farkında olmadığını gösterdi ya neyse) Yanında Mehmet Topal oturuyor. Aynı kayıpları o da yapabilir belki ama Mehmet'i tercih etmelisin Rijkaard. Neden? Çünkü onun piyasası var. Onu satabilirsin. Ayhan ise büyük ihtiaml son senesini bedelsiz gittiği bir Anadolu takımında geçirecek. Sonra da Devler Ligi'nde boy gösterecek.
Son paragrafı maçın karaktersiz hakemine ayırmak isterim. Maçın daha 2. dakikasında Baros'u sakatlayan, çaldığın her düdükte sana diklenen Emre ile maç boyunca her hava topu mücadelesinde Servet ile Gökhan'ı iten, her türlü şımarıklığı yapan Kazım'a bir sarı kart dahi göstermedin, zaten yay gibi olmuş Galatasaraylı futbolcuların sinirlerini tribünlerden yükselen seslere göre çaldığın düdüklerle mahvettin. Ama penaltıyla kırmızı kartı es geçmedin. Bravo yerin artık daha sağlam.
Gereksiz bir gerginlik var futbolcularda. Ve cesaret yok. Mor formayı giymemişler mesela. "Eğer yenilirsek" dalga geçerler diye mi? Maçın başında böyle düşünen adamın maç başlayınca ayaklarının tirememesi mümkün mü?
Şu kötü oynadı bu iyi oynadı demek gereksiz. Ama bir adam var sahada ona değinmek lazım: Ayhan. Her kritik top kaybının başrolünde sen varsın Ayhan. Geri dörtlü zaten dağılmak için ekstra bir şeye ihtiyaç duymazken takım atağa kalkarken yaptığın saçma sapan kayıplar kaleye tehlike olarak dönüyor farkında mısın Ayhan? Hadi senin farkında olmadığın besbelli ama Rijkaard farkında değil mi?(bu arada Rijkaard psikolojisinin allak bullak olduğu gördüğü sarı kartta ayan beyan ortaya çıkan Keita'yı oyunda tutup -ki Keita Carlos'a çaktığı sağ kroşeyle sahada kalmasının ne kadar yanlış olduğunu ortaya koydu- yapabileceği bir ekstra hareketle maçı Galatasaray'a çevirebilecek klas ve hırsa sahip Arda'yı kenara alarak bazı şeyleri farkında olmadığını gösterdi ya neyse) Yanında Mehmet Topal oturuyor. Aynı kayıpları o da yapabilir belki ama Mehmet'i tercih etmelisin Rijkaard. Neden? Çünkü onun piyasası var. Onu satabilirsin. Ayhan ise büyük ihtiaml son senesini bedelsiz gittiği bir Anadolu takımında geçirecek. Sonra da Devler Ligi'nde boy gösterecek.
Son paragrafı maçın karaktersiz hakemine ayırmak isterim. Maçın daha 2. dakikasında Baros'u sakatlayan, çaldığın her düdükte sana diklenen Emre ile maç boyunca her hava topu mücadelesinde Servet ile Gökhan'ı iten, her türlü şımarıklığı yapan Kazım'a bir sarı kart dahi göstermedin, zaten yay gibi olmuş Galatasaraylı futbolcuların sinirlerini tribünlerden yükselen seslere göre çaldığın düdüklerle mahvettin. Ama penaltıyla kırmızı kartı es geçmedin. Bravo yerin artık daha sağlam.
Sunday, October 25, 2009
FB 2 - GS 1.5
3 fark, 5 fark olur diyenlere gulen ben, bugun yine keyifli bir mac izledim. Beklendigi gibi maca hizli baslayan ve firtina gibi estigi dusunulen Fenerbahce, golu bulduktan sonra nasil bir kuru gurultu koparildigini cok guzel ispatladi. Futbolcu kalitesi yuksek olsa da, oyun kotu olduguna gore, suclanacaklar bu isi planlayan Daum ve savunma oyuncusu transferi yapmayi bilmeyen yonetimdir.
Fark iki oldugunda tahminlerimde yanildigimi dusunmeye baslamistim ki, bir karambolde GS kolayca golu buldu. Mac tipik bir PES musabakasi gibiydi, ilahi bir guc denge diyor ama savunmalar oyle bos ki, bir taraf inanip iki tane tiklasa fark olacakti.
Macta GS adina en aci olay, Keita'nin derbiye hazirliksiz yakalanmasiydi. Amatorce bir sari kart, sinirli hareketleri, ve daha amatorce bir kirmizi ile macin hakki olan 2-2'ye tas koydu. O atildiktan sonra GS adina en buyuk hata, Servet ve Gokhan'in anlasilmaz bicimde futbol tarzlari olan sisirmeyi birakip paslarla cikmaya calismasiydi. Zaten 10 kisi kalmis bir ekip, eksik orta sahasiyla epey aci anlar yasadi. Hakan Balta bir ara oyle bunaldi ki, dusup bayilacak sandim. Kibar oyunculari Aydin ve Kewell'i oyuna aldiginda ise hala pozisyon bulabilmesini ustun (!) yetenekli FB defansina bagliyorum. Yani macin hakki hala 2-1 demek zordu zira Aydin ile harika bir pozisyon daha buluyordu GS. Ozetle macin hakki 2-1.5 idi ama futbol bu; oyle adaletsiz ki, Guiza'yi bile sevindirebiliyor...
Fark iki oldugunda tahminlerimde yanildigimi dusunmeye baslamistim ki, bir karambolde GS kolayca golu buldu. Mac tipik bir PES musabakasi gibiydi, ilahi bir guc denge diyor ama savunmalar oyle bos ki, bir taraf inanip iki tane tiklasa fark olacakti.
Macta GS adina en aci olay, Keita'nin derbiye hazirliksiz yakalanmasiydi. Amatorce bir sari kart, sinirli hareketleri, ve daha amatorce bir kirmizi ile macin hakki olan 2-2'ye tas koydu. O atildiktan sonra GS adina en buyuk hata, Servet ve Gokhan'in anlasilmaz bicimde futbol tarzlari olan sisirmeyi birakip paslarla cikmaya calismasiydi. Zaten 10 kisi kalmis bir ekip, eksik orta sahasiyla epey aci anlar yasadi. Hakan Balta bir ara oyle bunaldi ki, dusup bayilacak sandim. Kibar oyunculari Aydin ve Kewell'i oyuna aldiginda ise hala pozisyon bulabilmesini ustun (!) yetenekli FB defansina bagliyorum. Yani macin hakki hala 2-1 demek zordu zira Aydin ile harika bir pozisyon daha buluyordu GS. Ozetle macin hakki 2-1.5 idi ama futbol bu; oyle adaletsiz ki, Guiza'yi bile sevindirebiliyor...
Monday, October 19, 2009
Yediğinden Çok Attığın Sürece..
Gol bu işin tadı tuzu. Dolayısıyla sonucu itibariyle oldukça lezzetli bir maçtı. Trabzonsporluların midesine oturmuştur ama olsun hazmederler. Lig uzun :)
Maçtan çıkarabileceğimiz kaygı verici sonuç, Galatasaray bu defans dörtlüsüyle oynayacaksa iki farklı öne de geçse taraftar rahatlayamayacak. Zira maç içerisinde herhangi bir beş dakikalık dilimde bile topla oynama oranında Galatasaray'ın önüne geçemediğini düşündüğüm (istatistikler beni yalanlayabilir ama izlediğim kadarıyla bana öyle geldi) Trabzonspor kaleye attığı ilk şutta golü buldu (Çora şanslı bir biçimde doğru zamanda doğru yerdeydi).
Galatasaray'ın oyunun mutlak hakimi olduğu anlarda bile savunmanın arasına atılan derinlemesine paslar hep tehlike yarattı. Defanstaki dörtlü birbirinden çok kopuk ve ortadaki ikili kademeye girebilecek sürattan yoksunlar. Fiziksel özellikler itibariyle ters düz kademeye girebilecek hıza sahip tek adam Sabri ama oyun zekası bir defans oyuncusu için gerekenden çok daha düşük seviyede seyrediyor (Kewell'a yaptığı asist artısıydı ama oynadığı bölge için eksileri o kadar fazla ki). Üzücü olan Rijkaard'ın elinde defans için çok fazla alternatif yok. Devre arasında kesinlikle takviye yapılacaktır.
Gözlemlediğim kadarıyla Rijkaard bu takıma hücum felsefesini oturtmaya başlamış. Zaten hücumu sırtlayan dört adam bu lige bir beden büyük geliyor. Sarp ve Akman'ın oyuna katkıda bulundukları (en azından kaybolmadıkları) anlarda Galatasaray rakibini çok rahat bunaltabiliyor. Bu noktadan sonra artık bir şekilde defans işini de çözmek zorunda Rijkaard. Bunu başarabildiği anda "total futbol bu işte!" diyebileceğiz. Zira defans yapamazsan iki farklı öne geçip kopartabileceğin maçta dün olduğu gibi zaman geçirmek için korner bayrağının önünde zırvalamaya mahkum kalabilirsin. O da total değil fatal futbol olur. Kalp krizi geçirtirsin taraftarına..
Maçtan çıkarabileceğimiz kaygı verici sonuç, Galatasaray bu defans dörtlüsüyle oynayacaksa iki farklı öne de geçse taraftar rahatlayamayacak. Zira maç içerisinde herhangi bir beş dakikalık dilimde bile topla oynama oranında Galatasaray'ın önüne geçemediğini düşündüğüm (istatistikler beni yalanlayabilir ama izlediğim kadarıyla bana öyle geldi) Trabzonspor kaleye attığı ilk şutta golü buldu (Çora şanslı bir biçimde doğru zamanda doğru yerdeydi).
Galatasaray'ın oyunun mutlak hakimi olduğu anlarda bile savunmanın arasına atılan derinlemesine paslar hep tehlike yarattı. Defanstaki dörtlü birbirinden çok kopuk ve ortadaki ikili kademeye girebilecek sürattan yoksunlar. Fiziksel özellikler itibariyle ters düz kademeye girebilecek hıza sahip tek adam Sabri ama oyun zekası bir defans oyuncusu için gerekenden çok daha düşük seviyede seyrediyor (Kewell'a yaptığı asist artısıydı ama oynadığı bölge için eksileri o kadar fazla ki). Üzücü olan Rijkaard'ın elinde defans için çok fazla alternatif yok. Devre arasında kesinlikle takviye yapılacaktır.
Gözlemlediğim kadarıyla Rijkaard bu takıma hücum felsefesini oturtmaya başlamış. Zaten hücumu sırtlayan dört adam bu lige bir beden büyük geliyor. Sarp ve Akman'ın oyuna katkıda bulundukları (en azından kaybolmadıkları) anlarda Galatasaray rakibini çok rahat bunaltabiliyor. Bu noktadan sonra artık bir şekilde defans işini de çözmek zorunda Rijkaard. Bunu başarabildiği anda "total futbol bu işte!" diyebileceğiz. Zira defans yapamazsan iki farklı öne geçip kopartabileceğin maçta dün olduğu gibi zaman geçirmek için korner bayrağının önünde zırvalamaya mahkum kalabilirsin. O da total değil fatal futbol olur. Kalp krizi geçirtirsin taraftarına..
Monday, October 5, 2009
Ne bekliyordun?
Maçı canlı izleyemedim. Ama üç aşağı beş yukarı sahada neler olduğunu tahmin edebiliyorum. Gollerin dakikalarına bakınca da takımın golü bulamadığında moral ve kontrolünü kaybettiği açık. Bunun ilacı Rijkaard'da (olmalı). Bir bakıma iyi oldu diyeceğim ( Polyanna muhabbeti yapma hemen dur).. Rijkaard'ın spor basınımızın ilkeli (!) tutumuna ısınması açısından bu puan kayıpları iyi.. Milliyet'in haber başlığı "Portakal'ın suyu çıktı". Geçen hafta da 7'de yemedi idi..
Son olarak diyeceğim o ki Fenerbahçeli dostlar zaten orada burada dalgalarını geçiyor, buraya yazmazsak çok bir şey kaybetmeyiz :)
1. Şu ana kadar ortalama üç gole yakın bir seri tutturmuştu takım, istikrarımızı koruduk.
2. Sarı Lacivertli ilk engelde takım dağıldı.
10. haftayı heyecanla bekliyoruz..
Son olarak diyeceğim o ki Fenerbahçeli dostlar zaten orada burada dalgalarını geçiyor, buraya yazmazsak çok bir şey kaybetmeyiz :)
1. Şu ana kadar ortalama üç gole yakın bir seri tutturmuştu takım, istikrarımızı koruduk.
2. Sarı Lacivertli ilk engelde takım dağıldı.
10. haftayı heyecanla bekliyoruz..
Subscribe to:
Posts (Atom)