Saturday, May 12, 2012

Türk'ün Medeniyetle İmtihanı

Aradan iki ay geçti ama yazmazsam olmaz. Münich'e geldik bi kere madem, Allianz Arena da bi maç seyretmeden dönmek olmazdı elbet. Hemen fikstüre bakıldı. İlk maç Schalke. Güzeeel. Bilet? Orda dur. Biletler daha sezon başlamadan tükenmiş hacı. Kapasite? 66.000. 38.000'i kombine. Vay canına... E napçaz? Valla hacı ya karaborsa kovalıycan, ya daaa... Bi yöntem daha var ama...

Bilet Borsası
Maça gi(t/de)meyecek olanlar biletlerini şuraya koyarlar. Sen de yakalayabilirsen alırsın. Zaten Schalke maçına günde 2-3 bilet falan düşüyo. Bu da tüm gün F5'in yakasını bırakmamak anlamına geliyo tabii. 150 €'dan başlayan fiyatları da görünce bu maçı bir an önce unutup önümüzdeki maçlara odaklanmamız gerektiğine kanaat getiriyoruz. Bi sonraki maç iki hafta sonra Hoffenheim'la. İyi madem, biz de bu arada dersimize çalışırız biraz: 18 ve 11'ler, kişisel ve takım istatistikler/i, sakatların durumu, teknik ve idari personelden demeçler vs.

Ertesi hafta deplasmanda alınan Leverkusen mağlubiyeti sonrası Dortmund'la puan farkı beşe çıkınca tepki koyarak maça gitmeyen arkadaşlar sağ olsun Hoffenheim maçına bilet bulmak beklediğimizden kolay oluyo ve maç gününü beklemeye koyuluyoruz.

Ohhh Beee
Beklenen gün geldi çattı. Maç saatinden iki saat evvel arabamıza atlayıp otobandan stadın yolunu tutuyoruz. 20 dk.'da ordayız. Trafik levhalarının yardımıyla kimseye bir şey sormaya ihtiyaç dahi duymadan stadın 10.000 kişilik otoparkına (Avrupa'nın en büyük yeraltı otoparkı) park ediyoruz. Zıp zıp sekerek yukarı, stadın dışındaki sosyalleşme alanına çıkıp bilet kuyruğuna girerken bir yandan da biralarımızı yudumlamaya başlıyoruz. Ortamda alkol seviyesi yüksek; lakin herhangi bir taşkınlık söz konusu değil. Metrodan inip tezahüratlar ve marşlar eşliğinde stada yürüyen gruplar geçiyo önümüzden. Tek bir kaynak girişimine dahi tanık olmaksızın 15-20 dk. içerisinde biletimizi alıyor ve birkaç fotoğraf çek(il)ip stad girişine doğru hareketleniyoruz. Bu andan itibaren içeri girene kadar başka hiçbir ademoğluyla temas etmiyorum! Salına salına giriyoruz yani içeri. Şaşkınlıklar içerisindeyim! Bunu kaldırdım tamam ama maç esnasında en azından bi itiş kakış, denge kaybı  falan yaşanmazsa işte o zaman ben ben olmaktan çıkarım korkusuyla başıma geleceklere kendimi hazırlamaya çalışıyorum.

Fan Shop'a yapılan ziyaretin ardından boyunlara sarılan atkılar ve tazelenen biralar eşliğinde stadın içerisinde gezinmeye başlıyoruz. Daha maçın başlamasına bir saat var nasıl olsa. İçeride nakit geçmiyo, onlarca kiosktan birinden otopark çıkışında da ihtiyacımız olacak Arena Card'ı belirli bir depozito karşılığında temin edip bir miktar nakit yüklüyoruz. Halen kimseye herhangi bir şey sorma gereği duymadık (Almanca'mız da kısıtlı yanlış olmasın.). Yine onlarca büfelerden birinde karnımızı doyurup tribünümüze doğru seyirtiyoruz. Girişte bizi bir görevli karşılıyor. Biletlerimize hızlıca göz attıktan sonra bizi içeri buyur ediyor. Hacı cebimde çakmak, cüzdanımda bozuk para, çantamda su şişesi de dahil olmak üzere bilimum fıydırmaya elverişli nesne var, bu ne laubalilik diye isyan edesim geliyo, zorlukla yatıştırıyorum kendimi.


Seyir açımız bileti en ucuz kategoriden almış olmamıza rağmen oldukça iyi. Bunda stad fotoğrafları ve planını önüme açıp bir banka soygununa hazırlanırcasına titizlikle çalışmış olmamın büyük katkısı var elbet! Futbol tanrılarından bendenize akıl fikir dileyip maça dönüyorum yüzümü. Etrafta geyik bi yana harbiden de her yaştan insan var. Hatta bir de köpek gördüm desem bilmem inanır mısınız? Bira tüketimi her zaman olduğu gibi (özellikle Bavyera'da) had safhada. Eğlence gırla. Santra zamanı gelip çattığında kaynaştığımız elemanlardan biri "Yalnız moruk biz burda maçları oturarak seyretmeyiz." diyerek uyarıyor beni. Bu kadarı da fazla ama! İçimdeki ergene daha fazla hakim olamayıp, yaptığı münasebetsizliğin farkında olmayan kırmızılıya "Sen benim nerden geldiğimi biliyo musun olm?" diye çıkışıyorum. "Yoo nerden?" sorusuna da "Ribery'ye sor, o anlatır." cevabını vererek iyice çirkinleşiyorum. Sarf ettiğim sözcüklerden sonra artık kimsenin yüzüne bakacak halim yok. Lakin koca bir 90 dk. var önümde. Alnım dik tamamlamalıyım bu maçı. Artık bir tek kendimden değil, 75 milyondan sorumluyum zaar.

Uzatmayalım, şansımıza Bayern gole boğdu Hoffenheim'ı. 80. dk.'da skor 7-0 iken "Beyler..." dedim "Bir maç günü bu kadar dertsiz tasasız geçemez, geçmemeli. Gelin dedim madem, kendi sıkıntımızı kendimiz yaratalım. Maç sonrası trafiği stresine sokalım kendimizi." ve meraklı bakışlar altında apar topar, kaçarcasına arabaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladık. Maç günlerinde kısa fasılalı ekstra metro seferleri konulduğunu ise çok sonra öğrenecektim. 

P.S. Meraklısına birkaç foto da şurda var.

No comments: