Tuesday, September 15, 2009

Rockets or not?

Uzun süre sonra bir Rockets yazısı..

Aslında bu sene bu takım için çok gelecek vaadetmiyor o yüzden kısa süre içerisinde kendilerine bir ihanetim sözkonusu olabilir..

Geçen sene Mayıs'ta kendilerini Batı konferansı yarı finalinde Lakers'a kök söktürürken bırakmıştık ( hatırlarsınız büyük bir sürprizle 7. maça götürdüler seriyi) . Ancak malesef sonrası pek parlak değil.

Öncelikle Yao yarı finaldeki sakatlığı sonrasında sezonu kapatmıştı. Durum sanılandan da ciddi ve bu sezonun tamamında kendisini sahada görememe ihtimalimiz var. Hatta basketbol kariyerinin bitmiş olması da imkan dahilinde.

T-Mac ise sol dizinden ameliyat oldu ve All-Star arasına kadar takıma dönmesi beklenmiyor.

Son olarak playoff larda takımın liderliğine soyunan, kötü çocuk, Ron Artest free agent olarak Lakers'a kapağı attı (gidenlerden bir tek seni bana ekledim Artest?).

Peki ya gelenler? Kısa forvet Trevor Ariza ( free agent), Pivot David Andersen (parayı bastırıp aldılar, Yao dönene kadar 6'9" üzerindeki tek adam takımda) ve draft edilen iki Swingman Chase Budinger ve Jermaine Taylor.

Aslına bakılırsa bu senenin rotasyonu koç Adelman'ın sevdiği hızlı hücum mantelitesini oturtması için ideal gözüküyor (Aaron Brooks, Luis Scola, Kyle Lowry, Shane Battier, Carl Landry, Ariza...). All-Star bir skorerin eksikliği zaten Adelman'a pek farklı bir opsiyon sunmuyor.

Mevcut tabloya bakıldığında playoff lara kalırsa büyük bir iş başaracak Rockets. Ancak bir sürpriz yapıp 7 veya 8. sıradan playoff a kapağı atabilirler. Bunun için taraftarları umutlandıran iki durum var. İlki GM Daryl Morey'in geçenlerde Yao'nun sağlık durumunun iyiye gittiğini ve belki bir ihtimal sezon bitmeden dönebileceğini açıklaması. İkincisi, ki bence daha önemli, T-Mac'in sezon ortalarına doğru hazır olabilecek olması. 23 milyon USD'lik kontratı bu sezon bitecek olan T-Mac bol sıfırlı bir kontrata ( belki de son vurgunu olacak) imza atabilmek için daha bitmediğini göstermek zorunda.

80'lerden bir yıldız daha kaydı..

Sabah sabah sinir bozucu bir haberle güne başladık. Uzun süredir pankreas kanseri tedavisi gören Patrick Swayze hayata gözlerini yumdu. Dirty dancing ve Ghost gibi filmlerinden hatırlayıp sevdiğimiz bu güzel abimize allahtan rahmet sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.

O değil de şu sahnenin çok geyiği yapılacak bir süre:


Oysa ben kendisini bu filmin şu sahnesiyle hatırlıyor olacağım (eminim kendisi de bu sahne ile hatırlanmak isterdi):

Monday, September 14, 2009

Komik

Bu yorumlara bayiliyorum.. Biri az ama oz soylemis...

Hayat bunlardan ibaret olsa...

Herkese merhaba,

Gruba katılmak için Alsakal'dan aldığım davette basketbol, futbol, magazin ve daha niceleri reklamı beni cezbetmişti. Balıklama atladım ben de. Bizi kahreden Dünya Futbol Kupası grup eleme maçlarını dışarıda tutacak olursak, Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda her maçta gururumuzu daha da kabartan 12 Dev Adam ve yensek de yenilsek de çıplak gözle (bu tabire de hep gülmüşümdür) giyinik olarak izleyeceğim Manchester maçı ajandamda en önde duruyor. 

Bu aralar tek derdim yarın, baskette rakip sıralamayı belirleyecek maçları ve transfer döneminde hakkettiğinden az ses getirdiğini düşündüğüm Eto - İbrahmoviç takası sonrası devlerin ilk karşılaşmasını canlı izleyemeyecek olmam. 

Ne diyelim, Allah başka tasa vermesin...

Yurdum insani

Iste biri sade digeri gorevli iki vatandas arasinda gecen konusma. Bu
internetteki hali, bunun turlu hallerine, turlu ortamlarda rastlamak
mumkun... E biz burada ozlem duydugumuzdan paylasiyorum, ne var ki
diyebilirsiniz...

Birincisi, "devlet bana niye karisiyor ki" diyor... sanki bahisten
para kazanmis gibi, sanki devletin yurtdisindaki bahis sitelerine akan
600 milyon dolari gorunce "ulan izin verelim, vuralim verginin dibine"
demesi cok tuhafmis gibi..

ikincisi de dikleniyor, "arkadasim reklam yapma" diyerek. Ustelik web
sitelerinin adini kapatirken yaziyi okuma zahmetine bile girmeden..
Yani yurdumun tum dandik is sahipleri gibi isini yarim yamalak
yaparak.. Zira sitenin adi orada AMPUL gibi duruyor..

Ohannes!!

İstanbul'un altyapı sorununu acı bir şekilde farkına vardığımız (!) sel sonrası Türkiye normal hayatına dönmüşken bugün gözüme çarpan bir haberi paylaşmak istedim:

**************************************
İkitelli Havaalanı Kavşağı’nda bulunan TIR Garajı’daki şoförler, sel sularına uykuda yakalandı. Sabaha karşı önüne gelen herşeyi yıkan azgın sular, garajdaki TIR’ları da sürüklemeye başladı. Sallantıyla uyanan şoförler Turgut Zengin ile Sabri Özdil’de araçlarıtla birlikte sürüklenmeye başladılar. Şoförler, araçlarının, otobanın altından geçen su kanalına takılması üzerine dışarı çıkıp kurtulmak istediler.

Kargaşa sırasında suya düşen Turgut Zengin’in bacağı köprüye takılan konteynır ile sürüklenen diğer malzemeler arasında sıkıştı. Göğsüne kadar suya gömülen Zengin, 20 dakika boyunca bağırıp yardım istedi. Bacağını çıkartamadığını söyleyen Turgut Zengin, güçlü sel sularının, bacağını sıkıştıran konteynırı hareket ettirmesi sayesinde mucize şekilde sıkıştığı yerden kurtuldu. Güçlükle konteynıra tırmanan Zengin, olay yerine gelen itfaiye ekipleri ile vatandaşlar tarafından kurtarıldı. Ölümden dönmenin şokunu yaşayan Turgut Zengin, kendisine verilen suyu içtikten sonra, orucu bozulduğu için üzüldüğünü söyledi. Sabri Özdil ise selin getirdiği malzemelerin üzerinde kalarak suya kapılmaktan kurtuldu. Özdil’de itfaiye ekiplerince kurtarıldı.
**************************************

Yurdum insanı üstyapıya kafayı bu kadar takmışken biz daha çok sel görürüz, AKP ve benzeri hükümetler daha çok %40 küsürlü seçim kazanırlar.

Michael Jackson Tribute


MTV, 2009 video odulleri gecesinde Michael Jackson Tribute yapacagini bu anlamli reklamla ilan etmisti. MTV adina acilisi soz verildigi gibi Madonna yapti ve goz yaslariyla 'King of Pop'u hakettigi tahtina cikardi. Zamansiz ayrildin aramizdan be Michael..

Edit: Video'yu copyright haklari nedeniyle su anda upload edemiyorum, reklamla idare et, gozun bizde olsun.

David Neck-ham

Hemen belirteyim başlık bana değil Sun'a ait. Free Kick'leri haricinde futbol adına zevcesinin tribünde yer aldığı maçlarda göz zevkine bulunduğu katkı dışında bir katkısı olmayan Beckham Yeni Dünya'da çirkefliğin kitabını yazmaya devam ediyor ( nereden geldiyse aklıma 11 Ekim 2003 Türkiye - İngiltere maçında Alpay ile kaçırdığı penaltı sonrası kapışması ve Alpay'ın Beckham'a İngilizce yukarda allah var demesi geldi :).

Dallas'ın Galaxy'e 6-3 tıkadığı maçta sinirlerine hakim olamayan Beckham bir pozisyon sonrasında Daniel Hernandez'in boğazına sarılmış. Bu sezon daha önce de bir vukuatı bulunduğundan ceza almasına kesin gözüyle bakılıyor.


Acilen futbolculuğu bırakıp modelliğe ya da iyi yaptığı başka bir mesleğe geçmesini dilediğim bu kazma arkadaş hakkında kral topçu, güzel insan, alkolden ve karı kızdan kariyeri boyunca vazgeçmeyen Manu'nun gerçek efsane 7 numarası George Best'in ( RIP - onun hakkında ayrı bir yazı yazıcam) yaptığı yorum ile yazıyı noktalıyorum:

"He (Beckham) cannot kick with his left foot, he cannot head a ball, he cannot tackle and he doesn't score many goals. Apart from that he's all right."

Karıma iğneyi erkek yapamaz

Foça, 10 Eylul 2009, 20.30. Emekli ziraat muhendisi xy karisi emekli ogretmen xxx'i antibiyotik ignelerini yaptirmak icin hastanenin aciline tasiyor. Haberin en ilginc tarafi da bu zaten. Devami artik asina oldugun kareler; igneyi vurmak icin erkek hemsirenin gorevlendirilmesi, xy'nin nobetci doktor xx ile tartismasi, hafiften tartaklamacalar, sonrasinda da xy'nin doktordan hastanede kadin hemsire bulunmadigina dair bir yazi istemesi. Bu hikayenin ana fikri su; ziraat muhendisi xy'nin 21. kromozomunun 3 tane olmasi ve agir mongolizm teshisi, emekli ogretmen xxx'in 'kadinin meta olmasi' fikrine verdigi tepkisiz destek ve ogretmen kimliginden oturu super disi sendromu, bu habere asagidaki yorumu yazan ama bir turlu anlatamayan 'turkgenci'ne de gunde 5 kere omur boyu Novasef 500mg igne -popodan.


"İddaa"lı değiliz ama bu kadar mı?

Elbette maçı ve sonucunu Beşiktaşlı kardeşlerimiz yorumlayacaktır ancak 15 Eylül 2009 Beşiktaş Manchester United maçında iddaa'nın Beşiktaş galibiyetine verdiği oran 7,00 ( yazıyla yedi). Manu'ya ise 1,25 verilmiş. Yanlış anlama olmasın maç İnönü'de. Kalbim sıkıştı.

Multimilyon Dolarlık bir Satınalım ile Adını Duyurmaya Aday Bir Network: Centrl

Yüksek lisans çalışmaları ile bilişim alanıyla ilgilenmeye başladığım andan itibaren mobil teknolojiler konusu ilgimi çekiyor. Amerika'da bulunduğum dönemde içinde bulunduğum maddi imkansızlıkların tetiklediği girişimcilik virüsü 2005'de ODTÜ Teknokent tarafından düzenlenen ilk YFYİ'de ( Yeni Fikirler Yeni İşler) finale kaldığımdan beri bünyemi esir almış durumda.


Özellikle lokasyon bazlı mobil reklamcılık konusunda zamanında çok kafa patlatmış ve bu alanda bir brainchild sahibi bir insan olarak "mobil lokasyon bazlı sosyal network" anahtar kelimelerinden bir kaçını içinde barındıran iş fikri ve girişimleri yakından takip ediyorum.



Bugün TechCrunch'da rastladığım ( aslında Mayıs 2008 gibi kurulmuş) Centrl bu yüzden ilgimi çekti. Kurucusunun da Bilkent mezunu olması cabası.


Centrl lokasyon bazlı bir sosyal network. New York merkezli firma yaptığı çalışmalarla mobil cihazlar ve web arasındaki boşluğu doldurmaya çalışmasıyla muadillerinin arasından sıyrılıyor (şimdiye kadar 500,000 USD sermaye toplamayı başarmışlar yatırımcılardan). iPhone, Android, Blackberry ve Nokia üzerinde koşan mobil uygulamaları ile Facebook, MySpace, iGoogle, Friendster, Ning, Hi5, bebo, Orkut, iTimes, ve Sonico gibi majör sosyal ağlara login olunabiliyor. Üyeler kendi arkadaşlarıyla lokasyon bilgilerini paylaşabiliyor. İndirim kuponları, restoran, bar, benzin istasyonu ya da çevredeki konser v.b. atraksiyonları browse edebiliyorlar (bu veriyi Yelp, Citysearch, Wikipedia gibi sitelerden alıyorlar). Bunun yanında kullanıcılar da content yaratıp share edebiliyorlar.

Şu anda 450,000 kullanıcıya ulaşmış sistemin kullanıcı sayısını artırması dolayısıyla reklam gelirleri ve değerini katlaması çok da zor gözükmüyor. İlgiyle izleyeceğim.



Sunday, September 13, 2009

Paramparça Aşklar Köpekler


CNBC-e tarzinda ustalara saygi kusagi diyelim istersen Meksikali yonetmen Alejandro González Iñárritu'nun ilk filmi Amores Perros icin. Bu sanat yapiti icin duraksamadan sayfalarca karalayabilecegimin farkindaydim, hicbir sekilde arzuladiklarimi ifade edemeyecegimin de. Bu cikmaz icinde IMDB'den Iñárritu'yu biziklarken 3 yilda tamamlayabildigi filmi icin soylediklerine rastladim; bu film ancak bu kelimelerle anlatilir arkadas. Izlemediysen izle, izlet.


“dokunmak, kendime dokunmak istedim, kendimi yaşıyor hissetmek ve karakterlerle izleyicileri canlandırmak istedim. karşı çıkmak, ilgilenmek, eğlendirmek, hareket etmek ve kışkırtmak istedim. izleyicileri aralıksız, lunaparktaki raylı arabaların en tepelerine ve en altlarına götürmek istedim. karakterlerin mahçup olmalarına izin vermeden onları kameranın önünde; kendini izleyen seyircinin içinde gizli kalmış duyguları veya rahatsız edici utancı çıkarabilmek için çırılçıplak soymak istedim. bu açıdan, aktör ve aktrislerin filmdeki yürek parçalayan ve inanılmaz katkısı düşündüğümden de çok oldu.”

15,5 ~ 16

Oglum, bu Federer farkli bir boyutta yol almaya basladi. Heeey birader, dunyayi gectin!


Dürüm Team

Öncelikle dün akşamki maç (12 Eylül 2009 Galatasaray-Beşiktaş Maçı) bu sezon Galasataray'ın baştan sona büyük bir dikkatle izlediğim ilk maçıydı. Dolayısıyla beklentilerim çok fazlaydı. Zira yapılan transferler ( 3-4 sene önce oyuncularına verecek para bulamayan ve arada yönetim değişikliği dışında kasasına para girişini tetikleyecek kayda değer bir gelişme olmayan takımımın bu kadar parayı nereden bulduğunu merak ediyorum. Umarım 4 kupa sonrası şerefli bir iflas açıklamayız) gerçekten bir dream team' e işaret ediyordu.

Futbola aklımın ermeye başladığı andan itibaren hatırladığım kadarıyla kornerlerde defans yapan takım ön ve arka direkte birer oyuncu bekletir. Beşiktaş'ın dün Galatasaray'ın ilk kornerinde arka direkte Mustafa Sarp'ı bekletmesi ( adam şaşkınlıktan az kalsın kaçırıyordu) ve Rüştü'nün bunu unutması sonucu Galatasaray maça 1-0 galip başladı. İlk 20 dakika fark her an açılabilirdi. Ancak bundan sonra beklentilerim yerini hafif bir telaşa bıraktı. Sağdan Keita'nın ışık hızında çalımlarını soldan Kewell'ın bombalarını bekleyen ben Serdar Özkan'ın Hakan Balta'yı, Yusuf Şimşek'in ise Sarbi'yi ( evet hala) maymun edişini izliyor heyecan yapıyordum. (ama Sarbi'nin hakkını yiyecek değilim 3-4 pozisyonu çok güzel kesti, hücumda da kendisinden beklemediğim kadar aktif, pratik ve heyecanlıydı) Arka arkaya 15-20 pas yapıp bir derinlemesine pasla Baros'u Rüştü ile karşı karşıya bırakacağını düşündüğüm takımım arka arkaya 4 pas yapınca rahatlıyordum. Geriden ileriye atılan uzun toplar yine tek hücum planıyken bunu yapmaya çalışan adamın Emre Aşık olması nasıl bir tezattı? Ki 1-2 güzel asist yaptı Beşiktaş hücumcularına bunu yaparken.

Serdar Özkan biraz daha becerikli olsa maçın sonucu böyle olmayacaktı. Benden daha yetenekli dediği Serdar Özkan kaleciyle karşı karşıya pozisyonları bir bir harcarken oyunu kurmasını beklediğimiz Arda yorgunluktan kafasında ne kuruyordu bilemiyorum ama kendisini 59'da oyundan çıkana kadar olumlu bir hareketini göremedim. Yerine giren Nelano? da bir varlık gösteremedi. 65'te Rüştü'nün güzel asistine Baros allah ne verdiyse asılıp maçı bitirdi. Sonrası formaliteydi zaten.

Maçın çok önemli iki kırılma noktası var. Biri dakika 53'te Hakan Balta'nın arkadan yaptığı mükemmel bir müdahale ile Serdar Özkan'a kaleciyle karşı karşıya yakın mesafeden şut imkanı vermemesi ( ki Serdar bir kaçını zaten harcamıştı bunu harcamayacağı garanti değildi) biri de Leo Franco'nun dakikasını hatırlamadığım ceza sahası dışında topa elle müdahalesinin (ve kırmızı kartın) hakem tarafından es geçilmesi ( ben dışarda gördüm, durum da hala 1-0 dı sanırım). Öyle olsaydı böyle olurdu demenin çok da alemi yok. Sonuç olarak Galatasaray yakaladığı/kendisine ikram edilen pozisyonları harcamadı, Beşiktaş ise bir bir harcadı ve eline alelacele sarılmış bir dürüm ve başkanının kafasındaki soru işaretleri ile Nevzat Demir tesislerine geri döndü.



Saturday, September 12, 2009

GS-BJK

Oncelikle Galatasaray'i tebrik etmek istiyorum. Yerlileri de yabancilari da cok iyi bu sene. Umarim Avrupa'da iyi yerlere gelirler ama ligde kisa zamanda dususe gecerler..

Ben uzmanligi "tup" ve "gaz" olan arkadasin amacini da, bu amac icin yaptiklarini da anlayabilirim. Mactan sonra 'benim beceriksizligim herhalde yahu' diyen Serdar'i da anlarim. Denizli'nin yanlis oyuncu secimini de anlayabilirim. Herkesin hata yapmasina eyvallah ama ligin ilk macinda soyledim. Rustu'yu hala kaleye koymak intihar demek. Kalede Hakan olsa kazanirdik, beraberlik oyunun hakki edebiyati degil yaptigim - oyle oldugunu dusunmuyorum. Ama bu Rustu'nun hatalari herkesten fazla olup (kalede olmasina ragmen) nasil goze batmiyor anlayamiyorum. Bir Avrupa maceramiza tek basina mal olmus bir adama bu kadar imtiyaz neden? Artik yetse...

NBA Live 2010

Friday, September 11, 2009

Tickets

Sayfalar sayfalari acti ve Barcelona'nin 2008-2009 sezonu bilet fiyatlarina rastladim. Maclari kategorize etmelerini ve fiyat politikalarini bu site vesilesiyle takdir ediyorum, bana ne oluyorsa veya 3 buyuklerle baglantisi neyse..

Barca Toons

AIDS is a Mass Murderer

Gunun erken saatlerinde departmandaki Amerikali tek arkadasimla (Sean) oturmus porno sektorunun akibeti uzerine kahve yudumluyoruz (hayatimiz porno degil yanlis olmasin, arada kizlardan da lafliyoruz), muhabbet HIV pozitifli porno aktorlerine isabet etti. Burada simdi 14 inchlik Big John veya halk agziyla Table Leg John'dan bahsetmeyecegim rahatlayabilirsin; ha inanmiyorsan ac wikiyi oku, adam don giymiyormus oglum. Esas konu su; Sean 2009 Dunya Aids Gunu icin hazirlanan "aids is a mass murderer" kampayasindan citlatti biraz ama detaya inemedik, bilirsin doktora hayati zor. O an kafami karincalandiran sey bir Amerikali'nin bile tepkisini cekebilmis Aids kampayasinin neye benzetilmis olabilecegiydi. Senin icin arastirdim. Kampanyanin temeli 1 video ve 3 postere dayaniyor, anladigim kadariyla da Almanya kokenli. Posterlerde 3 ayri fasist diktatoru 3 ayri pozisyonda resmetmisler, her pozisyonun sosyolojik bir yorumu var midir fikrim yok, videoyu da asagidan izleyebilirsin. Ama esas ilgini cekmek istedigim sey kampanyanin websayfasi; http://www.aids-is-a-mass-murderer.com/. Ozellikle acilis sayfasindaki 15 saniyede bir artan counter ve ic-kulaginla direkt temas eden rahatsiz edici muzikle "tamam lan, bir daha seks yok, yasasin porno" naralari atman olasi. Sean'in tepkisine bakarsan kampanya hedefine de ulasmis. Ben mi? Long John'dan sonra keyfim kacti, rahat birak beni.

Gai Assulin

Barcelona'nin en genc golcusunu tahmin etmeye calisirken farkettim ki o satirlar bana birini hatirlatiyor; Barcelona B takiminin muzmin sakat yildizi Gai Assulin'i. Kendisi Israil asilli, zaten futbol hayati da 1997'de Hapoel Haifa ile basliyor. 2003'teki Barca secmelerinde dikkatleri uzerine cektiginde sadece 12 yasinda, 2007'den itibaren de Barca B kadrosunda. O zamanlar buna kivircik diyolar, sag acik, 11 numara, nasil sert vururmus toplara bi bilsen, kaleciler elleri kirilmasin diye tutmazlarmis sutlarini ?!? Yok yok oyle degil. 5 Eylul 2007'de, yani 16 yasinda Girona FC macinin 46. dakikasinda oyuna dahil oluyor; Barca senior takimda en genc yasta forma sansi bulan A. Martinez'i kac gunle kacirdigini bilmiyorum. Ama 1-2 yenik durumda olan Barca, Assulin'in 2 gol ve 1 asistiyle maci 4-2'ye tasiyor ve maalesef 90+2'de 5. gole giderken kalecinin hamlesiyle yerde kaliyor ve ayagi kiriliyor. Ohaa amma epik ve duygusal hikaye oldu, yok bildigin kicimdan atiyorum, o mac gol attigi falan yok, ajitasyona karsi zaafimiz var ya millet olarak degerlendirmek istedim. Neyse 2008-2009 sezonu kendisi icin biraz buruk ve PES oynarak gecmistir diye tahmin ediyorum, tum sezon sakat oldugu icin. Barca'nin hazirlik maclarini izlediysen Wembley Cup'ta Tottenham'a karsi 11'de sans buldugunu bilirsin zaten. Ne kadar potensiyelli oldugunu da artik ben anlatmayayim, videodan sen kap.